Kadın viagrası yakında piyasa olacak


kadin-viagrasi

Kadınlarda cinsel isteği artırmak için üretilen kadın viagrası Flibanserin yakında piyasada olacak. Alman Boehringer Ingelheim firması tarafından geliştirilen kadın viagrası 2010 ve 2013 yıllarında yapılan girişimlerde FDA’dan onay alamamıştı. Araştırmayı daha sonra Amerikan ilaç firması Sprout devralmış, Addyi olan ilaç ismi Flibanserin olarak değiştirilmişti. İlacın kullanımına muhtemel yan etkileri nedeniyle koşullu olarak izin verilecek. Özellikle alkol tüketiminin yan etkilere yol açabildiği belirtildi. Viagra’nın aksine Flibanserin yalnızca cinsel ilişki öncesinde değil her gün düzenli olarak alınacak. İlacın cinsel dürtüleri önleyen Serotonin hormonunun seviyesini azalttığı kaydedildi.Kadınlarda cinsel isteksizlik ilacı üreten şirketin verilerine göre kadınların yüzde 7’si herhangi bir sağlık problemi olmadığı halde menopoz döneminde cinsel istekte azalma yaşıyor.Kadınlarda cinsel isteksizlik halihazırda genellikle psikolojik yollardan tedavi edilmeye çalışılıyor. Birçok vakada tedavi girişimleri başarısızlıkla sonuçlanıyor.Büyüyen piyasa Cinsel gücü artıran ilaçlara talep giderek artıyor. 1998 yılında piyasaya sürülen Viagra her yıl yüz milyonlarca euroluk satış rakamına ulaşıyor. Artan talep bu ilaçlara yönelik sahteciliğin de artmasına yol açıyor.Cinsel gücü artırdığına inanılan birçok maddeye talep artıyor. Gergedan boynuzu tozları, Uzakdoğu’da fahiş fiyatlardan alıcı buluyor.

Cinsel arzu azalması bozukluğu olarak da ifade edilen rahatsızlığın tedavisinde kullanılacak ilaç için ABD Ulusal Tüketiciler Birliği “Bu ilaç, doğum kontrol haplarından bu yana kadınların cinsel sağlığı için geliştirilen en önemli çözüm” yorumu yapıldı ve “Kadın cinselliğinin sağlığın ayrılmaz bir parçası olduğu tanınmış oldu” dendi. Ancak ilacın piyasaya sürülmesine karşı çıkan kamu sağlığı sivil toplum kuruluşu Public Citizen, ilacın birkaç yıl içerisinde piyasadan toplatılacağını iddia etti ve ilaç için “Kadınları çok küçük bir fayda karşılığında büyük risklere maruz bırakıyor” yorumunu yaptı.

FDA daha önce Raleigh ilaç firması tarafından benzer bir ürün için yapılan iki başvuruyu reddetmiş, ancak Haziran ayında Sprout firmasının başvurusunu değerlendirdikten sonra, yan etkilerin sınırlandırılmasının ardından ilacın piyasaya sürülebileceğini söylemişti. Alınan son kararla birlikte ‘Kadın viagrası’nın piyasaya sürülmesi önündeki son engel de kalkmış oldu. Her ne kadar ‘Kadın viagrası’ olarak adlandırılsa da, Addyi erkeklerdeki ereksiyon bozukluğuna yönelik olan Viagra ilacından farklı işliyor. Viagra penise giden kan akımını düzenlerken, her gün alınması gereken Addyi beyni uyarıcı özelliklere sahip.

Seks isteğiniz düşük mü?

Seks dürtüleriniz düşükse yani seks isteğiniz yok denilecek kadar azsa sorun var demektir. Yaşamak için nefes almak yemek yemek nasıl bir ihtiyaçsa sekste bir o kadar önemli ihtiyaçtır. Eğer çok fazla dopamininiz varsa yüksek cinsel dürtülere sahipsiniz demektir. Bunu daha iyi anlamak için okuyup öğrenebilirsiniz. Dopamininiz düşükse; Yoğun iş temponuzdan dolayı bitkin halsiz oabilirsiniz;
Seks sizi eskisi kadar tatmin etmiyordur; Cildiniz dokunuşlara karşı duyarsızlaşmıştır; Haftada birden az seks yapıyorsanız. Dopamini artırmak için; Yararlı besinler yiyin. Proteinler önemli. Beyaz et, süt ürünleri ve tahıllı-kepekli gıdalar tüketin. Bunları haftada 3 kez yediğinizde dopamininizin yükseldiğini göreceksiniz. Dopamin seviyesini artıran bazı baharatalar; Fesleğen, karabiber, kırmızı biber, kimyon, rezene, keten tohumu, sarımsak, hardal tohumu, biberiye, susam, tarhun, zerdeçalı hayatınızdan hiç eksik etmeyin.

