Hamilelikte cinselliğe bakış değişiyor


Araştırmalara göre hamileliğin ilk 12 haftasında kadınların cinsel isteklerinde azalma oluyor. Bu durumla beraber hamilelik ve sonrasındaki süreç eşlerin hayatlarını her yönden olduğu gibi cinsel yönden de etkiliyor.

VKV Amerikan Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Psikolog Aslı Akkan, hamilelik boyunca yaşanan cinsel sorunların kolayca aşılabilmesi için çiftlerin birbilerine anlayış, şefkat, ilgi ve sevgiyle yaklaşması gerektiğini söylüyor.

Evlilik kurumunun ve çiftler arasındaki ilişkinin sağlığının test edildiği önemli noktalardan biri de çocuk sahibi olunmaya karar verilmesi, hamilelik ve hamilelik sonrası sürecin eşler üstündeki etkisidir. Hamilelik ve hamilelik sonrası süreç eşlerin duygusal süreçlerini etkilediği kadar, cinsel hayatlarını da etkilemektedir. Her ne kadar bu süreç cinsel hayatı eskisinden farklı kılacaksa da bu farklılığın bireylerin ilişkilerini etkilemesine ve zorlamasına en az düzeyde izin verilmesini sağlaması önemlidir.

Hamilelik süresince jinekoloğu tarafından medikal, fizyolojik herhangi bir sorun görülmeyen ve cinsel hayatı yaşamasına izin verilen kadının, yaşadığı hormonal ve fiziksel değişiklikler cinsel isteksizliğine sebep olduğu kadar kadının kendi inanç sistemi de bu durumu tetikler. Araştırmalara bakıldığında sağlıklı bir hamilelik yaşamakta olan kadınların ilk 12 haftada cinsel isteklerinde azalma olduğu görülmekteidir. Yaşadığı fiziksel yorgunluk, bulantı, kilo alımı, rahat bir pozisyon bulamama gibi sebepler bu durumu açıklayabilmekle beraber, kadının kendindeki değişime adapte olma sürecinde yaşadığı kaygılar, bebeğime zarar verir miyim endişesi, ve fiziğindeki değişime bağlı olarak eşinin onu eskisi gibi istemeyeceği inancı da çok büyük rol oynamaktadır. Benzer düşünceler erkeği de etkilemektedir ve onu da cinsellikten soğutmaktadır. Hamilelik boyunca cinsellikle ilgili yaşanılabilecek bu çeşit sorunları engellemenin en önemli yolu ise çiftlerin bir birleriyle mümkün olan en açık şekilde konuşmalarıdır. Kaygılarını ve isteklerini dile getirdikleri zaman sağlıklı cinselliklerini neyin etkilediğini bulacaklar ve sorun odaklı çözüme ulaşacaklardır.

Hamilelik süresince çiftlerin cinsel hayatlarında yaşayabilecekleri sorunlar doğum sonrası da devam edebilir ve bu konunun önemi unutulmamalıdır. Doktorunun izin verdiği zaman itibariyle kadının cinsel ilişkiye girmesinin herhangi bir sakıncası yoktur ancak cinsel ilişkiyi etkileyebilecek psikolojik faktörler yine ortaya çıkabilir. Doğum ve bebek bakımının kadın için son derece yorucu olması nedeniyle doğum sonrası ilişki sıklığında azalma beklenen bir durumdur. Ancak doğum sonrası depresyon veya başka sağlık problemi olmadığı taktirde genellikle doğumdan 3 ay sonra hamilelik öncesi cinsel ilişki sıklığına dönülmesi beklendiktir. Bebeğin bakım ihtiyaçları azaldıkça, uykusu düzene girdikçe cinsel aktivite de normale dönmeye başlar.

Doğum sonrası fiziksel yorgunluk dışında cinselliği etkileyebilecek durumlar :

Ağrı Korkusu : Bir çok kadının doğum sonrası ilişkiye girmekten çekinme nedenin ağrılı ilişkiden korkmaları ve kaygıları arttıkça da girdikleri ilişki sırasında disparoni (ağrılı cinsel beraberlik) ve vajinismus (vajinal kasların kasılması sonucu cinsel beraberliğin olamaması) gibi sorunlar yaşayabildikleri araştırmalarda gözlemlenmiştir.

Estetik Kaygılar : Vücudundaki değişim ve/veya aldığı kilolar yüzünden kendini beğenmeyen kadının cinsellik sırasında zihnini sürekli bedeniyle meşgul etmesi cinsel ilişkiden zevk almasını önleyebilir. Bununla bağlantılı olarak, eşini eskisi kadar bakımlı bulmayan erkek de cinsel yaşamdan uzaklaşabilir.

Rol Değişimi : Çocukları olan kadar sadece birbirine odaklanan çiftler, doğumun ardından neredeyse tüm ilgiyi çocuğa yöneltmeye başlayabilir. Bir yandan yeni bir yaşama uyum sağlamaya çalışmanın gerginliği, bir yandan da birbirlerinden eskisi kadar ilgi görememenin yarattığı sıkıntı cinsel isteksizliğin oluşmasına yol açabilir.

Bu sorunların en az seviyede yaşanması ve ilişkiyi en az ölçüde etklilemesini sağlamak için çiftlerin, özellikle erkeğin eşine şefkat, ilgi, sevgi ve anlayış ile yaklaşması, beğenisinin devam ettiğini belli etmesi, kadının ise bu geçiş döneminin özelliklerini bilerek eski haline döneceğini sorun olmadığını bilmesi gereklidir. Ayrıca çiftlerin haftada l yada 2 kez bebek yanlarında olmadığı zamanlarda bir arada olmaya özen göstermeleri gereklidir. Bu birbirleri için ayrılmış özel zamanlarda ev ya da bebek hakkında konuşmayıp, kendileri ve bir birleri hakkında konuşmaları, eskisi gibi ortak paylaşımlar yaşamaları tavsiye edilebilir. Bunların yanı sıra okşamak, dokunmak veya kucaklaşmak gibi cinsel duyguları tetikleyebilecek davranışlarda bulunmak cinsel hayatlarının canlanmasına yardımcı olacaktır. Tüm bunlara rağmen sıkıntılar yaşanıyorsa bir uzmandan yardım almak da faydalı sağlayacaktır.

 

Gebelikte yaşanılan bel ağrıları


Hamilelikte çekilen bel ağrılarının nedenleri nelerdir? Ağrıyı kimler daha az, kimler daha şiddetli hisseder?

Hamilelikte görülen en sık şikayetlerden biri olan; anne adaylarının %60’inin sıklıkla yaşadıkları bel sorunlarına karşı Opr. Dr. Candan Hundemir’in önerilerini sizlerle paylaşmak istedik.

Bel ağrılarının nedenleri

Gebelik sırasında bel omurları, bebeğin gelişimine paralel olarak karın ön bölgesinde oluşan ağırlık artışını dengelemek için öne doğru esneme yapar ve böylece bel çukuru daha da belirginleşir. Bu durum gebeliğin getirdiği doğal bir süreçtir.

Kimler daha çok / az yaşar?

Hamilelik öncesi ciddi bel sorunu olmayanlar hamilelik dönemini -aykırı bir durum olmadıkça- yakınmasız ya da hafif bel ağrıları ile bu dönemi geçirirler.

Ancak bel sorunu (bel fıtığı, bel kayması vb.) olan ve özellikle tedavisini tamamlamamış kadınlar hamile kaldıklarında ciddi bel ve bacak ağrıları ile karşı karşıya kalırlar.

Aşırı kilo bel ağrılarını artırıyor

Yine hamile kadınların aşırı kilo almaları da bu yakınmaların ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Açıkçası gebelerde tedavi seçeneklerinin kısıtlı olması olayı daha da zorlaştırır. Bu durumda doğum şeklinin “sezaryen” olması önerilir. Zira normal doğumda “ıkınma” eylemi karın içi basıncını arttırdığı gibi omuriliği saran beyin-omurilik sıvısının (BOS) da basıncını arttırır ve var olan bel sorununun daha da ilerlemesine neden olur.

