Erkekler Neleri Anlatmaz?


Erkeklerin de sakladığı sırlar vardır. İşte sevgilileriyle paylaşmadıkları şeyler.;

1- Kadınların giydikleri kıyafetlerden çok, açıkta kalan yerleriyle ilgilenirler.

2- Bazı erkekler için saçları çok önemlidir. Bazıları içinse şapkanın altında kalan şeylerdir.

3- Erkekler de şişman olduklarını düşünebilir. Kızlar böyle bir durumda birbirlerine ‘çok şişman değilsin’ diye konuşurken, erkekler ‘evet kanka, gerçekten kilolusun’ der.

4- Erkekler deli gibi egzersiz yaptıktan sonra sadece yemek isterler.

5- Reddedilme. Bir kızı dışarı çıkaracakları zaman dehşete düşerler. Öncesinde sizden böyle bir mesaj-sinyal almaları onlar için iyi olur. Yoksa onlar için çok korkutucu olabilir.

6- Bazen kadınların söylediklerinin çok boş olduğunu düşünürler. İstediklerinde duymayacakları bir sisteme sahip olmak isterler. Başkalarıyla ilgili detayları değil sadece olanı duymak isterler.

7- Tüm erkekler sevgililer gününden nefret eder. Romantik biri olsalar bile bugün onları hasta ediyor.

8-Günün sonunda anne oyları toplar. Eğer annesiyle anlaşamıyorsan, bu durumu değiştirsen iyi olur.

9- Erkeklerinde duyguları incinir ancak bu onlara zarar verse de durumlarını yansıtmazlar.

10- Seks düşünmediği kadın arkadaşları olabilir. Bir ay bir şeye teşebbüs etmeyen erkek daha sonra da etmez.

11- Başkarının onların kendilerine inandıkları gibi ona inanmasını ister.

Aşk Evliliği Kurtarmaz!


Avustralyalı bilim adamlarının yaptığı araştırma, çiftin yaşları, daha önceki ilişkileri ve hatta her ikisinin birden sigara içip içmediği gibi faktörlerin, evliliklerinin sürüp sürmeyeceğini belirlediğini gösterdi.

Avustralya Ulusal Üniversitesi’nde görevli bilim adamları, 2001 ile 2007 yılları arasında, evli ya da birlikte yaşayan yaklaşık 2500 çiftle görüştü. Bu görüşmelerde evliliklerini veya birlikteliklerini sürdürenlerle boşanan ya da ayrılan çiftleri bu sonuçlara götüren faktörler araştırıldı.

“What’s Love Got to Do With It” (Bunun Aşkla Ne Alakası Var) başlıklı araştırma, karısından 9 ya da daha fazla yaş büyük olan ve 25 yaşını bitirmeden evlenen erkeklerin eşlerinden boşanma olasılığının diğerlerine oranla iki kat fazla olduğunu ortaya koydu.

Araştırma, çocukların da bir evlilik ya da ilişkinin uzunluğunu etkileyen faktörler arasında yer aldığını gösterdi. Araştırma, evlenmeden önce, daha önceki ilişkisinden ya da birlikte olduğu kişiden çocuk sahibi olan çiftlerin beşte birinin ayrıldığını gösterirken, bu oranın, evlenmeden önce çocuk sahibi olmayan çiftlerde ise yüzde 9 olduğu görüldü.

Kocalarından daha fazla çocuk sahibi olmak isteyen kadınların boşanma olasılığının da daha fazla olduğunu ortaya koyan araştırmada, çiftin ailelerinin de ilişki üzerinde rolü olduğu belirtildi.

Anne babası ayrılan ya da boşanan kadın ve erkeklerin yaklaşık yüzde 16’sının kendilerinin de boşandığı, bu oranın anne babası ayrılmayanlarda yüzde 10’da kaldığı görüldü.

Araştırma ayrıca, ikinci ya da üçüncü evliliğini yapan çiftlerin ayrılma olasılığının, ilk evliliğini yapanlardan yüzde 90 fazla olduğunu gösterdi.

Evliliğin sürmesinde hiç şüphesiz paranın da rol oynadığı, yoksul ya da kocaları işsiz olan kişilerin yüzde 16’sının ayrıldıklarını söylediği, bu oranın, maddi durumu iyi olan çiftlerde yüzde 9 olduğu bildirildi.

Eşlerden birinin sigara içip diğerinin içmemesi durumunda da ilişkinin başarısızlığa uğraması olasılığının daha fazla olduğu gözlendi.

Çiftin ayrılma olasılığını az etkileyen faktörler arasında, çocuk sayısı ve çocukların yaşları, kadının iş statüsü ve çiftin çalıştığı yıl sayısının yer aldığı belirtildi.

 

Bekarlığı sevmenizi gerektiren 6 neden


 

Uzun süreli bir ilişkinizin olmaması hayatın sonu değil. Şimdi size anlatacağımız güzel yönlerini düşünün ve tadını çıkarın!

“Bekarlık harikadır ve hep böyle kalın” demiyoruz. Sadece, “Hayatınızda uzun süreli bir ilişki yok ya da bekarsınız diye üzülmeyin! Bu hayatın sonu değil” demek istiyoruz. Bu durumun tadını çıkarın.

Şöyle düşünün: Yanınızda sürekli horlayan, bir şeylerden şikayet eden, yiyip içtiğinizi takip eden, sevmediğiniz alışkanlıkları olan biri yok! Kararlarınızı tek başınıza alabiliyor, arkadaşlarınızla bol bol zaman geçirebiliyor, özgürce flört edebiliyorsunuz…

Bekarlığı sevmenin nedenleri Modern Kadın sayfalarında…

1. Akşam yemeğinde sadece salata, kahvaltıda pizza yiyebilirsiniz Tabii bu verdiğimiz örnekleri siz kahvaltı ve akşam yemeklerinde sevdiğiniz diğer yiyeceklerle değiştirebilirsiniz. Bazı geceler canınız sadece tost yemek isteyebilir akşam yemeklerinde. Yanında da bir bardak çay… Bazı sabahlar akşamdan kalan pizza dilimleriyle kahvaltı etmek isteyebilir canınız. Ama bir başkasıyla sürdürülen müşterek hayatta her zaman sadece kendi zevklerinize hitap eden türde yemekler yeme özgürlüğüne sahip değilsiniz. Yalnızsanız, istediğiniz her şeyi, istediğiniz her yerde, istediğiniz zaman, hiç kimse size “neden” diye sormadan yiyebilirsiniz.

2. Yatağın tek tarafına mahkum değilsiniz Bekarsanız yatağınız yalnızca size aittir, zaman zaman biriyle paylaşmanız gerekmediği sürece. İster sağ tarafınızdan isterseniz de sol tarafınızdan kalkabilirsiniz. Üstelik bütün yastıklar da sizin kullanımınızda. Yanınızda horlayan biri de yok!