ERKEĞİN KADINDAN 10 BEKLENTİSİ

Kahve ve çay iyi bir dopamin kaynağıdır, uyarıcı özelliği vardır. Demleme çay, poşet çaylarından daha iyidir. İki kat dopamin için iki fincanlık kaynayan suya iki poşet yeşil çay koyun ve bir tutam kırmızı biber ekleyin. Gün boyunca için. Birçok vitamin dopamin seviyenizi artırmanızı sağlar. Dr. Braverman, günlük olarak folik asit (500mcg); ginseng (500-2,000mg), tiyamin (100-500mg; İngiltere’de resmi olarak 300mg), çinko (30mg) alınmasını öneriyor.

Dokunuşlar seksi gelmiyorsa…

Hassas dokunuşları algılamanızı sağlayan asetilkolin maddesi azsa, uyarılma daha az olabilir. Asetilkolin kararların ve düşüncelerin hızlı iletilmesini sağlayan kimyasaldır. Dopamin kadar seks istekleri için önemli olmasa da bunların iletilmesini sağlayan anahtardır. Cinsel istek açısından olarak dopamin kadar önemli olmasa da, bu uyarılma anahtarıdır. Asetilkolininiz düşükse; Dokunma veya masaj sizi etkilemez; insanların duygularını anlamayabilirsiniz; cildiniz kuru ve çatlamaya uygundur; bazen ne yediğinizi hatırlamazsınız. Ne yapmalısınız? Asetilkolin içeren yağlı yiyecekler tüketin. Yağ oranı yüksek gıdalarda bulunan kolin maddesi bu beyin kimsayallarının inşa edilmesini sağlar. Ancak kötü yağlardan uzak durmanız gerekiyor. Asetilkolin içeren gıdalar karaciğer, yumurta, kırmızı et, fıstık, badem, brokoli, lahanadır. Yenibahar, fesleğen, kimyon, nane, adaçayı, kekik, zerdeçal gibi baharatlar da asetilkolin kaynağıdır. Kolin (200mg) ve omega-3 (500mg) içeren vitaminlerde kullanılabilir.

Seks sizi endişelendiriyor mu?

GABA (gama-aminobütirik asit) vücudun diğer bölümleri ile beynin hızını ve iletişimini kontrol eder. Dopamin ve asetilkolinin aksine, dengeleyici ve sakinleşrici etkisi vardır. Seks sırasında sakinleştirici etkiye sahiptir. GABA’nız düşükse; Orgazm nerederyse imkansız hale gelir ya da daha az zevk verir; huzursuz ve saldırgan olursunuz; düşünceleriniz karışıktır.

Ne yapmalısınız?

Huzursuzluk ve gerginlik GABA’yı dengelemekle çözülür. En iyi yol doğal yiyeceklerle GABA’yı artırmaktır. Kahverengi pirinç, kepekli tahıllar, patates, pisi balığı, brokoli, ıspanak, mercimek, muz ve narenciye tüketilmesi önerilir. Kimyon, kakule, tarçın, karanfil, kişniş, limon, kekik, kırmızı biber, haşhaş tohumu, biberiye ve adaçayı gibi sakinleştirici bahartları da deneyebilirsiniz.
Magnezyum (300-1,000mg) ve B6 (10mg) içeren vitamin kullanabilirsiniz. Seks için aşırı karamsar mısınız? Bu serotonin eksikliğinin işaretidir. Seratonin mutlu, keyifli ve rahat hissetmenizi sağlar.
Serotonininiz düşükse; Seks konusunda aşırı mutsuz olursunuz; kolayca tedirgin olursunuz; karbonhidrat ve tuzlu yiyecekler atıştırırsınız; sıkça uyku hapı alırsınız.

Ne yapmalısınız?

Vücut serotonin için triptofana ihtiyaç duyar. Bu da et, avokado, süzme peynir, ördek, yumurta, hindi, tavuk ve çikolatada bulunur. Antidepresan özelliği bulunan baharatlar nane, hindistan cevizi, anason, dereotu, mercanköşk de işinize yarayabilir. Magnezyum (200-500mg) ve D (1,000-1,500 IU) içeren vitaminler kullanabilirsiniz. Cinsel gücü artıran yiyecekler:

* Kuşkonmaz: Daha aktif bir cinsel yaşam için gerekli hormon üretimini uyarır E vitamini bakımından zengindir. * Muz: Potasyum ve riboflavin, genel enerji seviyelerini artırmak için iyi bir kaynaktır. * Lahana: Cinselliğin artış dolaşımını sağlar. * Kereviz: İçeriğindeki andosterone sayesinde hormanları güçlendirir. * Damiana (yabani yam): İçerdiği kimyasallar sayesinde genital bölgenin duyarlılığını artırır. * İncir: Cinsel gücü artırmak için kimyasal yapı taşlarındandır. * İstiridye: Zengin çinkoya sahiptir ve gerekli testosteron üretimi için çok yüksektir. Istiridye de dopamin içerir. * Deniz sebzeleri: Kalsiyum, iyot ve demir içerir, libidonun artırmasında birebir faydalıdır.