Olağandışı durumlarda…

Hamile kadınlarda cerrahi tedavi seçeneği çok nadir seçilir. Ancak anne adayında ayak felci söz konusu ise cerrahi önerilir. Burada yan yatar pozisyonda epidural anestezi ile mikrocerrahi diskektomi ameliyatı yapılır. Anne ve bebek için en güvenli yöntem budur. Acil durumlar dışında tetkik ve tedavi genellikle doğum sonrasına bırakılır.

Yaramaz çocukla nasıl baş edersiniz?


Sinirli, saldırgan ve yaramaz bir çocuğunuz mu var? Ona nasıl davranmalı, onunla nasıl konuşmanız gerektiğini biliyor musunuz?

Biz annelerin en büyük sıkıntısı yaramaz çocukla baş etmek. Saldırgan, sinirli, kırıcı davranışları olan çocuklarımızı anlamak ve bu davranışları çok geç olmadan değiştirmek için onlara yardımcı olmak çok önemli.

Bunun için yaramazlık konusunu ele alıyoruz: Çocuklar neden yaramazlık yapar? Bunu nereye kadar normal kabul etmek, ne zaman psikolog desteği almak gerekir, çocuğu cezalandırmak doğru mu? Çocuklarda yaramazlık sorunu ile ilgili merak ettiğimiz tüm konuları Psikolog Berna Akpınar açıklıyor…

Çocuklarda yaramazlığın nedenleri?

Çocuklarda yaramazlık yapma sebeplerinin başında ailenin davranışlarının tutarsız olmasıdır. Çocuğa istenilmeyen bir davranış yaptığında kızılır, fakat bunun çocuğun karakterinden dolayı olduğu düşünülür. Aslında çocuğun karakterinin oluşmasında ailenin çok büyük önemi vardır. Ailenin tutumu yanlış olduğu için, çocukta istenmeyen davranışlar görülür.

Yaramazlık dediğimiz bazı davranışlar, çocuğun saldırgan olduğu davranışlardır. Kırıp dökme, vurma, itme gibi davranışlar, çocuğun dışarıya yönelttiği saldırganlıktır. Bir de anne baba ve çocuk arasında güvensizlik sorunu, çocuğun saldırgan davranmasına yol açabilir. Çocuk küçükken, anne ve babayla güvenli bir bağlanma yaşayamamıştır, bu sorun gelişim dönemlerinde de ilerleyerek görülür.

Çalışan anne babalar, genelde çocuklarını kreşe gönderirler. Çocuklar ‘okula gelmek istemiyorum, yemek yemek istemiyorum’ gibi davranışlar sergilerler. Bundan dolayı özellikle anneler, çocuğa negatif ilgi göstermeye başlar. ‘Sen neden böyle yapıyorsun, beni üzüyorsun’ şeklinde gösterilen negatif ilgi, çocuk pozitif ilgiyi göremediği için almak istediği bir ilgi haline gelir. Negatif de olsa ilgi görmek için davranışını devam ettirir.

Hangi durumlarda çocuk daha yaramaz olabilir?

Anne ve babadan biri yanında değilse, uzak bir iş yerinde çalışıyorsa, yurt dışındaysa veya ebeveynlerden biri eve sürekli geç geldiği için çocuk onu çok fazla görmüyorsa yaramazlık yapabilir.

Ayrı olan ailelerde anneanne, babaanne gibi bazı yetişkinlerin olmamasının da çocukları kötü etkileyebilir. Çocuk kendini yalnız hisseder ve bunu da dışarıya karşı bir saldırı olarak ortaya çıkarabilir. Ya da tam tersi içeriye karşı saldırı olarak tırnak yeme, parmak emme gibi davranışlarla gösterebilir.

Özellikle boşanmış çiftlerde, çocuk ebeveyninden birini daha az gördüğü için ilgi çekmeye çalışarak yaramazlık yapar. Evde baskıcı tutum sergileyen ailelerde de çocuklar yaramazlık yapmaya daha meyilli olur.

Yaramazlık yapan çocukla nasıl konuşmak gerekir?

6 yaş üzeri çocuklarla büyük bir yetişkinmiş gibi konuşma, açıklama yapma şansınız var. Ama daha küçükken ne kadar açık anlatırsanız anlatın, çocuklar için bazı şeyler çok soyut kalır.

Bu durumda çocuklara hikayeler anlatmak iletişimi kolaylaştırır ve daha çabuk anlamalarını sağlar. Örneğin, yaramazlık yapan çocuk konulu bir hikaye uydurabilirsiniz. Bu hikayenin sonuçlarını da çocuğa anlatıp ona yaramazlık olarak kabul edilen davranışları yapmaması gerektiğini hikaye üzerinden ulaştırabilirsiniz. Hiçbir zaman onun yaptığı davranışı direkt olarak “Senin yaptığın bu davranış çok yanlış” şeklinde anlatmamalısınız. Hikayedeki çocuğun yaptıklarının sonucunda mutlu olmadığını göstererek çocuğunuza dolaylı yoldan anlatmak daha iyidir.

Çocuklar her şeyi anlar

Çocukların hiçbir şeyi anlamadığını düşünmek yanlış olur. Çocuklar her şeyi duyarlar ve unutmazlar. Onlara her şeyi net ve basit bir dille anlatmak, kafalarında soru işareti bırakmamak gerekir.

Çocuklarda yaramazlık nereye kadar normal kabul edilir?

Bizim yaramazlık olarak algıladığımız davranışlar aslında çocukların yaşlarının gereği gibi davranmalarından kaynaklanıyor. Onlar bir şeyleri keşfetmeye çalışıyorlar sürekli. Biz yetişkinlerin yaramazlık diye nitelendirdiği davranışlar, çocukların belirli yaş dönemleri için çok normaldir, kabul etmek gerekir.

4-6 yaş arası çocuklar toplumsal kuralları öğrenmeye, 6 yaşından sonra okula başlıyorlar. Bu dönemde yaramazlık dediğimiz davranışların azalmış olması gerekir. Eğer bu dönemde azalmazsa, yardıma başvurulabilir. Çocuk yaramazlığa devam ediyorsa, aslında ailenin sorunu vardır çocukla ve onun davranışlarıyla baş edemiyordur. Büyük ihtimalle tutarsız davranış sergiliyordur aile.

Yaramazlık yapan çocuğu cezalandırmak doğru mu?

Çocuğa hiçbir zaman ceza uygulanmaması gerekir. Ceza eğitimde negatif etken olduğu için, cezanın sonuçlarının da negatif olur.

Ebeveynlerin ‘Bunu yaptığın için şunu yapamayacaksın’ gibi çocuğa yaptığı davranışın sonrasında bir ceza uygulanacağı mesajı vermesi, olumlu bir sonuç yaratmaz. Öncesinde çocuğa yaptığının istenmeyen ve kötü davranışlar olduğu anlatılmalı. Örneğin, çocuk bir şeyi kırdığında bunu yaptığı için çok sevdiği programı izleyemeyeceğini önceden bilirse, seçimi kendisi yapacak ve programı izlemek istiyorsa bir şeyi kırmayacak. Davranışı yaptıktan sonra ceza vermek, hiçbir şey elde etmenizi sağlamaz.

Yaramazlığın yol açtığı ne gibi davranış bozuklukları vardır?

Çocuğun yaramazlık yapmasının arkasından psikolojik sorunlar gelebilir. Çocuk negatif ilgiden sonra bir haz arayışına girer, aslında yaramazlık ile ilgi çekse de haz duygusunun eksik kalabilir. Bu da bağlandığı ebeveynlerden birinin eksik olması ya da ev içinde bir şekilde kendini iyi hissetmemesinden kaynaklanabilir.

Parmak emme, tırnak yeme, mastürbasyon

İşte bu noktada çocukların en önemli haz noktası, 1 yaşına kadar normal sayılan, bazen 3 yaşına kadar devam eden, ancak daha ileriki yaşlarda sürmesinin sağlıksız olduğu parmak emme davranışıdır.

Çocuk tırnak yemeye hatta mastürbasyon yapmaya da başlayabilir. Çocuğun cinsel organını keşfettikten ve haz aldığını fark etmesinden sonra bunu devam ettirmesi, çocukta bir şeylerin eksik olduğunun, çocuğun bu eksikliği gidermeye çalıştığının bir göstergesidir. Buna özellikle anne babadan birinin olmaması ve özlem duygusu neden olabilir.