3. Özgürce flört edebilirsiniz Hayatınızda bir ilişkiniz yoksa ya da evli değilseniz, beğendiğiniz erkekle flört etme özgürlüğünüz var demektir. Çapkın göz kontakları, kısa bakışmalar, tanışmalar ve … İstediğiniz her zaman yeni insanlarla tanışıp yeni bir flört edinmeye hazırsınızdır! Gözünüz size beğeniyle bakan gözlere açıktır.

4. Facebook facialarından uzak kalırsınız Çoğu kişinin başına gelmiştir. Eski sevgilinizle Facebook arkadaşı olmanız eşinizin haberdar olmasıyla soruna dönüşür. Ya da tam tersi. Eşinizin eski sevgilisiyle Facebook’ta arkadaşlığını sürdürmesi sizin için bir derttir. Küçük bir meseleymiş gibi görünse de sorunlar buradan çıkar hep. Saçma kavgalara dönüşür. Ama şimdi bekarsınız… Özgür aşk hayatı, daha az dram!

5. Arkadaşlarınızla daha fazla zaman geçirebilirsiniz Evliler arkadaşlarına yeterince zaman ayıramamaktan şikayet ederler hep. Şimdi, sahne sizin! Her hafta sonu eğlenceli buluşmalar sizi bekliyor.

6. Bakımsız bir gün sorun değildir yani anlayın işte, tıraşsız bir gün demek istiyoruz. Hafif uzamış bacak tüyleriniz, onlara uzaktan bakacak olanlar için sorun teşkil etmez. Bir günü atlayabilirsiniz. Sabah banyosunda tüy operasyonu yerine 10 dakika ekstra uyku uyuyabilir, biraz tembellik yapabilirsiniz.

Ateşli bir seks hayatı için 5 gün


Herkesin seks hayatı mükemmel değil kuşkusuz. Ya da zaman zaman iniş çıkışlar yaşaması olası… Zamanla bir rutinin içine girmesi de… Siz de seks hayatınızın heyecansızlığından şikayetçiyseniz size önerdiğimiz beş günlük rehberi uygulayın. Bakalım, sonuçtan memnun kalacak mısınız?

1. gün: Sadece “evet” deyin

Uzun bir iş günü… Kontrol edilmesi gereken onlarca mail var… İş yerinde sürekli birileri sizi çağırıyor, sizden bir şeyler istiyor… Uğraşmanız gereken onlarca mesele varken seks aklınızdaki son şeydir herhalde. Hal böyleyken, bu gece sevişmek isteyen partnerinize “sakın aklından bile geçirme” mesajı vermek en kolay cevap.

Ama siz bu beş günlük çalışmanın ilk adımı olarak, her ne kadar “hayır” demeye meyilli de olsanız bugün “evet” demelisiniz. Ev ödeviniz olan “evet”i uygulayın ve bakın neler oluyor… Belki kendinizi partnerinizin elbiselerini yırtacak kadar ateşli hissedeceksiniz. Göreceksiniz, aranızda gelişen yakınlık, sizi seks yapma moduna yaklaştıracak. Elbette size, partneriniz her seks yapmak istediğinde ona “evet” karşılığını verin, demiyoruz. Fakat zaman zaman bedeniniz “hayır” demeye zorlarken siz “evet” derseniz, zihninizi seks yapma fikrine açarsınız.

2. gün: Rutini kırın

Bugün, kendinizi kabuğunuzdan çıkmak için zorlayın. Her sevişmenizde aynı şeyleri yapıyor, aynı pozisyonları uyguluyorsanız, bu defa rutininizden çıkın ve tatlandırmayı istediğiniz sevişmelerinizin nasıl değiştiğini gözlemleyin.

Yatak odanızda sıkıcılığa son vermeniz için uygulayabileceğiniz bazı eğlenceli ve kolay yolları bir araya getirdik:

Onu seksle şaşırtın. Her zaman yatak aktivitesini ilk başlatan kişi eşinizse bu defa onun beklemediği biçimde siz başlatın sevişmeyi.

Duruma uygun giyinin. Her zaman sevişmeye başlamak sizin için kitabınızı bırakmayı, gözlüğünüzü ve pijamanızı çıkarmayı gerektiriyorsa bu defa kıyafetinizde bir değişikliğe gidin ve seksi bir şey giyin üstünüze. Bunu “eşiniz için seksi bir kıyafet giyin” anlamında söylemiyoruz. Kendiniz için giyin. Seksi kıyafetle kendinizi daha seksi hissedersiniz çünkü.

3. gün: Hızla kucaklaşın

Mükemmel olan yavaş ve duygusal yapılan sekstir. Ama tatilde değilseniz bu kadar zamanınız olmayabilir, öyle değil mi? Zaman darlığında hiç seks yapmamaktansa, bu işi hızlandırabilirsiniz.

İkiniz de aynı moddaysanız, kısa süre içinde bir sevişme neden gerçekleşmesin? Elbette ağır bir yemek sonrası ya da stres dolu bir iş gününden sonrasını kast etmiyoruz. Güne yeni başlarken, henüz işe gitmenize vakit varken deneyebilirsiniz. Aklınızın bir köşesinde işe geç kalmamak için acele etmeniz gerektiği fikri varken, daha kolay sonuca odaklanabilirsiniz. Ya da bir akşam arkadaşlarla dışarıda buluşmanızdan önce hızlı bir kucaklaşma, güzel de bir fantezidir aynı zamanda. Sizi arayıp “Hadi nerede kaldınız?” dediklerinde, üreteceğiniz eğlenceli bahaneleri düşünün sadece!

4. gün: Yeni malzemeler ekleyin

Bu belki sizin için uygulaması en zor madde olabilir. Çünkü seks hayatınıza seks oyuncakları, fanteziler, seks oyunları katmaktan söz ediyoruz. Ama inanın, bu yenilikleri dahil etmek, seks hayatınızın fitilini ateşlemek için en iyi ve en hızlı yoldur. Seks oyuncağı seçme işi sizi utandırabilir. Ama unutmayın, seks shop’lar sadece bu amaç için kurulmuş yerler olduklarından, siz oraya girdiğinizde kimse sizi yadırgamayacaktır. Rahat olun!

5. gün: Birbirinizi kutlayın

Seks; tutku, yakınlık, duygusal boşalma ve eşinizle daha yakın olma yoludur. Seksin bir diğer anlamı da birlikte sahip olduklarınız için birbirinizi kutlamak, birbirinize minnetinizi göstermektir. Yeterince seks yapıyor musunuz, seks hayatınız heyecanlı mı, eşiniz mutlu mu, siz mutlu musunuz? Tüm bunları düşünmek bile sizi çıldırtabilir.