Adet gecikmesi ve adet görememe


Adet Görme Mekanizması

Bir kadının düzenli aralıklarla adet kanaması görebilmesi için bazı şartlar yerine gelmelidir:

Öncelikle hipotalamus adı verilen beyin bölgesinden hipofiz bezine bir uyaran gitmeli ve burada FSH ve LH adı verilen iki hormonun uygun seviye ve oranlarda üretilmesi ve kana geçmesi gerekmektedir.
Bu iki hormon, olgunlaşmaya elverişli yumurta hücreleri içeren yumurtalık dokusunda folikül gelişimini uyarmalı ve yumurtlama gerçekleşmelidir.
Folikül adı verilen yapı içinde üretilen östrojen ve progesteron hormonları rahim iç tabakasında sağlıklı bir kalınlaşmaya neden olmuş olmalıdır.
Yumurtlama gerçekleştikten sonra gebelik oluşmamış olmalı ve yumurtlama oluştuktan sonra yaklaşık 14 gün ömrü olan Sarı Cisim (“Corpus Luteum”) bu süre sonunda progesteron hormonu salgısını durdurmalıdır.
Adet döngüsünün bitimine denk gelen bu dönemde progesteron hormonu salgısının aniden düşmesi neticesinde rahim iç tabakasında gerçekleşen “dökülme” ve bununla beraber oluşan kanama rahim iç tabakasından rahim ağzına, buradan vajinaya, vajinadan da dış ortama akacak yol bulabilmelidir.
Yukarıda maddeler halinde anlatılmış olan mekanizmalardan birinin veya birkaçının aksaması beklenen adet kanamasının gerçekleşememesiyle, yani adet kanamasının gecikmesiyle sonuçlanır.

Farklı Bir Açıdan Bakış
Yukarıda anlatılan mekanizmaları farklı bir biçimde ele almak mümkündür:

Kadında adet kanamalarının düzenli bir şekilde gerçekleşebilmesi için dört farklı bölümün kendi içlerinde ve birbirleriyle etkileşimde sağlıklı çalışmaları gerekir.

Bölüm 1
Rahim içinden vajinanın çıkışına kadar olan tümüyle açık bir akış yolu

Bölüm 2
Her ay düzenli olarak yumurta hücresi üreten ve bunu serbest bırakan yumurtalıklar

Bölüm 3
Sağlıklı işleyen bir hipofiz salgı bezi

Bölüm 4
Beynin üst merkezleriyle sağlıklı bir iletişim içinde olan hipotalamus bölgesi

İLK ADET KANAMASININ GÖRÜLEMEMİŞ OLMASI
Bir genç kızın ilk adet kanamasını gördüğü zaman öncesine kadar hipotalamus ve hipofiz hormon salgıları oldukça azdır ve bu nedenle yumurtalıkların yumurtlama işlevi başlamamıştır.

Hormon salgıları artmaya başladığında genç kızda öncelikle meme gelişimi ve kadın tipi kıllanma gibi kadınsı özellikler başlar, ancak hormon salgısı hala yumurtalıkları harekete geçirecek kadar fazla değildir.

Hormon salgısının giderek artmasıyla beraber rahim iç tabakası kalınlaşmaya başlar ve bir süre sonunda, ortalama 12.5 yaşında ilk adet kanaması ortaya çıkar. Bu kanama yumurtlama olmaksızın gerçekleştiğinden ilk kanama sonrasındaki kanamalar henüz düzenli değildir. Hormonal sistemlerin tam olarak olgunlaşmasıyla yumurtlama da devreye girer ve genç kız düzenli olarak adet kanaması görmeye başlar ve böylece üreme çağına girmiş olur.

adet-kanamasi

İlk adet kanamasının ortaya çıkma yaşı herkes için farklıdır ve genetik özelliklerden etkilenebilir.Meme gelişimi ve kıllanma gibi kadınsı özellikleri kazandıran gelişim basamaklarının ortaya çıkmış olması koşuluyla ilk adet kanamasının 16 yaşına kadar gecikmiş olması tıbben normal kabul edilir. Bu süre sonunda adet kanaması göremeyen genç kızların nedenin aydınlatılabilmesi için bazı değerlendirmelerden geçmeleri gereklidir.