Yaramaz çocuğu psikologa götürmek gerekir mi?

4-6 yaştan sonra çocuğunuzda yaramazlık belirtileri devam ediyorsa kesinlikle uzmana başvurmalısınız. Uzman, önce çocuğunuzla birlikte sizi aile olarak dinleyecek, sonra sizinle ebeveynleri olarak ayrıca çalışacak, en son yine çocuğunuzla birlikte sizi dinleyecek ve çözüm üretmeye çalışacak.

Eğer aile çok tutarsızsa, çocuğu istediği gibi davranması konusunda serbest bırakıyorsa, ailenin tutumunu değiştirmesi istenir.

Bu durumda ailenin yapması gereken, gün içinde çocuğa neler yapacağını açık ve net şekilde anlatmaktır. Hangi davranışı yaptığında sonucunda ne olacağını çocuğa önceden söyleyerek, ona seçim hakkı tanıması gerekir. Böylece çocuk hem kararını verecek hem de sorumluluk alarak kendisini yetişkin gibi hissedecektir. Yaramaz davranışlarından bu sayede sıyrılması, takdir edildikçe yetişkin gibi davranması gözlenecektir.

Evdeki kedi, köpek çocuk için sakıncalı mıdır?


Çocuklar evde pet bakımını paylaşarak, sorumluluk sahibi olmayı öğrenerek, hem daha bilinçli, kendilerine güvenen ve yetebilen, hem de sorumluluk alabilen gerçek bireyler olarak yetişmektedirler. 

Genel anlamda ülkemizde çok yanlış inanışlar ve yanlış yönlendirmeler yüzünden insanlar ne yazık ki çocukları için pet yani evcil hayvan almaktan kaçınmakta ya da eve yeni bir bebek katılacaksa yıllardır var olan evdeki kedi-köpekten vazgeçmekte, hatta onu sokağa terketmektedirler. Gelişmiş ülkelere baktığımızda petlerin evde beslenmesi doktorlar tarafından da kabul görmekte ve hatta eve yeni pet alımı desteklenmektedir. Birçok psikolog ve beşeri hekim, evde pet bakımına karşı çıkmamaktadır. Aksine pet beslemenin, çocukların psikolojik ve fizyolojik gelişimlerinde ne kadar yararları olduğu bilinmektedir. Çocuklar evde pet bakımını paylaşarak, sorumluluk sahibi olmayı öğrenerek, hem daha bilinçli, kendilerine güvenli, kendilerine yetebilen, hem de sorumluluk alabilen gerçek bireyler olarak yetişmektedirler.

Evde evcil hayvan bakmak ne kazandırır?

Çocuklar köpeğin eğitimi esnasında aynı zamanda kendilerini de yetiştirmiş olurlar. Bir köpek ya da kedinin terbiyesi esnasındaki davranış modellerini öğrenerek uygulamak çocuğa güven kazandırır. Başarı duygusu pekişir. Bir canlıyla iletişimi davranışsal anlamda derinleştirmeyi kavrar.

Hayvanlarla iletişim halinde olmak, sadece çocuk psikolojisi için değil, yetişkinler için de çok yarar sağlamaktadır. Evdeki petle ilgilenen insanın psikolojisinde de pozitif değişimler olmakta, çağ hastalığı olarak bilinen stres büyük oranda ortadan kalkmaktadır. Yapılan çeşitli araştırmalarda, evlerinde pet besleyen insanların sağlıklarında da olumlu gelişmeler izlenmiştir. Örneğin kedi veye köpeğini eliyle severken takip edilen bir pet sahibinin vücut tansiyonun da belirgin bir biçimde normale döndüğü gözlemlenmiştir.

 

Buna benzer bir şekilde, bir kazada 4 kişilik bir aileden baba malesef kaybedilmiş, çocuklardan biri olayın şoku ile kekeme olarak kalmıştır. Bu olayı takiben şoku atlatması için psikoloğu tarafından eve bir kedi alınması tavsiye edilmiş ve gerçekten kedinin büyük yardımıyla çocuk bir süre sonra kekeme halinden normale dönmüş, şok döneminden kurtulmuşur (Bu olay İstanbul’da geçmiştir).

Bir yandan da araştırmalar göstermektedir ki, sağlıklı bir petle büyüyen çocuklar ileriki hayatlarında birçok allerjene karşı daha güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmaktadırlar.

Veteriner kontrollü bir hayvanın tüyünü yutmakla, insan saçını yutmak arasında fark yoktur!

Halk arasında yanlış inanışlardan biri de bir bebeğin sıfır mikroplu steril bir ortamda büyümesi gerektiğidir. Bu inanış yüzünden yere bile konmadan büyüyen bebekler malesef, vücutlarında yeterli bağışıklık oluşamadığı için hastalıklara çok kolay yakalanmaktadırlar. Çocukluk dönemleri de daha yoğun hastalıklarla geçmektedir. Çünkü vücut gelişirken, bebek az da olsa mikropla tanışmalıdır ki vücudunda bağışıklık sistemi gelişsin, kuvvetlensin.

Hayvan gelişimi için de aynı kurallar geçerlidir. Petinizi de aşırı steril ortamda el bebek gül bebek misali yetiştirmek ona yarar yerine zarar verecektir…( Bazı veteriner kontrollü dönemler hariç, örneğin aşılanması tamamlanmamış hayvan sokağa çıkmamalı, korunmalıdır.)

Eğer düzenli bir şekilde paraziter ve diğer sağlık kontrollerini düzenli yaptırıyorsanız, kedi ya da köpeğinizden size ya da çocuğunuza hiçbir hastalık unsuru geçmez. Kedi-köpek tüylerinde illa kist geçecek şeklindeki eski inanç yanlıştır. Bakımlı, sağlıklı bir köpek insana ve dolayısıyla bebeğinize hastalık geçiremez.

Veteriner Uzman Jinekolog Dr. Özlem Onay

Çocuğumu cinsel istismardan nasıl koruyabilirim?


Çocuk cinsel istismarı, yetişkinlerin çocukları kendi cinsel doyumları için cinsel temasa zorlamalarıdır. İçeriği ne olursa olsun, cinsel istismar çocuk için oldukça travmatik bir deneyimdir. Pek çok unsur, istismarın çocuk üzerinde bıraktığı olumsuz etkileri belirler.

Cinsel istismardan söz etmek için cinsel birleşmenin olması şart değildir. Cinsel birleşme ve fuhuşa zorlama gibi yüz yüze ya da telefon ve internet aracılığıyla yapılan sözel istismar, teşhircilik, fiziksel temas, pornografi amacıyla çocuk kullanma veya izlettirme de cinsel istismar tanımına girer. Cinsel istismar çoğunlukla erkekler tarafından ve çocuğun yakın çevresinden biri tarafından gerçekleşir; çoğunlukla da aile içinde yaşanır ve aile içindeki cinsel istismar “ensest” olarak adlandırılır. En sık rastlanılan aile içi cinsel istismar, baba-kız arasında gerçekleşmekle birlikte, abi, amca, dede tarafından yapılan cinsel istismar da sıklıkla görülmektedir. Araştırmalar, cinsel istismar mağduru çocukların çoğunlukla sevgi ve denetimden uzak bir aile ortamında yetersiz ebeveynlik ile yetiştiklerini; şiddet yanlısı, baskıcı, alkol ve madde kullanımı veya bağımlısı olan bir baba figürüne; aşırı bağımlı, baskı gören, depresif ve kendine güvensiz bir anne figürüne sahip olduklarını ortaya koymuştur.

İçeriği ne olursa olsun, cinsel istismar çocuk için oldukça travmatik bir deneyimdir. Pek çok unsur, istismarın çocuk üzerinde bıraktığı olumsuz etkileri belirler. Bunlar; cinsel istismarın şekli, ne sıklıkta yaşandığı, çocuğun istismar edilmeye ne şekilde zorlandığı, istismara maruz kaldığı zamanda yaşı, cinsel istismarı açığa çıkardığında anne-babasının tepkisi, kişilik yapısı ve hayatındaki dengeleyici unsurlardır (sevgi üzerine kurulu kardeş ve arkadaşlık ilişkileri, okul başarısı, ebeveyn dışındaki diğer aile üyeleriyle güven içinde geçirilen zaman).