Kafanızı meşgul eden bu tarz düşünceleri, seksin ilişkinizin temel parçalarından biri olduğunu ve bağlılığınızın devamlılığını destekleyen mükemmel bir yol olduğunu düşünerek kafanızdan atın. Kucaklaşın ve birlikte sahip olduğunuz hayat için birbirinize minnettarlığınızı gösterin.

Birlikte Yaşamanın Zorlukları


İster evlilik yoluyla ister evlilik kontratı olmadan olsun, birlikte yaşamak, ilişkilerde atılabilecek en büyük adımlardan biridir. Partnerinizle aranızdaki bağı daha da güçlendirmesinin yanı sıra ilişkinin dinamiklerini de değiştirebilecek güce sahiptir.

Artık aynı evde yaşadığınız için birlikte olduğunuz her dakikanın mutluluk inde geçmesini beklememelisiniz elbette. Amacımız moral bozmak değil, yanlış beklentiler içine girmemenizi sağlamak. Çünkü biliyoruz ki mevcut ilişki aynı çatı altına girdiğinde, ilişki için yeni problemler de doğabiliyor.

Hazır mısınız?

Eğer aynı eve taşınmaya hazır hissediyorsanız, zorlu bir sınava, beklentilerinizin karşılanmamasına, biraz hayal kırıklığına ve tartışmalara da hazır olun. Aynı zamanda sevdiğiniz insana bakarak ve sarılarak uyanmanın, onunla mahremiyeti paylaşmanın sizi birbirinize daha yakınlaştıracağını bilerek mutlu olun.

Birlikte yaşamanın zamanlaması

Parterinizle ne zaman birlikte yaşayacağınız konusunda vereceğiniz kararı kolaylaştıracak bir formül ne yazık ki yok. Bazı çiftler birkaç aylık ilişkinin ardından birlikte yaşamaya başlarlar. Bazı çiftler de ancak uzun flörtün ardından evlendiklerinde birlikte yaşamaya başlarlar. Sizin için hangi zamanın doğru olduğuna en iyi siz karar verebilirsiniz.

Partnerinizin size bu konuda baskı yapmasına kesinlikle izin vermeyin. Çünkü hazır olmadığınız bir zamanda evlilik ya da birlikte yaşama, hayatı sizin için çok daha zorlaştırabilir. Birlikte yaşama konusunu aceleye getirmeden, birbirinizi yeterince tanımak için kendinize fırsat tanıyın. Birbirinizle zaman geçirin, hatta birlikte tatile çıkın ki beraber yaşadığınızda ne tür zorluklarla karşılaşabileceğinizi aşağı yukarı tahmin edebilin.

Senin evin mi benimki mi?

Evlilikse söz konusu olan, yeni bir ev kiralanması ya da satsın alınması gündeme gelir genelde. Ama nikah yapmadan birlikte yaşamaksa mevzu, “senin evine mi benimkine mi taşınmalıyız” hususu devreye girebilir. Eğer onun evine taşınacaksanız, şimdiye kadar kendine ayırdığı hayatından ve evinden kendinize yer açmanız gerekir. Tek kişilik evi “paylaşılan” bir eve dönüştürmelisiniz.

O mekana kendinize ait dokunuşlar katmanız, geçici olarak bir yerde kalıyormuş gibi değil de kalıcı olarak sizin yaşadığınız mekana dönüştürmeniz gerekir. Bu dönüşüm ister sizin eviniz olsun isterseniz de partnerinizin, çok kolay olmayacaktır. En iyisi birlikte yeni bir eve çıkmaktır. Böylece karşınızda, hiçbir eski anıyı barındırmayan boş bir tuval duracak ve bir çift olarak onu istediğiniz gibi renklendirebileceksiniz.

Para konusunda tartışma

Birbirinize çılgıncasına aşıksınız. Her anı birlikte geçirmek istiyorsunuz. Ama aynı evde yaşamaya başlayınca işin içine, pek de romantik olmayan bir mevzu giriyor: para. Bu konu ile ilgili tartışmalar gündeme geliyor. Kirayı kim ödeyecek, faturalar kimin sorumluluğunda olacak, birikim hesabınız olacak mı, her ikiniz de o hesaba katkıda bulunacak mısınız…?

Tüm bu sorunlar üzerine konuşmak kolay olmayacaktır. Üstelik bu mevzular hakkında konuşurken partnerinizin sizi şaşırtan yeni bir yüzüyle tanışmanız da olası.

Öncelikle ilişkinizin sağlıklı yürümesi için aranızdaki iletişimin güçlü olması gerekir. Para, aranızdaki en ihtilaflı konulardan biri olabilir. Adaletli, uygulanabilir ve ikiniz için de iyi çalışacak bir sistem bulmaya çalışın. Ödemeler ve diğer rutin harcamalarınız konusunda iyi bir işbölümü yapın. Zira tüm ödemelerin tek kişi tarafından karşılanması, zamanla daha büyük sıkıntı yaratabilir.

Sınırları çizin

Her zaman sevdiğiniz insana karşı en güzel, en eğlenceli halinizi sergilediniz. Ama artık birlikte yaşamaya başlıyorsunuz. Bunun her zaman böyle gitmesi pek mümkün değil. Aynı şey karşı taraf için de geçerli.

Her şeyden önce parterinize karşı eskiye kıyasla daha az çekici görünme olasılığınız mevcut. Onun da çoraplarını odanın ortasında bırakma, bulaşıkları yıkamama, pijamaları içinde aylaklık yapma halleri aranızdaki romansı hızla silikleştirebilir.

İletişiminizi koparmadan, ikinizin de en rahat olduğu halleri ve zamanları bilerek araya sınırlar koymaya karar vermelisiniz. Evet, güzel bir fantezi olabilir ama her zaman birlikte banyo yapmak zorunda değilsiniz. Ya da tüm bir tatil gününü pijamayla evde geçirmekten hoşlanıyorsa ona bu fırsatı tanıyıp kendi arkadaşlarınızla dışarıda buluşabilirsiniz.

Gizemli tarafınızı da korumanız gerekiyor elbette. Her cumartesi gecesini dışarıdan pizza ısmarlayıp DVD izleyerek geçirme alışkanlığını, zaman zaman evde ya da dışarıda romantik bir yemek buluşmasıyla değiştirin.

Efendi gibi ayrılmanın 12 kuralı


ABD’de yayınlanan Psychology Today dergisi Psikiyatr, nörolog ve ilişki uzmanlarıyla konuşup, efendi gibi ayrılmanın 12 kuralını belirlemiş.

İlişkinin en başında, tavlamak için bin bir latifeyle dil döken kişiyle, ayrılmaya çalışırken zücaciyeye girmiş file dönüşen ahmağın aynı kişi olduğuna inanmak ne kadar zor değil mi? Bu işi eline yüzüne bulaştırmadan becerenlerin sayısı, gümüş sırtlı gorillerden bile daha az ki, bu hayvanlardan tüm dünyada 600-700 kadar kaldı.