İlk adet kanamasının görülememiş olmasının altında yatan muhtemel nedenler yukarıda anlatılan dört bölümden birindeki bir sorunla ilgili olabilir. Site daha çok üreme çağındaki kadına yönelik hazırlanmış olduğundan ve söz konusu sorun nispeten ender görüldüğünden “İlk adet kanamasının görülememiş olmasına” daha fazla yer verilmeyecektir.

Düzenli Adet Kanaması Gören Bir Kadında Beklenen Adet Kanamasının Olmaması
28 günde bir düzenli olarak adet kanaması görmeye alışmış olan bir kadın kanaması geciktiğinde hemen endişelenebilir. Konuda daha fazla ilerlemeden önce basit ve pratik bir bilgi verilmesi uygun görülmüştür:

Çok düzenli olarak adet kanaması gören bir kadın yılda bir veya iki kez gecikmeli adet görebilir. Bunun altında yatan en muhtemel neden iş değişikliği, aile içi stres, üzüntü, yaşam tarzı değişikliği, iklim değişikliği, yorgunluk gibi basit bir olaydır. Bu olay beynin bilinçli kısmını etkileyerek buradan hipotalamus adı verilen bölgenin işlevini bozmakta ve adet döngüsü burada “takılmaktadır”. Böyle bir durumda tıbbi bir değerlendirme yapılması gerekli değildir.

Öte yandan yine düzenli olarak adet kanaması gören bir kadında adet gecikmesinin en sık görülen nedeninin gebelik olduğu göz önünde bulundurulmalı ve bu konuda gerekli adımlar atılmalıdır.

Kadınlarda Hayati Tehlike Yaratan Genital Bölge Varisleri


Kadınlarda genelde hamilelikte ortaya çıkan vulva (dış genital organ) ve perinedeki (dış dudaklar ile anüs arasındaki bölge) varisler çoğu zaman fark edilmiyor ve doğum esnasında tehlikeli sonuçlara neden olabiliyor.

Çoğu kişinin sorunu olan varis, insan sağlığı açısından çok ciddi sıkıntılara yol açan, bazı damarların genişleyip şişerek fonksiyon dışı kalmasıyla ortaya çıkan bir hastalıktır.

Sadece bacaklarda değil vücudun farklı bölgelerinde de oluşabilen varislerin başında ise özellikle kadınlar için çok ciddi tehlikeler oluşturan vulva varisleri geldiğini belirten Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Cafer Abbasoğlu, dışarıdan normal gözle fark edilebileceği gibi, elle de anlaşılabilen bu varislerin en sık ağrı, yanma, kaşıntı şikayeti ile kendini belli ettiğini, yürürken veya ilişki sırasında ağrılara neden olduğunu söylüyor. Op. Dr. Abbasoğlu genital bölge varisleriyle ilgili şu bilgileri veriyor:

Vulva varisleri en çok hamilelikte ortaya çıkıyor

“Hamilelikte bebeğin ana toplardamara baskısı, kabızlık, çok ıkınmak ve genetik nedenler, kadın hastalığına bağlı ameliyatlar vulva ve perine varislerinin başlıca sebebidir.

Vulva varisleri genellikle hamilelik esnasında bebeğin anne karnında anatoplar damara baskı yapmasıyla ortaya çıkan varislerdir. Bu tür varisler eğer tedavi edimezse özellikle doğum esnasında çok ciddi kanamalara yol açabilir. Vulva varisleri ile ilgili bilgi yetersizliğinden ötürü birçok kadının durumundan habersiz yaşar.

Vulva varislerinin yaratacağı tehlikeler neler?

Doğumdan sonra bir miktar gerileyen, ancak asla kaybolmayan vulva varislerinin yol açabileceği tehlikeler şunlardır:

•Vulva ve perinedeki damarların hamilelik sırasında genişlemesiyle oluşan pıhtılaşmalar ana toplardamara ulaştığında bebek ve anne için hayati tehlike oluşturur.

•Eğer tedavide geç kalınırsa gerek normal doğum gerekse sezaryen sırasında hayati tehlikeyle sonuçlanan kanamalar meydana gelebilir.

•Tedavi ihmal edildiğinde ölüm tehlikesini atlatmak için kadınlık organının tamamen alınması bile gerekebilir.

•Hatta uyku sırasında gayri ihtiyari kaşımalarda tırnağın toplardamara ilişmesiyle damarın yırtılarak hayati tehlikeyle sonuçlanabilen sinsi kanamalar başlattığı da görüldü.

 

İşte bu yüzden vulva ve çevresindeki damar genişlemelerinin zaman kaybetmeden tedavisi yapılmalıdır.