Cinsel istismar mağduru çocukları ne bekliyor?

Cinsel istismar çocuğun psiko-sosyal gelişimini önemli ölçüde örseler. Araştırmalar istismara uğrayan çocukların kendileriyle ilgili oldukça olumsuz düşüncelere sahip olmakla birlikte, özgüven problemi yaşadıklarını, pek çoğunun saldırgan veya depresif bir ruh hali sergilediklerini, bir kısmının ise intihara meğilli olduğunu ortaya koymuştur. Yanı sıra, kendini çevreden soyutlama, yetersiz sosyal beceriler, sorunlu akran ilişkileri ve bir başkasıyla güvene dayalı bir ilişki kurmada güçlük mağdur çocukların ortak özelliklerindendir. Uygunsuz cinsel davranışlarda bulunma da (cinsel aktiviteye aşırı ilgili, kendini teşhir etme gibi) istismar sonrası göze çarpan davranış bozukluklarındandır. Diğer yandan, kendinden güçlü bir yetişkin tarafından istismara uğrayan çocuğun güç ve otorite kullanımı konusunda kafası karışır ve “Ben kimim? Hem bir çocuk, hem de beni koruması gereken birinin cinsel partneri…” şeklinde bir kargaşa içine sürüklenir.

Şüphesiz çocuklukta yaşanan travmatik bir deneyimin yetişkin hayatına da etkileri devam edebilir. Araştırmalar, çocukluk döneminde yaşanan cinsel istismarın yetişkinlik döneminde düşük özgüven, ruh hali rahatsızlıkları (depresyon gibi), kaygı bozukluğu, tavır bozukluğu, cinsel işlev bozukluğu, madde kullanımı ve bağımlılığı gibi psikopatoloji riskini artırarak yetişkin döneminde de bireyin ruh sağlığını etkilediğine dikkat çekmiştir.

Hiç şüphesiz, cinsel istismar çocuklarımızın başına asla gelmemesini umduğumuz bir olaydır. Öte yandan, bu konuyu uygun zamanda çocuklarımızla konuşmuş olmak oldukça önemlidir çünkü, çocuklarımızı cinsel istismardan korumanın en iyi yolu onlarla bu konuyu önceden konuşmuş olmaktan geçer. Cinsel istismar konusunda bilgilendirilmiş çocuklar bu talihsiz deneyimi engellemek ve yaşadıkları istismarı güvendikleri bir yetişkin ile paylaşmak konusunda daha hazırlıklı olurlar.

Çocuk cinsel istismardan nasıl korunabilir?

Bu anlamda anne-babalara düşen ilk ve en önemli görev, çocuklarını cinsellik ile ilgili bilgilendirmeye başladıkları okul öncesi dönemde, adı tam olarak kullanılmasa da “cinsel istismar” konusuna değinmektir. Çocuğunuzun cinsel anlamda kendini korumasını sağlamak için bilgilendirici bir konuşmaya “Bedenimiz özeldir, oyun oynamak için kullanmayız ve başkalarının da bedenimizle oyun oymasına izin vermemeliyiz” gibi bir ifadeyle başlayabilirsiniz. Yanı sıra, çocuğunuza “iyi dokunuş” ve “kötü dokunuş” tan bahsedip, başkasına dokunmanın veya başkası tarafından dokunulmanın bir sevgi işareti olduğunu ve birine sarılmak veya birinin ona sarılmasını, sevmesini istediğinde bunu söyleyebilmeyi öğretmelisiniz.

Bununla birlikte, her dokunuştan hoşlanmayabileceğini bu yüzden de karşısındaki ona hoşlanmadığı bir şekilde dokunuyorsa bunu da ifade edebilmeyi, engelleyemediği takdirde de bir büyüğüne söylemesi gerektiğini öğütlemek çok önemlidir. Bu konuda, ona istemediği şekilde dokunan kişi ısrar etse bile kesinlikle bunu “sır” olarak saklamaması gerektiğini ve ancak gerçeği söylerse onu koruyabileceğinizi vurgulayın. Anne-babalar iyi ve kötü dokunuşları anlatırken çocuklarını korkutup kaygılandırmadan, sakin ve yumuşak bir ifadeyle açıklama yapmaya özen göstermeliler. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise anne-babaların bu tarz konuşmalarda “kötü dokunuş” lara çok fazla vurgu yapmamalarıdır. Çünkü, olumsuz cinsel deneyimlere fazla dikkat çekmek çocuğun kaygılanıp en yakınlarından gelen sevgi ve şefkat içeren “iyi dokunuş”ların da yanlış algılamasına neden olabilir. Bu konu, çocuğunuzun yaşı ilerledikçe farklı bağlamlarda ele alınır. Örneğin, ergenlik dönemindeki çocuğunuz iyi dokunuş ve kötü dokunuşu ayırt edebilecek yaş ve farkındalığa ulaşmıştır. Fakat, bu dönemde de vurgulanması gereken bir diğer konu, çocuğunuzun sevgi ve ilgi duyduğu arkadaşı ile ilişkisinde de istediği noktada sınırlarını belirleyip “dur” diyebilmesi gerektiğini bilmesidir.

Cinsel istismarı öğrenince, anne-baba nasıl davranmalıdır?

Elbette, hiçbirşey bir anne-babayı çocuklarının cinsel istismara uğraması gibi acı verici bir deneyime hazırlayamaz. Fakat, anne-babanın bu travmatik deneyimi ele alış biçimi, cinsel istismarın çocuk üzerindeki kalıcı etkisini büyük ölçüde belirler. Çocuğunuzun cinsel istismara maruz kaldığından şüphelendiğiniz bir durumda polis gibi konuyla ilgili bir otoriteye durumu bildirmekten kaçınmayın. Bazı aileler, bu olayın üstünü örtüp yok sayarak çocuklarını çevrenin tepkilerinden koruduklarını düşünürler. Fakat, cinsel istismar suçlamasını yapmak ve kanıtlamak kolay olmasa da, bu olayı görmezden gelmek çocuğun suçlunun korunduğunu düşünmesine neden olabilir. Yanı sıra, bu olayı saklı tutma kararı çocuk için, bu olayın gerçekten yaşanmadığını ya da olayda çocuğun da suçu olduğunu dolayısıyla otoriterilerin haberdar edilmemesi gerektiğini ima edebilir. Diğer yandan, cinsel istismarı gizli tutmak gerçek anlamda suçluyu korumak ve ona başka çocukları da istismar etmesi fırsat tanımaktır.

Cinsel istismara uğramış bir çocuğun anne-babası için öneriler:

• Çocuğunuza inanın: Uzmanlar cinsel istismar konusunda çocukların çok nadir yalan söylediklerini belirmişlerdir.

• Çocuğunuzu yaşadığı istismar konusunda konuşmak için yüreklendirin: Çocuğunuz yaşadığı travmatik deneyimi atlatabilmesi için tekrar tekrar konu üzerinde konuşma ihtiyacı duyabilir. İyi bir dinleyici olmaya çalışın ve çocuğunuzun korku, öfke, aşağılanma, suçluluk, karmaşa, utanç gibi duygularını ifade etmesine yardımcı olun.

• Duygusal destek sağlayın: Cinsel istismara uğramış çocuğunuza ilk yardım ona şefkat ve anlayış göstermektir. Ne kadar acı verici olsa da, çocuğunuza aşırı kaygı ve acıma duyguları göstermek onu bu süreci atlatmasını güçleştirebilir.

• Duygularınızı kontrol edin: Elbette çocuğu mağdur olan hemen hemen her anne-baba aşırı öfke duygularıyla isyan eder. Fakat böyle bir durumda, öfkenizi veya suçluluk duygunuzu çocuğunuzla değil, başka bir yetişkinle paylaşmaya özen gösterin. Böylece, çocuğunuzun olumsuz duygularınız için sorumluluk üstlenmesini engellemiş olursunuz.