İlişkinin en başında, tavlamak için bin bir latifeyle dil döken kişiyle, ayrılmaya çalışırken zücaciyeye girmiş file dönüşen ahmağın aynı kişi olduğuna inanmak ne kadar zor değil mi? Bu işi eline yüzüne bulaştırmadan becerenlerin sayısı, gümüş sırtlı gorillerden bile daha az ki, bu hayvanlardan tüm dünyada 600-700 kadar kaldı.

Tüm sorumluluğu üzerinize alın

Hisleriniz, ihtiyaçlarınız, hayalleriniz değiştiyse, hayatlarınızın farklı yönlerde ilerlediğine inanıyorsanız ya da sadece ayrılmayı kafanıza koyduysanız, lütfen bu işi karşınızdakine bırakıp da sizi terk etmesi için kışkırtıp durmayın. Bir zahmet inisiyatifi ele alın. Bir defa mesajı alacağını nereden biliyorsunuz? Sürekli çıkan kavgalar yüzünden kendini sorgulamaya, ilişkiyi kurtarmaya da kalkabilir. Kendiyle ilgili algısı bozulabilir.

Ayrılma konuşmasını yüz yüze yapın

Bu hem tek medeni ve nazik yol, hem de karşınızdakine sözlere dökülmeyen şeyleri hissetme imkanı verir. Sesinizin tonu, bakışınız, yüzünüzün ifadesi, mimikleriniz gibi… Koluna kısa bir an dokunmanız, ayrılsanız bile ona hâlâ değer verdiğinizi anlatır. Yüz yüze dışındaki tüm yöntemler, “çok da umurumda değilsin” mesajı gönderir ki, bir zamanlar sevdiğiniz birinin gurur ve özgüvenini yerle bir etmeye ne gerek var.

Ayrılma konuşmasını yüz yüze yapın

Bu hem tek medeni ve nazik yol, hem de karşınızdakine sözlere dökülmeyen şeyleri hissetme imkanı verir. Sesinizin tonu, bakışınız, yüzünüzün ifadesi, mimikleriniz gibi… Koluna kısa bir an dokunmanız, ayrılsanız bile ona hâlâ değer verdiğinizi anlatır. Yüz yüze dışındaki tüm yöntemler, “çok da umurumda değilsin” mesajı gönderir ki, bir zamanlar sevdiğiniz birinin gurur ve özgüvenini yerle bir etmeye ne gerek var.

Dürüst olun

“Artık sana aşık değilim” demekte bir sorun yok. Ama dengeyi de iyi kurmak lazım. “Zaten son zamanlarda kilo da almıştın” demeye kalkmayın.

“Sorun sende değil, bende” gibi dünya çapında klişelere başvurmayın

Bu kendini sıradan, değersiz hissetmesine yol açar. Ayrıca herkes “hakiki” bir açıklamayı hak eder.

Ayrılma konuşması yaparken ilişkinizi otopsi masasına yatırmayın

Tek tek her sorunun üstünden geçmek zorunda değilsiniz. Detayları tartışırken geneli kaçırırsınız. Üstelik karşınızdaki her konuda aynı fikirde olmayabilir. Sonunda kavga çıkması ihtimali çok yüksek. Daha da kötüsü; karşınızdaki iyi bir tartışma ustasıysa, çıkmak istediğiniz bir ilişkiye yeniden girmeye ikna edebilir. Saygı ve özene evet ama lafı fazla uzatmayın.

Temiz iş çıkartın

Ortamı yumuşatmak, onu ya da kendinizi avutmak için geçiş dönemi yaratmayın, arkadaşça buluşmalara kalkmayın. “Arkadaş kalalım” demek suçluluk hissini hafifletebilir ama karşınızdaki hâlâ bir umut olduğunu sanabilir.

Eski günler, iyi şeyler

Ayrılma nedeninizi açıkladıktan sonra geçirdiğiniz mutlu günlere ve onun iyi yanlarına da değinirseniz iyi olur.

Kararı protesto etmeyin

Ayrılmak isteyen karşı tarafsa, kararını gözden geçirmesi için yalvarmayın. Terk edilenin hızlıca iyileşmesi için ilk yapması gereken, bittiğini bir an evvel kabullenmektir. Yazışmayın, telefonlaşmayın, mektupları atın, arkadaş kalmaya çalışmayın.

Kararı protesto etmeyin

Ayrılmak isteyen karşı tarafsa, kararını gözden geçirmesi için yalvarmayın. Terk edilenin hızlıca iyileşmesi için ilk yapması gereken, bittiğini bir an evvel kabullenmektir. Yazışmayın, telefonlaşmayın, mektupları atın, arkadaş kalmaya çalışmayın.

Acınızı saklamaya, görmezden gelmeye çalışmayın

Hissettiğiniz acıyla intikam yemini etmek ne kadar işe yaramazsa, canınız yanmıyormuş gibi yapmak da işe yaramaz. Uzun bir ilişkinin bitmesi, yaşanılan en sarsıcı duygusal deneyimlerden. Yas tutmak son derece normal ve hatta gerekli.

Hayatınızın aşkını, ruh eşinizi kaçırdığınız fikrinden kurtulun

Sonsuza dek birlikte yaşayacağınız tek kişiyi kaybettiğinizi düşünmeyin. Bu, aşkın neden olduğu bir yanılsama. Aslına bakarsanız etrafta ondan daha iyi, size daha uygun dünya kadar insan var. Sıcağı sıcağına bunu göremeyebilirsiniz. Kendinize zaman tanıyın.

Çiftler arasında cinsel çekicilik neden azalır?


Aşık olduğumuzda mutluluk hormonları dopamin ve seratonin salımı artıyor. Bunlar, kadın ve erkekte cinsel arzuyu artıran hormon olan testosteronu tetikliyor. Zamanla birbirine alışan çiftlerin hormonlarında düşüş yaşanabiliyor

Cinsel sağlık, genel sağlığınızın önemli parçası. Cinsel sorun yaşayan kişilerde hayat kalitesinin düştüğü biliniyor. Avrupa Cinsel Tıp Akademisi Üyesi ve Hattat Hastanesi Kadın Cinsel Sağlığı Kliniği Direktörü Dr. Ece Hattat ile Aile Sağlığı Araştırmaları Derneği Başkanı Prof. Dr. Halim Hattat, Milliyet Gazetesi’nden AYŞEGÜL AYDOĞAN ATAKAN’nın sorularını yanıtladı…

 

Eşe ilgi kaybı cinsel isteksizliğe neden olur mu?