Genital bölge varisleri nasıl tedavi edilir?

Hasta bir damar hastalıkları uzmanı tarafından muayene edildikten sonra bölgedeki yüzeyel varislerin yok olması için mikro skleroterapi veya mikro foam tekniği kullanılarak damar kapatılmasıyla yok edilir. Bu teknik son yıllarda varis hastalığının tedavisinde kullanılan çok başarılı bir metottur.

 

Bu yöntemle 15-20 dakika gibi kısa bir sürede vulvada, rahim içinde, perinede, pubiste, kasık bölgesi ve çevre dokularda bulunan yüzeyel damarların içi doldurularak veya şişirilerek kaybolması sağlanır. Böylece hasta rahatça normal sağlıklı yaşantısına devam eder.

Tek seansta uygulanan tedavide ultrason altında verilen ilaç hassasiyet, iz bırakma, ağrı ve alerjik komplikasyonlara yol açmaz.

Unutmayın!

Vulva ve perine varisleri aslında çok ciddiye alınması gereken bir hastalık türü olup, sadece estetik açıdan değil bir damar anomalisinin belirtisi, kadınlık organı veya kötü bir hastalığın habercisi olabileceği ihtimaliyle de değerlendirilmelidir.”

 

Op. Dr. Cafer Abbasoğlu

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı

 

Genital siğil nedir, nasıl tedavi edilir?


Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardan biri olan siğiller, hem kadında hem erkekte görülüyor.

Hem kadınlarda ve erkeklerde görülen genital siğiller bulaşıcıdır. Hem hastada yayılabilir hem de cinsel yolla hastanın birlikte olduğu kişiye bulaşabilir. Mutlaka tedavi edilmesi gereken genital siğiller hakkında merak ettikleriniz Modern Kadında…? Belirtileri nelerdir? Genital siğil nasıl tedavi edilir? Tedavi edilmezse hangi rahatsızlıklara yol açar? Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Leon Saporta açıklamaları Modern Kadın da…

Genital siğil nedir?
Genital siğiller en sık rastladığımız cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardan biridir. Aynı ellerde olan siğiller gibi tamamen virüsle oluşur. Genital bölgesinde siğil olan kadın ve erkekler mutlaka doktora başvurmalıdır. Kesinlikle ve kesinlikle cinsel yolla bulaşan bir virüstür.

Genital siğilin karnabahar şeklinde bir görüntüsü söz konusudur. Kişi bunu ellediği zaman, kaşıdığı zaman, kopardığı zaman, vücudunun başka tarafını kaşıdığında, ellediğinde o bölgeye kendi kendini yapıştırır. Dolayısıyla ilk başlarken 1-2 tane olan siğil sayısı birkaç ay içinde artabilir.

Genital temizliği ihmal etmeyin
Siğillerin diğer enfeksiyonlardan farkı ağrısız ve karnabahar şeklinde olmasıdır. Ama kesin tanı genellikle patoloji ile olur. Bu hastalıkta özellikle bayanlar oldukça risk altındadır.

Eğer genital kıllanmaları mevcutsa bu siğilleri fark etmeleri neredeyse imkansızdır. Bu yüzden gerek erkekte, gerek kadında genital temizliğin çok büyük önemi vardır.

Genital siğilin belirtileri nelerdir?
Genital siğiller genelde Human Papilloma virüs denilen insan papilloma virüsüyle oluşurlar. Bunların kuluçka süreleri maalesef çok geniştir. 1-2 haftadan, birkaç seneye kadar kuluçka dönemi olabilir.

Siğil çok eşlilerde sık görülür
Siğilin çok seksüel partnerli durumlarda olma ihtimali yüksektir. Tek eşlilikte olma ihtimali çok nadirdir. Kişi bu lezyonun başlamasıyla bir problem olduğunu düşünüp hekime müracaat eder. Yoksa tek başına bu yara veya siğil dediğimiz doku hiçbir zaman bir problem yaratmaz.

Temelde sayısı çok arttığı zaman estetik bir problem yaratır. Yıkanırken, genital temizlik yaparken kanamasıyla kendini gösterir. Tek başına ağrı, sızı yaratan bir problem değildir.

Genital siğil nasıl tedavi edilir?
Genital siğiller farklı yöntemlerle tedavi edilebilir. Siğillerin üzerine kremler uygulanabilir. Krioterapi dediğimiz soğuk tedavisi ile siğillerden kurtulmak mümkündür. Lazer tedavisi veya elektrik enerjisi kullanılarak tek tek bu siğiller yok edilebilir.
Açık cerrahide ise bu siğiller bisturi yardımıyla tek tek temizlenir. Tedavideki bütün amaç siğillerin ve taban dokusunun olduğu gibi yok edilmesidir, olduğu gibi denatüre edilmesi, tamamıyla oradaki hücrelerin öldürülmesidir.