• Çocuğunuzu suçluluk duygusundan arındırın: Kesinlikle, çocuğunuzun yaşadığı istismarın onun sorumluluğu ya da suçu olmadığını anlamasını sağlayın. Asla “Bunu sana yapmasına nasıl izin verirsin?” gibi suçlayıcı cümleler kurmayın.

• Çocuğunuzu ileride yaşanabilecek bir istismardan koruyun: Çocuğunuza, yaşadığı bu olayın bir daha başına gelmemesi için elinizden geleni yapacağınızı bilmesini sağlayın.

• Uzman yardımı alın: Cinsel istismar mağduru çocukların bu olayın üstesinden gelmesine yardımcı olmak, çocuğa öz-saygısını ve kendine güvenini tekrar kazandırmak, onu suçluluk duygularından arındırmak, aile bu süreçte çocuğa nasıl yardım edebilecekleri konusunda destek vermek ve yetişkinlik döneminde ciddi bir psikolojik rahatsızlığın oluşmasını engellemek için bir uzmana başvurmaktan kaçınmayın.

 

KAYNAKÇA

. Fergusson, D. M., Horwood, L. J., & Lynskey, M. T. (1996). Childhood sexual abuse abd psychiatric disorder in young adulthood: II. Psychiatric outcomes of childhood sexual abuse. J. Am. Acad. Child Adolesc. Psychiatry, 34, 1365- 1374.

. Jehu, D. (1992). Beyond sexual abuse: Therapy with women who were childhood victims. Chichester: John Wiley & Sons.

. Jones, S. & Jones, B. (2007). How and when to tell your kids about sex. Colorado Springs: NavPress.

. McClellan, J., McCurry, C., Ronnel, M., Adams, J., Eisner, A., & Storck, M. (1996). Age of onset of sexual abuse: Relationship to sexually inappropriate behaviors. J. Am. Acad. Child Adolesc. Psychiatry, 34, 1375-1383.

. Roesler, T. A., & McKenzie, N. (1994). Effects of childhood trauma on psychological functioning in adults sexually abused as children.The Journal of Nervous and Mental Disease, 182, 145-150.

. Schaefer, C. E. & DiGeronimo, T. F (1994). How to talk to your child about really important things. New York: Jossey-Bass Publishers.

. Semerci, B. Z. (2008). Çocuklarımızla cinsellik hakkında nasıl konuşalım? İstanbul: Alfa Yayınları.

. Sgroi, S. M. (1982). Handbook of clinical intervention in child sexual abuse. New York: The Free Press.

Uzm. Pedagog Feriha Şenkaya Dildar

PSİ Çocuk ve Aile Danışmanlık Merkezi

 

Bebeğiniz Yemeyi Reddediyorsa İyi Bir Şey Olabilir !


Neredeyse tüm anneler, bebekler hareketlendikçe yemek yedirmekte, uyutmakta ya da banyo yaptırmakta zorlanırlar. Çocuğunuzdaki benlik duygusu gelişimi nedeniyle bunu sorun etmemelisiniz.

Uzmanların, çocuklardaki benlik duygusunun gelişimi konusunda verdikleri bilgiler şöyle: “Yanında annesi olmadan tamamen korumasız kalan küçük ve masum bebekler artık yavaş yavaş küçük birer asi oluyorlar. O küçücük bedenleriyle size meydan okuyup, bazen tabağındaki yemeğini bitirmemekte ısrar ediyor, bazı zamanlar ise uyku zamanı olduğu halde canı bir türlü uyumak istemiyor. Ne yapacağınızı şaşırabilirsiniz. Bir rahatsızlığı olduğunu da düşünebilirsiniz. Aslında dert etmeniz gereken bir sorun yok çünkü o sadece bir birey oluyor.” cocuklarda-benlikduygusuBenlik farkındalığı ve bağımsızlık, aşamalı alarak yaşam boyunca gelişir. Mesela bebeklerin kendi ayna görüntülerine ilgi göstermeleri altı ile dokuz aylıkken oluşan kişilik ile ilgili ilk göstergelerdir.

Yedi-sekiz aylık çocuklar da kaşık ve tabakları tutmayı, beslenmedeki pasif roller yerine sçimleridir. Bu dönemlerde yapmayı tercih etmedikleri bir şeyi yapmayı ister ve direnç gösterebilirler (Örneğin, oturdukları zaman ayakta kalkmaya karşı yaygara yaparlar). Bir yaşın ötesinde, yeni yürüyenler hızla benlik duygusunu geliştirirler. Çevrelerini kolaylıkla keşfederler ve giderek artan bağımsız aktivite göstermeye başlarlar. Kendilerini bir tabak ve kaşık ile besleyebilirler. Ne istedikleri hakkında açık fikirleri vardır.

Bir-iki yaşlarındaki çocuklarsa kendi başarılarından hoşlanırlar ve kendi başarıları için ellerini çırparlar. Benlik duygusunun yükselmesi ve bağımsızlık dürtüsü, yeni yürüyen çocuğun disiplinini bir meydan okuma şekline dönüştürür. Çocukların yemek, uyku ya da yıkanmayı reddetmelerini gören ana-babaların bunları artan bağımsızlığa doğru pozitif adımlar olarak görmeleri gerekir. Bu durum aslında onun bir birey olmaya başladığının açık bir göstergesidir.

Çocuk iki-üç yaşlarına yaklaşırken, sözel yeteneklerde bağımsızlığı artar, vücut duyularında farkındalık ve elbise giyme ve çıkartmada becerileri gelişir, çocuğun yetişkinleri taklit etme isteği ve ana-baba onayını almaları ile bir arada toplanır. Bu başarıların birlikteliği tuvalet eğitiminin başlamasını sağlar.

Bebeğim Emekliyor


Bebeğiniz gün geçtikçe büyüyor. Bebekli hayatın en keyifli günlerini yaşıyorsunuz. Minik yaramaz emeklemeye başladı bile! Bu dönemde onu başka nelerin beklediğini öğrenmek için, tıklayın…

Bebeğin gelişiminde uyku, beslenme ve iyi bakım ne kadar önemliyse, sevgi ve güven gibi ona ilk yıllarda aşılayabileceğiniz duygular da büyük yer tutar. Annenin sıcaklığı, kulağa fısıldanan tatlı sözler, kucağa alınıp okşanması, bebeğe hayattaki ilk dersini öğretir; sevgiyi… Bebeğiniz daha ilk doğduğunda, onu kollarınızın arasına aldığınızda, kendisine değer verdiğinizi hisseder. Zaman içinde, bu sıcak duyguları iyice öğrenen bebeğiniz, sevginizi karşılıksız bırakmayacaktır. Sevgi bir annenin bebeğine öğretebileceği en güzel duygudur. Aslında tanımlanması zor olan bu duyguyu ona dokunarak, konuşarak, sarılarak öğretebilirsiniz. Bu duygunun kendisi için önemli olduğunu anlayan bebeğiniz, sizin yokluğunuzda bu duyguyu arayacak, sevgiyi böylece öğrenmiş olacaktır. Bebeğinizin ilk aylarda öğrenebileceği bir başka duygu ise; güvendir. Her zaman yanında olduğunuzu bilmek, ağladığında kucağınıza almanız, onu önemsediğinizi gösterir. İlk aylarda aşılanan bu güven duygusu, ileride onun yaşantısını önemli ölçüde etkiler. Kendine güvenli bir birey olarak yetişmek için, güven duygusunu hissetmelidir.

Gülücükler dağıtıyor

4. aydan itibaren bebeğiniz sizi gördüğünde mutlu olduğuna dair sinyaller vermeye başlar. Sesinizi duyduğunda ya da sizi gördüğünde tanıyarak, ayaklarıyla hızlı tekmeler atmaya ya da gülümsemeye başlar. Çeşitli sesler çıkarması ise, sizden ilgi beklediğinin bir işaretidir. Bebekler kendilerini rahat hissettiklerinde ve özellikle de annelerinin kucağındayken daha çok gülümserler. Onun bu neşesini, konuşarak tamamlayabilirsiniz. Şarkı söylemeniz, sevdiği renkli oyuncaklarını yanına getirmeniz, onun mutluluğuna katıldığınızı anlatır.