Kadın cinselliğinde en önemli faktörler yakınlık ve şefkat hisleridir. Yaptığımız çalışmalarda kendi kararıyla veya görücü usulüyle bile olsa kararı sorularak evlenen kadınlarda, cinsel isteksizlik diğer gruplara göre daha az.

Evliliklerde seks nasıl azalıyor?

Evlilikte seksin sıklığı çoğu kez yavaş yavaş azalıyor. Aşinalık hissinin seksi daha az çekici hale getirdiği bir gerçek. Aşık olduğumuzda beynimizde, mutluluk hormonları olarak bilinen dopamin ve seratonin artıyor. Bunlar, kadın ve erkekte cinsel arzuyu artıran hormon olan testosteronu tetikliyor. İlişkinin ilk zamanlarındaki yoğun seksi bu şekilde açıklaya- biliyoruz. Sekssiz bir evlilikte sorun doğrudan cinsellikle ilgili olabilir. Ama çoğu kez iletişim bozukluğu, birbirlerine duyulan öfke gibi pek çok neden uzaklaşmalara yol açıyor. Erkek, karı-koca ilişkisiyle cinselliği birbirinden daha net sınırlarla ayırıyor. Evlilikte sorunlar olsa bile seksin aksamaması gerektiğini düşünüyor. Ama kadınların seks yapabilmesi için uyumun olması lazım. Sabahtan akşama kadar eleştirilen bir kadından akşam hiçbir şey olmamış gibi seks yapmasını bekleyemezsiniz.

Cinsel isteksizlik ilk önce kadında mı başlıyor?

Erkeklerin daha fazla sekse ilgili oldukları tezi son yıllarda değişiyor. Seks erkekliğin en önemli sembolü olduğundan onlar için isteksizlik özgüvenlerini tamamen yok eden bir durum. İçe kapanık, sosyal fobisi olan erkeklerde cinsel çekingenlik ve kaçma belirtileri görülebiliyor. Erkekte kolestrol yüksekliği, şeker gibi hastalıklar nedeniyle sertleşme sorunu olabileceği gibi, testesteron seviyesinin düşmesi nedeniyle de cinsel isteksizlik görülebiliyor. Bu durumda ekibimize başvurduğunda altta yatan organik ve psikolojik nedenler araştırılıyor önce. Eşiyle aralarında psikolojik ya da fizyolojik uyum olup olmadığına bakılıyor. Erkekte sertleşme ya da erken boşalma sorunu olması, kadın orgazm yaşayamadığından, sevişme eylemi, zamanla kadın için anlamsızlaşıyor.

Cinsellik azaldığında evliliği bitirmek mi gerekir?

Hayır. Cinsel ilginin değişiklik gösterebileceği, aynı insanda bile farklı zamanlarda değişik düzeylerde olabileceği unutulmamalı. Her evlilikte belli sürelerde sevişme sıklıkları azalabilir. Önemli olan bu sürenin ne kadar uzun sürdüğü. Evlilikte iki aydan uzun bir süre sekssiz geçiyorsa, mutlaka doktora başvurmak gerekir.

Heyecanı kaybetmemek için neler yapmalı?

Mutlu çiftler “Benim sorunum”, “Senin sorunun” değil “Bizim sorunumuz” diyebilendir. Seksten konuşabilen, fantezilerini paylaşabilen, birlikte seks filmi seyredebilen çiftlerde cinsellik kolay ölmüyor.

İsteği neler artırır?

Cinsel isteksizlik yaratacak tüm risk faktörlerinin en aza indirilmesi cinsel isteği artırır. Doğru beslenme, aktivite seviyesi, stresten uzak yaşam tarzı sigara – alkol alışkanlıklarının düzenlenmesi hormonal dengeyi, damar ve sinir yapılarını etkileyerek cinsel fonksiyonları olumlu etkiler. Bunun yanında kullanılan ilaçlar ve altta yatan hastalıkların da gözden geçirilmesi gerekir. Kadında duygu ve düşünceler çok önemlidir. Yanlış bilgiler, cinsel tabular isteği azaltabilir. Bu nedenle doğru ve bilimsel cinsel bilgiye sahip olmak çok önemlidir. Kadınların cinselliğini doğru anlaması, nelerden hoşlandığını, nelerden zevk almadığını tartması önemlidir.

Cinsel zeka evliliği kurtarır

•Partnerlerin birbirlerinin cinselliğini anlayabilmeleri gerekir. Buna ‘cinsel zeka’ denir. Çiftlerin iletişimi cinsel sağlık için vazgeçilmez unsurdur.

•Erkek, kadın cinselliği konusunda bilgilendirilmemişse, cinselliği kadını düşünmeden yaşıyorsa, bir süre sonra cinsellik, kadın için sadece evliliği sürdürmek adına devam eden bir eylem haline geliyor.

•Her iki bireyde de organik sorun olmadığı halde seks olmadan evlilik sürüyorsa, bu durumda ortada kişisel ya da cinsel uyum sorunu olduğu düşünülmeli ve destek alınmalı.

•’İyi’ cinsel hayatın bir seçim olduğu ve evliliğin aşamaları süresince yakınlığın devamı için çaba gösterilmesi gerektiği unutulmamalı. Cinselliği her iki taraf için de zevk haline dönüştürecek keşifler yapmayı ihmal etmeyin.

Cinsellik hayata tutunmanın yoludur

•Bu sorunlardan utanmayın, yalnız değilsiniz.

•Önemli sağlık sorunu olduğuna inanın.

•Tedavisi vardır, mutlaka uzman bir hekime başvurun.

•İleri yaşlarda bile kaliteli cinsellik yaşayabilirsiniz. İlerleyen yaşınızla birlikte cinselliğinizde değişimler fark edebilirsiniz ancak bunlar cinselliğinizin bittiği anlamına gelmez.

•Sağlık sorunları, psikolojik ve sosyal etkileşimler, hayat tarzı cinselliği etkiler.

•Cinsellik sadece fiziksel hareketler değil, sevgi, paylaşma ve güvendir.

•Cinsellik, kendinize güven kazanmanın ve hayata tutunmanın bir yoludur.

Yaşadığınız aşk mı değil mi?


Aşkı hayatımıza neden çekemiyoruz? İlişkilerimiz nasıl amansız bir güç savaşı haline geldi? Kadın ve erkek doğasını ne zaman unuttu? Aşk maskesi takmış farklı duygularımızı nasıl ayırt edeceğiz? İşte ‘aşksal’ sorulara uzman cevapları! 