İlaç tedavisi yerine
Dolayısıyla burada tek tek en ufak siğillere kadar olası bütün noktaların tahrip edilmesi gerekiyor. Çok zor ve uzun süren pahalı bir ilaç tedavisi yerine krioterapi, lazer tedavisi veya cerrahi tedavi uygulanabilir.

Bunlar bir seanstan, birkaç seansa kadar siğillerin sayısıyla ve lokalizasyonuyla alakalı olarak uzayabilir. Tedavi genelde yüz güldürücüdür. Ancak, seksüel partner sayısı fazla olup, kendine dikkat etmeyen kişilerde nüksetme olasılığı çok yüksektir, bunu da kişinin bilmesi gerekir.

Genital siğil tedavi edilmeli
Genital siğillerin erken tanısı çok önemli. Çünkü gerek kadında, gerekse erkekte birkaç tane siğilin tedavisi 3-5 dakika sürerken, sayısı arttığı durumda çok ciddi problemlere, estetik ve fonksiyonel problemlere yol açabiliyor.

Genital siğil tedavi edilmezse ne tür sorunlara yol açabilir?
Genital siğil tedavi edilmezse beraber olacağı bütün cinsel partnerlerine bulaşacaktır. Zamanla bunların sayısının artması, boyutlarının büyümesi sebebiyle tedavi hem daha zor olacaktır hem de nedbe dokusu çok daha büyük olacaktır.
Neredeyse penis ve cilt dokusu tamamıyla siğille dolan, tedavi durumunda penis cildini bütünüyle aldığımız hastalarımız var. Dolayısıyla bu çok büyük ameliyatlara kadar gidebiliyor.

Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Leon Saporta

Mide ülseri nedir?


Mide ülseri nedir? Semptomları nelerdir? Nasıl tedavi edilir? Nelere dikkat etmeli? Nasıl ortaya çıkar? Nasıl teşhis edilir? Mide ülserini nasıl önleyebilirim? Yanıtları burada!


 
Mide ülseri nedir?

Gastrik ülser olarak da adlandırılan mide ülseri, midenin iç kısmındaki sancıya sebep olan yaralı bir bölgedir.

Semptomları nelerdir?

•Özellikle karnın üst orta taraflarında meydana gelen kemirici ve yanıcı ağrı
•Mide ekşimesinden kaynaklanan göğüste yanma
•Mide bulantısı
•Antasit (mide asidini azaltıcı) içeren bir şey yendiğinde ya da içildiğinde geçebilen ağrı
•Yemeklerden birkaç saat sonra veya yemeklerden önce artabilen ağrı
•Geceleri sizi uyandıran ağrı

Eğer ülser kanıyorsa aşağıdaki sorunları yaşıyor olabilirsiniz:

•Parlak kırmızı kan ya da kahve telvesi gibi görünen sindirilmiş kan kusma
•Koyu renkli dışkılama

Nadiren de olsa hiçbir belirti olmadan ülser ortaya çıkabilir.

Nasıl tedavi edilir?

Tedavilerin amacı ağrıyı azaltmak, ülseri iyileştirmek ve komplikasyonları önlemektir. Tedavi ülserin tekrar nüksetmesini engeller. Tedavi ülserin tekrar nüksetmesini de engeller.

Eğer belirtiler ciddiyse ya da kanama gibi önemli komplikasyonlar varsa tedavinin ilk aşamasında hastanede kalmanız gerekebilir.

Doktorunuz size tavsiye edeceği ilaçları kullanmanız gereklidir.

Antasitlerin, kullanıldıktan bir süre sonra, yan etkileri olabilir. Doktorunuzun tavsiyelerini dikkatle takip edin ve problemlerinizi en kısa zamanda ona iletin.

Bazen yeni ülserleri engellemek için ilaç alınabilir.

1-2 hafta süreyle antibiyotik kullanmanız gerekebilir. Asidi azaltmak için 6 hafta süreyle ilaç alabilirsiniz. Yeni ülserlerin ortaya çıkmasını engellemek için aylarca ilaç kullanmanız da gerekebilir fakat ilaç almadan önce mutlaka doktorunuza danışınız.

Kendime nasıl dikkat etmeliyim?