Özlem duygusu

8. ayla birlikte, bebeğiniz emekleyerek evdeki bir eşyadan diğerine ulaşmaya çalışır. Bu arada, onun yeni bir duyguyu daha öğrenmeye başladığını gözlemlersiniz. Bu duygu; özlemdir. Onu odada yalnız bırakarak bir başka odaya geçtiğinizde, peşinizden geldiğini ya da yüksek sesler çıkararak sizi çağırmaya çalıştığını görürsünüz. Anneden ayrı kalma korkusu, bebeklerde bu dönemde çok fazla rastlanan bir endişedir. Bebeğinizi odada yalnız bırakıp, evin içinde herhangi bir yere gittiğinizde, yanında bir başka tanıdık kişi kalsa bile, o sizin nerede olduğunuzu merak eder.

Öpme ve sarılma

Bebeğiniz 15. aya geldiğinde çevresinde gördüğü kişileri taklit ederek, sizi öpmeye başlar. Gözlem yeteneği geliştikçe, “sarılma”” denen hareketi de uygulamaya başlar. Başlangıçta ona bir eğlence gibi gelen bu haraketlerin, aslında çok da fazla bir anlamı yoktur. Fakat yaşı ilerledikçe özellikle de 3 – 4 yaşlarına geldiğinde, artık bu hareketlerin anlamını anlar. Eskiden belki de “oyun olsun”” diye sizi sürekli öpen bebeğiniz, artık size kızdığında, hoşuna gitmeyen bir şey olduğunda, bu hareketleri yapmayacaktır. Fakat, gelip sizi öptüğünde, bunun gerçek bir sevgi ifadesi olduğunu anlayabilirsiniz.

Test zamanı

2 yaşından itibaren çocuklar, hırçın ve söz dinlemez bir döneme girer. Bu dönemde sizin “Yapma!”” değdiğiniz her şeyin tam tersini yaparlar. Böyle durumlarda çocuk kendi kendine sorar “Kötü davranışlar göstersem bile annem beni sever mi?”” Bu sorunun cevabını almaya çalışan çocuk, davranışlarıyla adeta sizi bir testten geçirmeye çalışır.

Çocuğunuz size karşı ters davranışlar sergilediğinde, aşırı tepki göstererek ona kızmak yerine, yaptığının yanlış olduğunu anlatmaya çalışın. Bu durumun sizi rahatsız ettiğini ve onu çok sevmenize rağmen üzüldüğünüzü söyleyin. Sizden sürekli pozitif davranışlar gören çocuk, sonunda sizin kendisini sevdiğinizden emin olacak ve bu davranışından vazgeçecektir.

Bebeğinizi anlamanın ipuçları

Bebeğinizin sizi sevdiğini, onun beden dili sayesinde hissedebilirsiniz. Nasıl mı? İşte bazı ipuçları…

* Burnunuzu çekmesi, sizin yanınızda huzurlu olduğunu anlatmaya çalışmasından kaynaklanır.

* Yanından ayrıldığınızda ağlamaya başlıyorsa, sizi özlüyor ve yanında olmanızı istiyordur.

* Siz telefondayken ya da bir arkadaşınızla konuşurken bağırırsa, sizi paylaşmak istemiyor demektir.

* Evde işlerinizle uğraşırken, emekleyerek yanınıza geliyorsa, sizin yanınızda olmak istiyordur.

* Bütün gün onunla ilgilendiğiniz halde, akşam babası eve geldiğinde onun yanına koşuyorsa, bu “sizi daha az sevdiği’ anlamına gelmez

Annelere 20 soruda “bebekleri anlama” rehberi


Anneler, bebekleri doğduğunda ne kadar kitap okurlarsa okusunlar, hatta anneleri, kayınvalideleri, arkadaşları ve kız kardeşlerinden bebek bakımı konusunda destek de alsalar, bebeklerini büyütürken onlarca soruyla karşı karşıya kalırlar. Bu soruların yanıtlanmaması endişeye dönüşür.

Acıbadem Bakırköy Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Çelik, annelerin bebek bakımında artık halk efsanesine dönüşmüş bilgilerin doğrularını anlatarak, annelere bir mini rehber oluşturdu.

1- Emziren Anne Üşütünce Kendi Karnı Ağrır, Bebeğe Bir şey Olmaz!

Anne üşütürse en fazla kendi karnı ağrır, zira soğukta bağırsak kasılma ve hareketleri hızlanır, bu da karın ağrısı olarak hissedilir. Ancak bu fiziksel durumun süt yoluyla bebeğe geçmesi söz konusu değildir.

2- Anne Gazlı İçecek Tüketirse Bebekte Gaz Olmaz

Gazlı içecekler, sıkıştırılmış karbondioksit içeren sıvılardır. Bunlar içildiğinde açığa çıkan serbest karbondioksit midede gaz baloncukları şeklinde şişkinliğe yol açar. Ancak bu gaz baloncuklarının süt yoluyla bebeğe geçmesi fiziksel olarak imkansızdır. Benzer şekilde gaz yapan yiyecekler yendiğinde annenin bağırsaklarında bulunan bakteriler, bu yiyecekleri (yoğun probiyotik ve prebiyotik içeren gıdalar) fermente ettiğinde açığa çıkan gazlar annede gaz olarak hissedilebilir. Ancak bu gaz baloncuklarının da süt yoluyla fiziksel olarak bebeğe geçmesi söz konusu değildir. Annenin yediği yiyeceklerin içinde bulunan bazı alerjik protein ve kimyasalların süt yoluyla bebeğe geçip, bebekte alerjik reaksiyon ve karın ağrısı oluşturma potansiyeli vardır. Ama bu sadece duyarlı bebeklerde ve nadiren oluşur.

3- Bebek Yeşil Kaka Yapıyorsa Araştırmak Gerekir

Bebeğin kakasının yeşil olmasına neden olan çok sayıda sebep vardır. En temel neden bağırsak pasajının hızlanmasıdır. Bağırsak hareketini artıran her türlü fiziksel ve kimyasal etken bebeğin kakasının yeşil olmasına neden olur. Bu, çoğunlukla da belirgin bir sebep olmadan olur.

4- Anne Strese Girince Sütü De Etkilenir

Geleneksel olarak süt salgısını artırdığı düşünülen sayısız gıda, içecek ve bitki çayları tanımlanmıştır. Ancak bilimsel olarak kanıtlanmış ve her annede aynı derecede etki gösteren özel bir gıda ya da içecek ne yazık ki bulunmamaktadır. Anne sütü üzerine etkili olan temel faktörler şunlardır: Annenin yapısal ve genetik özellikleri, emzirmeye moral motivasyon, arzu ve inancı, normal doğum yapıp en kısa sürede bebeğin anne memesiyle buluşması, annenin ağrı, sancı, yorgunluk ve stresinin olmaması, doğru teknikle ve sık aralıklarla bebeğini emzirmesi, bol sıvı alması ve dengeli beslenmesi

5- Tırnaklarını Kesmek İçin Kırkının Çıkmasını Beklemeyin

Bebeğin tırnakları, tırnak yatağını ne zaman geçerse o zaman kesilir, bunun için kırkını beklemeye gerek yoktur. Bazen bebek doğduğunda bile kesilebilecek kadar uzun olabilir.

6-Hava Sıkışınca Hıçkırık Olur

Bebeğin hıçkırması temel nedeni midede sıkışıp kalan bir hava cebininin mideden dışarı diyafram kasına doğru bir baloncuk oluşturup bu kası uyarmasıdır. Sıkışan bu hava kitlesi geğirilip çıkıncaya kadar hıçkırık devam eder.

7- Göz Yaşarması, Göz Zarının Tahriş Olması Demektir

Bebeğin göz yaşarması çoğunlukla mikrobik, alerjik ya da fiziksel bir etkenin göz zarını tahriş etmesine tepkisel olarak ortaya çıkar. Bazen de gözyaşı kanallarının doğuştan tıkalı olması nedeniyle gözyaşının buruna drenajındaki zorluk nedeniyle olur.

8- Ağlayan Bebeği Sık Sık Kucaklayın

Yenidoğan bebeğin, dünyada yapayalnız, savunmasız ve çaresiz olarak, kendini güvende ve huzurlu hissedeceği tek ortam olan anne kucağından şımaracağı gerekçesi ile mahrum kalması ne acı! Bebeklerinizi her ağladıklarında kucaklayın.