Aşık olmak ve ilişkiye aşkla devam etmek en büyük arzumuz. ‘Tek’ olmak ise büyük özgürlük ama özgür olmanın bedeli yalnızlık mı?” diye soruyor Psikoterapist ve Aile Hekimi Uzmanı Dr. Seda Ülgen ve Erhan Altunay. İnsana Güven Eğitim ve Danışmanlık Merkezi’nde “Tek mi, Çift mi?” ismiyle verdikleri seminerde, “Aşkı hayatımıza neden çekemiyoruz? İlişkilerimiz nasıl amansız bir güç savaşı haline geldi? Kadın ve erkek doğasını ne zaman unuttu? Aşk maskesi takmış farklı duygularımızı nasıl ayırt edeceğiz?” gibi sorulara, katılımcılarla birlikte yanıt arayan uzmanlar, röportajımızda ‘aşksal’ durumları anlamamız için önemli ayrıntılar veriyor.

Aşk maskesi takmış duygular

İnsanların aşk hayatında sürekli çekildiği belirli bir tip vardır, örneğin bir kadın hayatı boyunca karizmatik, çekici bir erkek tipine çekiliyor. Aslında o çekim yaratan erkek tipinin, kişide uyandırdığı bazı duygular var. “Onun güçlü, karizmatik ve paralı olması bana güven veriyorsa ben ona aşık olduğumu düşünüyorum”. Burada güven arayışıyla birlikte, kişinin kendi duygularını tam olarak tanıyamaması, bunu bir başkasından karşılamaya çalışması var. Bu amaçla ilişki yaşamaya başlıyor ve bir süre sonra güveni dışarıda aradığından ve bunu bulamadığı zamanlarda hayal kırıklığı yaşadığından, güven ile güvensizlik hisleri arasında gidip gelmeye başlıyor. Aynı zamanda bu süreçte kendisini yetersiz ve değersiz hissediyor. Kendini ve o aşkın güzelliğini yaşayacakken yetersizlik, değersizlik duyguları içinde ilişkisini devam ettirmeye çalışıyor ya da ayrılıyor ama yeniden aynı şeyleri yaşayacağı başka ilişkilere çekiliyor. Bir süre sonra da aşka, sevgiye inancı kalmıyor ve ilişki kurmamaya başlıyor.

Bu “aşk” değil!

Genellikle aşk yaşanamadığında, başkaları tarafından engellendiğinde, belirsizlik olduğunda bunlar hep aşk olarak tanımlanıyor. Cinsellik de aşkla karıştırılan tutkulardan. Tutku, aşk içinde yaşanacak duygulardan ama tutkuyu birçok şeye karşı yaşayabilmek mümkün. İlişki sadece tutkuyla yürüyorsa içinde bağımlılık vardır. Sonuç olarak aşk kişiye iyi gelmiyorsa mutlaka başka bir noktaya dokunuyordur.

Aşk hasta ve huzursuz ediyorsa yanlış giden bir şey var demektir!

Aşk ortak alanda yaşanan güzel bir duygu. Aşk hasta ve huzursuz ediyorsa yanlış giden bir şey var demektir. Bunun için kişinin önceki ilişkilerini tanımlaması, ana hatlarını ortaya çıkarması gerekiyor. Muhakkak o öyküler içinde birbirini tekrarlayan senaryolar olacaktır. Bunları bulması şart. Bu sayede kişinin belli bir saplantısı ya da kendini geliştirmesi gereken yön belirleniyor.

Erkekler tam erkek, kadınlar tam kadın olamıyor…

Günümüz koşullarında asıl sorun erkeğin tam olarak erkek, kadının tam olarak kadın olamayışı yani cinsel rollerin tamamlanmamış olması. Burada mitoloji ve eski kültürler devreye giriyor. Çünkü inanç ve düşüncelerimiz ne olursa olsun içimizde o eski insan yaşıyor. Eski kültürlerde insanların birey olması için birtakım törenler yapılıyordu, şimdi bunlar kalmadı. Erkek bazı sınavlardan geçiriliyordu. Ölüm deneyimini yaşatıyorlar, erkekliğini ispatlaması için avlanmasını istiyorlardı.

Oysa günümüzde erkeğin erkekliğini sergileyebilecek alanı yok. Sünnet törenleri var, o da çocukların anlayamadığı yaşlarda, anlayamadığı törenlerle oluyor ve erkek gücünü işinden, arabasından alıyor. Oysa artık kadın da çalışıp parasını kazanıyor. Kadınların sorunları daha az komplike. Çünkü kadın, kadından doğuyor ama erkek kadından doğuyor ve annesinin esiri oluyor bizim gibi toplumlarda. Evliliklerde rastlanan, erkeğin sorumluluk almayışı, annesinin dediğini yapması karşımıza çok sık çıkıyor.

İlişkilerde güç kavgası

Kadının en büyük sorunu çağımızın getirdikleri. Geçmişte evinde oturan, erkeğine hizmet eden bir kadın modeli vardı. O kadın özgür değildi, para kazanmıyordu, alanı yoktu ama şu anda çalışan kadın modeli var. Bizler bir şeyi örnekleyerek öğreniyoruz. Önümüzde, çalışan model erkekler var. Bu erkek güçlü duracak, duygularını ve zayıf kısımlarını belli etmeyecek. Kadın da bunları öğrenince, ilişki içinde güçlü durup, zayıf kısımlarını göstermeyen bir kadın modeli oluştu. Erkek de aynı davranış kalıbında.

Böyle olunca sorunlar başlıyor. Buna ‘kumanda kavgası’ deniyor. TV kumandasının kavgası ile ilişkinin kumandası çatışıyor. Eğer kadın kumandayı alıyorsa yönetmeye başlayıp, anneleşiyor. Oysa aşkı ancak eşit, karşılıklı ve dengeli ilişkilerin yaşanacağı ortak bir alanda var edebiliriz. Hükmederseniz, “şunu yap, eve para getir” derseniz anne olursunuz ve erkek gücünü başka yerde aramaya başlar.

Aşkın tarifi yok mu?

En büyük sorunlardan biri de aşkın tanımlanamaz olması. Havayı tarif edin dediğimizde edemezsiniz. Deneyimlediğiniz şekilde bilirsiniz. Hava bazısı için nefestir, bazısı için lodostur. Aşkı ve sevgiyi de tanımlamayı bilmiyoruz. Anne-babamızdan gördüğümüz şeyi ya da dizilerdeki patalojik ilişkileri aşk zannediyoruz.

Diziler aşkı yanlış anlatıyor!

Dizilere baktığımızda anneye bağımlı, erkekliğini tamamlayamamış, kendi içinde erkekliğiyle çatışan erkeklerin yaşadığı çatışmalar var. İlişki içinde, gücünü kadını ezerek yaşamaya çalışan erkekler görüyoruz. Kadına saygısızlığı, verdiği yalnızlık duygusunu “Ne büyük aşk. Duygularına pirim vermeyen adam” diye izliyoruz. Oysa bunların hepsi patolojik ve bunları örnek alıyoruz. Ya da kendi ilişkilerimizde yaşadığımız sorunları, herkes böyle yaşıyor diye çözümleme yoluna gitmiyoruz.