•Doktorunuzun tavsiyelerine tam olarak uyun. Düzenli olarak muayene olun.
•Sigara içmeyin.
•Doktorunuza, uzak durmanız gereken ilaçları sorun. Onun onayladığı ilaçları yemekle beraber alırsanız midenizin tahriş olmasını engellersiniz.
•Yaşam tarzınızda bazı değişiklikler yapabilirsiniz; örneğin:

•Sağlıklı yemekler yiyin. 2-3 öğün yemek yerine birçok öğünde azar azar yemeniz daha iyidir. -Doktorunuzun tavsiye ettiği yiyecekleri yiyin.
•Kafeinli ya da kafeinsiz kahve, kola ve midenizi tahriş edecek yiyecek ve içeceklerden uzak durunuz.
•Alkol almayın.
•Bol bol dinlenin ve uyuyun.
•Doktorunuzun tavsiye edeceği egzersizleri yapın.
•Eğer şikayetleriniz sürerse ya da kötüye giderse doktorunuza başvurun.

Nasıl ortaya çıkar?

Midenin iç kısmında mukusu üreten hücrelerden oluşan bir tabaka bulunur. Mukus, mideyi mide asitlerinden ve sindirim sıvılarından korur. Bu koruyucu tabaka zarar gördüğü zaman ülser ortaya çıkabilir.

Mide ülseri şu sebeplerle ortaya çıkabilir:

•Mide ülserlerinde en çok görülen sebeplerden biri olan Helicobacter pylori (H. pylori) denilen bakterinin bulunması
•Midenin iç kısmının mide asitlerine olan dayanıklılığının azalması
•Mide asidinin fazla üretilmesi

Mide ülserleri şu kişilerde daha fazla görülür:

•Sürekli steorid içermeyen iltihap önleyici ilaçlar alanlarda
•Sigara içenlerde

Kafein gibi mide asitlerinin üretimini fazlalaştıran maddeler ülser riskini yukarı çeker ve sancıyı arttırıcı maddeler olarak bilinirler. Stres de ülseri tetikleyici bir neden olarak düşünülmektedir fakat etkisi henüz ispatlanmamıştır.

Nasıl teşhis edilir?

Doktorunuz belirtileri gözden geçirip hastalıkla ilgili şikayetlerinizi soracaktır ve sizi muayene edecektir. Aşağıdaki testlerin bir ya da birden fazlası size uygulanabilir:

•H. pylori bakterisini kontrol etmek için kan testi
•Kanayan ülserden kaynaklanabilecek kan testi için dışkı örneği
•İç kanamanın bir işareti olabilecek anemi (kansızlık) için test
•Üst GI (Gastrointestinal) x-ray testi (Bu test için doktorunuz, size likit barium yutmanızı önerebilir ve böylece ülseri x-ray üzerinde görebilir)
•Üst endoskopi; bu yöntemle, doktorunuz ucuna kamera yerleştirilmiş ince, esnek bir hortumun yardımıyla ağzınızın içinden midenize kadar inerek ülseri görebilir.
•Biyopsi, endoskopi sırasında bir miktar doku alınarak kanser ve enfeksiyona karşı laboratuarda test edilir.

Etkileri ne kadar sürer?

Mide ülserleri tedaviye olumlu tepki verir ancak bu rahatsızlık daha sonra nüksedebilir. İlaçlarınızı alarak ülserin tekrarlama ihtimalinin önüne geçebilirsiniz.

Tedavi edilmeyen ülserlerin ortaya çıkabilecek komplikasyonlar şunlardır:

•Hemoraj (çok fazla kanama)
•Perforasyon (mide duvarında oluşan ülserin neden olduğu bir deliktir)
•Obstrüksiyon (ülserin bıraktığı izin yemek geçişini engellemesi)

Bu tip komplikasyonlar ameliyat gerektirebilir.

Mide ülserlerinin % 2-3’ü mide kanseri olabilir. Devam eden ve nükseden belirtileri mutlaka doktorunuza anlatın.

Mide ülserini nasıl önleyebilirim?

Mide ülserinin oluşumunu engellemek için yaşam şeklinizi değiştirin.

Ülser oluşumunu engellemek için ilaç almanız gerekirse öncelikle doktorunuza danışın.

Myomlar


Myoma Uteri ve Fibromyoma yada Fibroid rahimin kendisinin veya damarlarının düz kaslarından veya içindeki bağdokusundan, gelişen iyi huylu bir tümördür. Doğurganlık çağındaki kadınların yaklaşık 2/5’inde ve ençok 40 ve 50’li yaş gruplarındaki kadınlarda izlenmektedir. Çocuk istemi olan kadınlarda myom bulunması daha özel ve dikkatli takibi gerektiren bir durumdur.

Risk faktörleri nelerdir ?