9- Yer Yemez Kaka Yapmasından Korkmayın

Tüm canlılarda var olan bir refleksin yenidoğandaki görünümü gastrokolik refleks, mideye bir gıda maddesi girdiğinde, eş zamanlı olarak kalın bağırsaklar da harekete geçerek bağırsak içinde bulunan dışkının dışarı atılması hadisesidir. Son derece sağlıklı ve fonksiyonel bir süreçtir; kesinlikle sindirim ya da emilim bozukluğunun işareti değildir.

10 – Şekerli Suya Alışınca Memeyi Reddeder

Yenidoğan sarılığında bebeğin beslenmesinin çok büyük bir rolü olduğu kesin. Anne sütü yetersiz olan bebeklerde sarılık daha erken ve daha uzun sürmektedir. Formula mama çağından önceki yıllardan kalma bir alışkanlık olarak, aç kalan bebeğin en azından şekerli suyla beslenmesi kulağa mantıklı gelebilir; ancak günümüzde anne sütüne yakın formül mamalar varken şekerli suyla bebeğin beslenmesi gereksiz hatta zararlı bir davranış olabilir. Zira şekerli suyun tadına alışan bebek anne memesini reddedebilir.

11- İlk 3 Ay Bebeğe Yalancı Meme Vermeyin

Anne-babaların en büyük isteği bebeklerinin bir an önce yalancı emziğe alıştırıp bebeğin ağlama krizlerinden kurtulmaktır. Gerçekten de bebeğin yalancı emzikle avutulması kısa süre de olsa aileye nefes alma fırsatı verir. Ancak bebeğin yalancı emziği tutmak için yaptığı dil damak dudak hareketleri anne memesini emerken yaptığından çok farklıdır. Bu nedenle ilk günlerde bebekler yalancı emziği tutmakta çok başarılı görünmezler. Ancak bir kere bu işi başardıklarında bu sefer de anne memesini kavramakta zorluk çekerler. Bu da memenin bırakılması, formül ve biberon beslenmeye geçiş anlamına gelir. Bu nedenle mümkünse ilk 3 ay bebeklere yalancı meme verilmemelidir.

12- Bebek Annesinin Memesini Bulunca Rahatlar

Bebekleri hayata bağlayan, güçlü arama refleksleridir. Bu refleks sayesinde bebek, anne memesini arar, bulunca da emer. Böylece hem karnı doyar, hem de kendini güvende hisseder. Çünkü henüz görme yeteneği tam gelişmemiş bebeğin çevresinde olan biteni anlama algılama kapasitesi sınırlıdır. Tek bildiği sıcak anne kucağı ve anne memesidir. Ona kavuşunca doğru yerde olduğunu hisseder, rahatlar. Dolayısıyla karnı tok bile olsa yenidoğan bebek, sürekli doğru yeri bulana kadar aranmak durumundadır.

13- Bebeğin Sık Hapşırması Reflekstir

Yenidoğan bebekler genellikle doğum sırasında burunlarında bulunan salgı ve mukusu atmak için sık sık hapşırırlar. Bu tamamen refleks bir olay olup üşütme ile ilgili değildir.

14- Bebeğin Memesinde Süt Toplanırsa Geçmesini Bekleyin

Anneden gecen hormonların etkisiyle yenidoğan bebeğin memelerinde bazen süt toplanabilir, buna hiç el sürmemek en iyisidir. Bu, bir kaç hafta içinde zaten kendiliğinden geçecektir. Masaj, memede enfeksiyon ve apseyle sonuçlanabildiğinden önerilmemektedir.

15-Göbeğinde Fıtık Varsa Kendiliğinden Geçer

Göbek fıtıkları, değil ceviz portakal büyüklüğünde bile olsa genellikle kendiliğinden geçen oluşumlardır. Üzerine bağlanacak cisimlerin bu sürece olumlu ya da olumsuz etkisi olmaz.

16- Göbeği Düşsün Diye Toz Kullanmayın

Göbek tozu çok eski yıllarda kullanılan bir çeşit antibiyotik olup günümüzde kesinlikle kullanılmamaktadır. Göbeğe kullanılacak en iyi madde %70’lik alkol solüsyonlarıdır.

17-Gözündeki Çapağa Anne Sütü Damlatmayın

Evet anne sütü içindeki antimikrobial maddeler yüzeysel göz enfeksiyonlarında işe yarayabilir. Ancak en doğrusu hekimin görüp karar vermesidir.

18- Bitki Çayları Gazı Gidermiyor

Bu tarz bitki çaylarının ya da geleneksel gaz gidericilerin bilimsel olarak bir faydası olduğu gösterilememiştir. Bu içeceklerin temelde zararı içlerinde bulunan şeker nedeniyle bebeğin anne sütünden soğuması ve biberona alışmasıdır. Ayrıca bitkisel kökenli olsalar da hangi bebekte ne tür yan etkiler yapacağının önceden kestirilmesi de güçtür.

19- Her Gün Yıkamak Büyümesini Kolaylaştırır

Bazı bebekler banyodan sonra çok rahatlar ve güzel uyur. Büyüme hormonu uykuda salgılandığından indirekt yolla banyo, bebeğin büyümesine katkı sağlayabilir.

20- Bebeği Tuzlamanın Ölümcül Sonuçları Olabilir

Anadolu’da halen yaygın olarak kullanılan yenidoğan bebeğin tuzlanması adeti, son derece tehlikeli ve ölümcül sonuçları olabilecek çağdışı bir uygulamadır ve asla yapılmamalıdır.

Çocuk beslenmesinde 3 önemli kural


Okul çağı çocuklar büyüme ve gelişme döneminde olduklarından, günlük ortalama almaları gereken kalori miktarı ve alacakları besinlerin dengesi büyük bir önem taşıyor.

çocukFast food, tuz ve abur cuburu azaltın

Okul çağı çocuklar büyüme ve gelişme döneminde olduklarından, günlük ortalama almaları gereken kalori miktarı ve alacakları besinlerin dengesi büyük bir önem taşıyor. Çocukluk çağındaki beslenme yetersizliği ve dengesizliği ise çeşitli sağlık sorunlarına yol açabiliyor.

Acıbadem Kadıköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu Talak, çocuklara evde ve okulda iyi bir beslenme planı yapılmasının önemine değinirken, tuz alımı ve fast food tarzı beslenmenin kısıtlanmasını, abur cubur tüketilmesinin azaltılmasını öneriyor.

Çocukların yeterli ve dengeli beslenmesi için bütün yiyecek gruplarından, belirli miktarlarda yemesi gerekiyor. Günlük beslenme piramidinin şöyle dengelenmesinde yarar var:

– Günlük enerji ihtiyacının yüzde 55-60’ı karbonhidratlardan

– Yüzde 15-20’si proteinlerden

– Yüzde 30’u ise yağlardan (yemeklere ilave edilen yağların eşit miktarlarda karıştırılmış olarak, zeytinyağı, soya ve mısırözü gibi bitkisel yağlardan oluşturulması gerekiyor)

Çocuklarda Omega 3 ve Omega 6 gibi yağ asitleri, çocuklarda göz ve beyin gelişimini, bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesini ve kalp-damar hastalıkları riskinin azalmasını sağlıyor. Bunun için çocukların lahana, brokoli, karnabahar, semizotu ve tüm yeşil yapraklı sebzelerle, balık, ceviz, fındık, badem gibi yiyecekleri diğer besinlerle birlikte düzenli tüketmeleri gerekiyor. Anneler çocuklarının günde ne kadar kalori tüketmeleri gerektiğini merak ediyor. Şengül Sangu Talak, çocukların harcadıkları günlük enerji miktarlarının fiziksel aktivitelerine göre değişeceğini söylüyor.