Günümüz aşk ilişkilerinde de dengesizlik ve birçok var olmamış duygu var. Farz edin, birlikte yaşadığınız bir eviniz var. Siz evin tüm alışverişini, temizliğini üstleniyorsunuz, karşıdaki ise sadece tv izliyor. Buna nasıl bir dengeler ilişkisi dersiniz? Bir kişinin “Seni seviyorum, sana aşığım” demesi hiç önemli değil. Eğer bir insanı seviyorsanız, ona kendinize dair bir şeyler vermeniz lazım. Bunun için kendinizi sürekli yenilemeniz, geliştirmeniz gerekir ki karşılıklı verebilesiniz. Kendinizi değiştirecek bakış açısı, hobiler, kültür aktiviteleri edinin ki o insan size baktığında devamlı devinim görsün ve o da bunu yapsın. O zaman ilişki canlı olur.

Aşk için birey olmak gerekir. Birey olmak kişinin kendi hayatıyla ilgili arzularını hayallerini oluşturabilmesi ve bunları gerçekleştirecek cesaret ve sorumluluğa sahip olması demek. Birey olmayı ayrı evde yaşamak olarak anlıyoruz. Oysa çoğumuz kendimizle ilgili istek ve seçimlerimizi sorgulayıp sorumluluk almıyoruz. “X kişiyle beraber olmak istiyorum, tamam. Ama onun sorumluluğunu alamıyorsam da bu aşk değil.”

 

Aşkınızı şifreleyin: Size özel ilişki lisanı!


Birbirinize taktığınız isimler ve lakaplar, ilişkinizi güçlendiriyor, sizi yakınlaştırıyor. Hatta içten söylenen bir “sibop” bazen “seni seviyorum” kadar değerli desek! Kod adların sihri yazımızda. 

Lakaplar ve kod adlar ilişkiyi güçlendirmenin anahtarı!

Sevgi sözcükleri size ait olsa dahi aptalcadır ve mide bulandırabilir. Fakat araştırmacılar bu sözcüklerin aslında bir amaca hizmet ettiğini söylüyor: Sevimli isimler ve şifreli ifadeler, eğlenceli, sağlam ve tatminkâr bir ilişkinin zeminini hazırlıyor. Çiftler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre saçma isimler, uydurma terimler ve gizli saklı yapılan cilveler ilişkinin doyumunu daha da arttırıyor.

Sarf ettiğiniz tatlı ve komik isimlerin belli günlerde söylendiğinde daha etkili olabileceğini söylüyor seks terapisti Jamie Turndorf. Çalışmanın gösterdiğine göre ilişkilerinde bu tür kelimeleri kullanan çiftler daha mutlu kalıyor. “Takma isimler ve uydurma sözcükler günlük yaşama pozitif enerji aşılamanın en kolay yoludur” diyor Turndorf. Aynı zamanda bu, ilişkini güçlendirmenin de muhtemelen tek kolay yolu.

İster bebek gibi konuşun ister şifreli bir lisan kullanın. (Örneğin: Burası biraz soğudu! Anlamı: Hemen gidelim buradan!). Hepsi baştan sona ikinizin sıkı bir ilişkide olduğunuzu gösterir.

“Sembolik olarak söylediğiniz ise, eşinizle ve ilişkinizle kendi konuşma tarzınızı geliştirerek yeterince ilgilendiğinizi gösterir” diyor aile çalışmaları yöneticisi Belly Buton Fuzz.

“İlişkide kendi gizli dünyanızı ve kültürünüzü yaratın”

LAKABIN ARDINDAKİ ANLAM…

“How To Improve Your Marriage Without Talking About It” in yazarı Pat Love, sevimli isimlerin aynı zamanda bir sınır yarattığını söylüyor. “Bu ilişkinizi ayrıcalıklı kılmanın bir yoludur. İşitsel bir marka gibidir” diyor Love. Konuşmalarınıza kulak misafiri olan diğer insanlar, birbirinize ne kadar bağlı olduğunuzu anlayacak.

“Bu esprili konuşmalar, aynı zamanda ileri sarma tuşu gibidir” diyor Los Angeles’dan iletişim ve beden dili uzmanı Lillian Glass. Bazen iş yerinde geçirdiğiniz zor bir gün sonrasında, tek istediğiniz eve dönüp, bir şişe kırmızı şarap açmak ve koltuğa kıvrılmak olur.

Eşinin alışılageldik “Bugün embesil patronum hayatımın altı saatini gereksiz işlerle harcamamı sağladı ve şu anda gerçekten rahatlamış durumdayım” şifresini çözebilen biri olması ne kadar mükemmel olurdu değil mi? İfade, duyarlılık ve günlük akıl merkezi iki kelime ile değiştirilebiliyor. Tüm günün sıkıntısını adım adım hafifletmenize gerek yok.

Kişiselleştirilmiş lisan, yalnızca ilişkiyi güçlendirmiyor, aynı zamanda kurtarıyor da.

University of Western Ontario Psikoloji Profesörü Lorne Campbell tartışma esnasında şakalaşma durumunu araştırdı. Araştırmada, bu komik sözcüklerin anlaşmazlıkları giderirken ilişkiyi de güçlendirdiğini açıklandı. Saçma bir tartışmaya gelişigüzel espri katmak, yalnızca tansiyonu hafifletmiyor aynı zamanda sizi geçmişe götürüyor.

Arada kalmış ilişkiler


Zorlaya zorlaya götürmeye çalıştığınız, pek de hayallerinizi karşılamayan, birçok problem yaşadığınız ama ısrarla sürdürdüğünüz bir ilişkiniz mi var? İşte ‘taşların bir türlü yerine oturmayacağı’ düşüncesinin sezildiği duygusal ilişkiler…

Yıllardır süren hatta nikâh masasına bile oturacağınız ilişkinizi zorlaya zorlaya mı sürdürüyorsunuz? Bir türlü kopamıyorsunuz ama yine de doğru insanın o olduğundan emin değil misiniz? Başkalarının yanında çok yakınken, baş başa kaldığınızda aranızda uçurumlar mı oluyor? O halde siz ‘arada kalmış’ bir ilişki yaşıyor olabilirsiniz.

Medical Park Fatih Hastanesi’nden Klinik Psikolog Sinem Demir anlatıyor. İşte arada kalmış ilişkilerin genel özellikleri:

TUTARSIZLIK

Arada kalmış ilişkilerdeki duygu, düşünce ve davranışlarda ahenksizlik ve tutarsızlık vardır. İlişkiden emin olmanın vereceği huzur ve derin mutluluk hissi yerine; yüzeysel ve zorlama yaşanan keyifli anlar ve ani çöküşler, düşünsel-duygusal paylaşımın yetersizliğinden oluşan ‘sıkılma’ gibi duygu-durumlar yaşanır. İlişki spontan bir şekilde akmıyordur; tartışmalarla veya sürekli faaliyetler (geziler vs.) planlayarak, ilişkiyi siz (biriniz veya ikiniz birden) sürüklüyorsunuzdur.