Günlük kalori miktarları şöyle değişiyor:

– Dört-altı yaş grubu çocuklarda ortalama 1800 kalori kcal/gün

– 9 – 12 yaş erkek çocuklarında 2100 kcal/gün

– Kız çocuklarında ise 1700 kcal/gün

Çocuğun günlük enerji ihtiyacının, düzgün öğünler şeklinde ve her besin grubundan belirli miktarlardan bir arada yedirilmek koşuluyla sağlanmasının mümkün olduğuna değinen Şengül Sangu Talak şunları söylüyor:

“Tek tip gıda alımı zararlıdır. Günde bir yumurta, bir-iki kibrit kutusu kadar peynir, iki-üç köfte, 500 mililitre süt veya yoğurt, iki porsiyon sebze, iki-üç porsiyon meyve, 10–12 porsiyon ekmek veya grubundan (1 porsiyon ekmek yerine, iki yemek kaşığı pilav, makarna, bulgur yenilebilir. Bir kase çorba, bir dilim börek tüketilebilir) gıdaların alınması sayesinde, günlük öğünde tüketilmesi gereken besin grupları dengelenmiş oluyor.”

KAHVALTIYI ATLAMAK, ABUR CUBURU SEVDİRİYOR

Anneler okul döneminde çocuklarının beslenmesi konusunda, evde kurdukları düzen ve okul kantinlerindeki sağlıksız gıdaların tüketilmesi sorunu arasında sıkışıp kalıyor. Şengül Sangu Talak, okul çağı çocuklarının sağlıklı beslenmeleri konusunda şu önerilerde bulunuyor:

 Okul kantinlerinde satılan cips, şekerleme, çikolata, bisküvi, poğaça, kek gibi gıdaların esas yemek yerine ve çok miktarlarda yenilmesini engelleyin.

 Bu nedenle çocuğunuza verdiğiniz cep harçlığını bu yanlış seçimlerden bolca yapmasına engel olacak şekilde ayarlayın.

 Beslenmesinde, meyve, ayran, süt, kuru üzüm, kuru kayısı, fındık, ceviz gibi yararlı, vitamin, protein ve kalsiyum içeriği yüksek yiyecekler bulundurun.

 Kahvaltı, bu yaş grubu için günün en önemli öğünüdür. Uzun süren açlıktan sonra enerji ihtiyacının karşılanmasında, vücut için gerekli besin öğelerinin günün ilk saatlerinde vücudun en fazla ihtiyaç duyduğu dönemde vücuda dengeli bir şekilde alınmasında, kan şekeri düzeylerinin dengelenmesinde, böylece dikkatin derse yoğunlaşmasında, güne daha dinamik başlamalarının sağlanmasında etkili olduğundan kahvaltının yapılmasına çocuklarınızı özendirin.

 Tüm bunlardan dolayı; çocuğun enerji deposunu dolduracak, proteinden zengin gıdaları tercih edin.

 Sürülebilen çikolata, bal, reçel gibi tatlılar yerine kan yapıcı ve kemik gelişimi için kalsiyum içeren pekmeze kahvaltıda yer verin.

 Genellikle hafta sonu tüketilen yumurta sayıca gerektiğinden az yenir. Oysa yumurta yüzde yüz emilebilen en kaliteli protein kaynağıdır ve kan yapıcıdır. Yanında çay içilmesi demir emilimini engeller, ayrıca çok fazla kaynatılması da besin değerini düşürür.

 Kahvaltılara az miktarda ilave edilen domates, salatalık, maydanoz gibi vitamin ve posa içeren sebzeler iştah açıcı ve barsak çalıştırıcıdır. Kahvaltıda sadece ve sürekli mısır gevreği+süt alımı belki pratiktir ama sakıncalıdır.

 Okulda verilen alternatifler sağlıklı beslenme alışkanlığının kazandırılmasına yönelik olarak seçilmelidir. Okul kantinlerinde taze meyve satılabilir, dengeli hazırlanmış sossuz sandviçler verilebilir. Ayrıca okulda hazırlanan alternatiflerin hazırlama koşullarının hijyenik olması bu çağ çocukların sağlığı için ayrı önem taşımaktadır.

KAHVALTI ALTERNATİFLERİ

Birinci alternatif:

Mısır veya yulaf gevreği, kuru üzüm veya 2-3 kuru kayısı, 6-8 adet fındık kırığı veya 2 ceviz

1 kivi veya 1/2 muz, süt veya yoğurt.

İkinci alternatif:

1–2 dilim ekmek, 1 tatlı kaşığı pekmez veya bal, 1 yumurta, 1bardak taze meyve suyu

Üçüncü alternatif:

Kaşarlı tost, 5 adet zeytin, 1 bardak süt, domates

Dördüncü alternatif:

Omlet, bir bardak taze meyve suyu, 1-2 dilim ekmek, 1 tatlı kaşığı pekmez veya reçel veya marmelat

Beşinci alternatif:

1 Su bardağı süt, 1 muz, cevizli meyveli kek

ARA ÖĞÜN ALTERNATİFLERİ

1. 1 elma +5 bisküvi

2. Meyve suyu +poğaça

3. Süt + kek

4. Kuru kayısı+1 avuç fındık

5. 1 meyve+ ceviz

Çocuklarda diş bakımının önemi


dişÇocukken düzenli yapılan diş bakımı ilerleyen yaşlarda birçok hastalığın riskini azaltıyor

Konya Diş Hekimleri Odası Başkanı Tayip Turan Ekinalan, diş temizliğinin yapılmamasına bağlı olarak oluşan diş ve diş eti hastalıklarının, özellikle 5-17 yaş grubunda büyüme yetersizliğine, 36-39 yaş grubunda da 3-7 kat daha fazla kalp hastalığı riskine neden olduğunu bildirdi.

Ekinalan, hazır yemek alışkanlığının giderek arttığı günümüzde diş bakımının daha da önem kazandığını, buna karşın insanların dişlerine gereken önemi göstermediğini söyledi.

Diş sağlığına önem verilmemesi nedeniyle diş ve diş eti hastalıklarının gün geçtikçe arttığını ifade eden Ekinalan, bu hastalıkların dolaylı olarak insanların genel sağlığını tehdit edebildiğini bildirdi.

BÜYÜME YETERSİZLİĞİNE NEDEN OLABİLİR

Ekinalan, özellikle küçük çocuklarda, diş temizliği ve bakımının düzenli yapılmamasının önemli sağlık problemlerine neden olabileceğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

”Düzenli şekilde bakımı yapılmayan dişlerdeki yemek artıkları, bir süre sonra diş eti hastalıklarına neden oluyor. Dişeti iltihapları ve diş çürükleri oluşuyor. Bu da iltihapla mücadele etmeye çalışan vücudun direncini düşürüyor, çocukların büyümesini engelliyor. Diş temizliğinin yapılmamasına bağlı olarak oluşan diş ve diş eti hastalıkları, özellikle 5-17 yaş grubundaki çocuklarda büyüme yetersizliğine, 36-39 yaş grubunda ise 3-7 kat daha fazla kalp hastalığı riskine neden oluyor. Bu nedenle özellikle çocuk yaşta diş bakımı alışkanlığının kazanılması büyük önem taşıyor.”

Çocuklarda, diş değiştirme dönemi olan 7-12 yaşlarının da diş sağlığı açısından önem taşıdığını anlatan Ekinalan, yeni dişlerin eğik çıkabildiğini, bu nedenle 7-12 yaşlarında diş hekimine gidilerek, diş kontrollerinin belli aralıklarla yaptırılması gerektiğini bildirdi.

VÜCUT DİRENCİNİ DÜŞÜRÜR

Diş bakımının yapılmamasının ölüme neden olmayacağını, ancak vücudun direncini önemli ölçüde düşüreceğini belirten Ekinalan, ”Buna bağlı rahatsızlıklar ortaya çıkar. Bugün, doktorlar, kalp ameliyatı olacak hastaların bile dişlerini kontrol eder. Hastalık varsa, ameliyattan sonra iyileşme sürecinin hızlı olması için diş hekimine gönderir” diye konuştu.

”Diş temizliğinin en iyi ilacı fırçalamaktır” diyen Ekinalan, bebeklere gece yatarken veya uyku arasında verilen şekerli sütlerin, bebeklerin dişlerinde çürümeye neden olabildiğini, bu nedenle gece süt verilen bebeklerinin ağzında kalan süt kalıntılarının mutlaka giderilmesi, ağzının içinin su ile çalkalanması veya şekersiz süt içirilmesi gerektiğini bildirdi.