‘ZORLAMA’ ROMANTİZM

Arada kalmış ilişkilerde (bir taraf veya her iki taraf için), bir ilişkide beklenebilecek temel jestler yapılırken zorlanılır, ‘unutarak’ yapılmaz veya sanki bir görevmiş hissi vererek rutine bağlanır. Özen göstermiyorsa durumu normalleştirmeye çalışırsınız. Örneğin; “el ele tutuşmayı sevmemesi normal” veya “her hafta sonu buluşmaya bence de gerek yok” gibi…Rutine bağlanan jestler ise sıkıntı verir. Her iki durumda da, aslında işlerin yolunda gitmediğini hissedersiniz.

BAŞKASINA YAKIŞTIRMAK

Yanlış bir yap-bozun parçalarını zorla birbirine eklemeye çalışmak gibi, arada kalmış bir ilişkideki kişiler de birbirlerine tam olarak yakışmadıklarını hissederler. ‘Birini kendine yakıştırmak’, o kişinin yüz-vücut ifadesinden, değer yargılarından, davranışlarından ve bunlarla oluşan duygulardan etkilenebilir. O kişiyi beğenseniz bile, sanki olması gereken yer, sizin yanınız değildir.

GELECEK HAYALLERİ

O kişinin annelik/babalık için yetersiz olduğunu düşünmeyebilirsiniz de, kendi çocuğunuzun anne/babası olarak içinize sindiremezsiniz. Onu, yaşlılığınızda birlikte yaşayacağınız, birbirinize bakmak zorunda kalabileceğiniz zamanların hayaline bir türlü oturtamazsınız; sabır, emek ve güçlü sevgi gerektiren fedakârlıklara yeterince motive olamayacağını düşünürsünüz.

ÇEVRE VE İLİŞKİLER

Arada kalmış ilişkilerde, birbirinizin arkadaşlarıyla görüşmeye (biriniz veya ikiniz birden) gönülsüz olursunuz. Başkalarının yanında abartılı bir ilgi sergileyip yalnızken soğuk olmak veya başkalarının yanında sanki hiç birliktelik yaşanmıyormuş hissi verecek kadar kopuk olmak gibi. Bunlar, o ilişkiye ait olma hissinin yapay bir şekilde zorlanmasından, başkalarının yanında maskelenemeyecek kadar yetersiz saygı, sevgi ve tutku gibi duyguların olmasından kaynaklanabilir.

Peki, ‘arada kalmış ilişkiye’ neden ısrarla devam edilir? Klinik Psikolog Sinem Demir, kişinin koyduğu bazı kriterlerin ve kodlamaların, bu tür ilişkilerin bitirilmesine engel olduğunu söyledi ve o kodların ne anlama geldiğini şöyle anlattı:

‘Uygunluk’ kriteri

‘Birbirimize ailevi-mesleki-eğitim yönlerinden o kadar uyuyorduk ki…’ diye düşünen bir kişi veya çift, ilişkinin ayrıntılarında gizlenen ve ilişkiyi ‘arada bırakan’ özellikleri azımsayabilir. Karşılıklı uygunluk düzeyinin fazla olmasına rağmen taşlar bir türlü yerine oturmuyorsa, aslında önemli olan ancak önemsizleştirmeye çalışılan ayrıntılar, alttan alta o ilişkinin temellerini çürütebilir. Bu ayrıntılar, çift arasında açıklıkla ele alınmalıdır.

‘O benim kısmetim’ kodlaması

Kişiler kendi beklentilerini, duygularını, değer yargılarını azımsayıp, ‘sihirli bir zaman diliminde’ karşılarına çıkan kişinin ‘o kişi’ olduğu düşüncesine saplanırlarsa, arada kalmış bir ilişkiyi sürdürmekte ısrar edebilirler. O ilişkiyi duygusal yakınlık hissi/değer yargılarındaki uyuşma vb. konularında değerlendirmeden, sadece ‘tam da beklediğim zamanda karşıma çıktı, yaşım ilerlemeden zaman kaybetmeyeyim’ düşüncesine dayanılırsa, iteklenen bir ilişkide daha fazla zaman kaybedilir.

‘Ben bırakmam, o bıraksın’ kodlaması

Arada kalmış bir ilişkide, beğeni düzeyi daha az olan kişi, karşı tarafın ilgisine alışıyorsa ve bundan bir tür ego-tatmini yaşıyorsa, ilişkiyi akışına bırakarak ‘ben bırakmam, ne olursa zamanı gelince olur’ diyebilir. Kadınlarda daha sıklıkla gözlenen, ‘kadın erkeği bırakırsa gelecekte yalnız kalır ve bu yalnızlık onun suçu olur’ kültürel kodlamasıdır; bu, arada kaldığı bilinen bir ilişkinin ısrarla sürdürülmesine yol açabilir.

Duygusal olgunlaşmanın yetersizliği

Duyguların yeterince olgunlaşmadığı durumlarda, karşımızdaki kişinin bize nasıl davrandığı, bizim ona hangi duyguları niye hissettiğimiz gibi konuları derinlemesine irdelemeyiz. Onun görüntüsünü beğenmiş olabiliriniz ve hissettiğiniz tutku duygusunu ‘aşk’ olarak yorumlayarak, size olan duygu ve davranışlarındaki kopuklukları görmezden gelmeye çalışabilirsiniz. ‘Sevgi/aşk/beğeni/değer yargıları’ konusunda duygusal olgunlaşmamız ilerledikçe ve kişisel senaryolarımızın farkına vardıkça, duygusal ilişkilerde bu tür ‘takılmalar’ yaşama olasılığımız azalır.

Kişisel senaryolar

Kişinin, yeterince motive olamadığı bir ilişkiden çıkamaması ‘kendini feda et ama başkalarını asla üzme’ şeklinde gelişmiş kişisel senaryosuyla ilişkili olabilir. ‘Kurtarıcı’ rolünü, farkında olmadan benimsemesi de, diğer olasılıktır. Karşı tarafın ilgisinin yetersiz olduğunu hissetmesine karşın o ilişkiyi ısrarla sürdüren bir başka kişi ise, ‘benim bir ilişkide o kadar da mutlu olmama gerek yok’ gibi bir kişisel senaryoda takılmış olabilir. Bu kişinin duygusal ilişkilerinde kendini tanımladığı rol ‘kurban’ olabilir. Erken yaşlarda ciddi ayrılıklar yaşamış olanlar veya ebeveynleriyle bağımlılık ilişkileri sürenler de, arada kalmış ilişkilerden kopmakta zorlanabilirler.