Myomların oluşması için çeşitli risk faktörleri araştırılmıştır. En önemli risk faktörleri; hiç doğum yapmamış olmak, yumurtlamanın olmamasına bağlı olarak gelişen karşılanmamış östrojen yapımı, şişmanlık ve ırktır. İdeal vücut ağırlığının üzerindeki her 10 kilogram için risk %10 artmaktadır. Beyaz kadınlarda siyah ırka göre yaklaşık 4 kat daha sık görülmektedir. Myomu olan hastalarda genellikle ailenin diğer kadınlarında da miyom vardır.Bu da myomların gelişiminde bazı kalıtsal faktörlerin rol oynamasına bağlıdır. Bazı çalışmalarda myomu olan kadınlarda bazı kromozomlardaki kırılmaların daha sık görüldüğü belirlenmiştir. Rahimde myom gelişimi riskini azaltan en önemli faktör ise doğum kontrol hapı kullanımıdır.

Myom nedenleri nelerdir ?

Myom gelişimini başlatan faktörler henüz kesin olarak bilinmemektedir. Myom gelişimi ile hormonların bağlantısı olduğunu gösteren kanıtlar vardır :

Ergenlik öncesi myom gelişimi çok nadirdir.

En sık rastlandığı dönem yumurtlamanın bozulduğu, östrojen üretiminin karşılanmadığı menopoz öncesi 40’lı yaşlardır.

Menopozdan sonra myomların büyümeleri durur veya geriler.

Myomlara östrojen fazlalığına bağlı olarak gelişen diğer hastalıklar yani yumurtlama bozuklukları, hiperplazi (rahim iç duvarının kalınlaşması) ve polipler eşlik eder.

Myomlar kadınlık hormonlarından progesteronun yüksek olduğu gebelik döneminde hızlı büyürler.

Kadınlık hormonlarını baskılayan ve adeta menopoza benzer durum yaratan ilaçlar myomları küçültür.

Myom çeşitleri nelerdir ?

Myomlar rahimin değişik bölgelerinde bulunabilir. Rahimi tamamen büyüten myomlar olduğu gibi, rahim boşluğuna uzanan myomlar (submüköz myom), rahim duvarı dışına uzanan myomlar (subseröz myom) ve hem rahim duvarını kalınlaştıran hem de rahim boşluğuna doğru uzanan myomlar (intramural myom) gelişebilir. Bazı hastalarda tek bir myom mevcutken bazılarında çok sayıda myom görülebilir. Myomlar çok büyük çaplara ulaşabilir ve bazı durumlarda göbeğe kadar uzanan büyüklükte bir ur oluşturacak kadar büyürler.

Rahim boşluğuna doğru gelişen myomlar rahim yüzeyini arttırdıkları ve düzensiz rahim duvarı dökülmelerine yol açtıkları için adet (regl) kanamalarının artması, uzaması veya düzensiz kanamalar olması şeklinde belirti verebilirler. Myomların hızlı büyümesi durumunda myomların damarları ile beslenmesi bozulur ve myomlarda dejeneratif değişiklikler ortaya çıkar. Bu dejeneratif değişiklikler kendini özellikle ağrı ile ortaya çıkarır. Bazı myomlar rahim duvarına ince bir sap ile bağlıdırlar ve bu sapın kendi etrafında dönmesi (torsiyon) nedeniyle beslenmeleri bozulur ve ağrı şikayeti ve hatta daha ileri hallerde acil hastaneye başvurmayı gerektirecek belirtiler verebilirler.

Rahim boşluğundan gelişen bazı myomlar ise rahim ağzını geçerek hazneye (vajene) doğru uzanırlar (vajene doğmuş myom).

Myomlarda görülen belirti ve şikayetler nelerdir ?

Normal kadın doğum muayenesinde myom tesbit edilen hastaların hemen endişelenmeleri ve korkulara kapılmaları gereksizdir. Kadınlarda oldukça sık görülen myomlar her zaman bir belirti vermeyebilir. Myomu olan kadınların sadece %20-30’unda myoma bağlı şikayetler ortaya çıkar. Bu nedenle tüm myomların tedavi edilmesi gerekmemektedir, myomların çoğunda düzenli aralıklarla 6-12 ayda bir kadın doğum kontrollerinin yapılması yeterlidir.

Myom tedavisi nasıl yapılır ?

Myomların klasik tedavisi cerrahi olarak çıkarılmalarıdır. Ancak bu klasik tanım son zamanlarda (myoma bağlanan ve tıbbi yolla ilaç ve diğer ameliyat dışında kalan yöntemlerle düzeltilemeyen) yakınması olmayan hastaların ameliyat edilmemesi şeklinde özetlenmektedir.

Klasik olarak aşağıdaki durumlarda myomların tedavisi gerekmektedir:

1.Myoma bağlı olarak kanama, ağrı veya mesane (idrar torbası) veya makata baskı olması

2.Menopoza girilmesine rağmen myomda büyüme

3.İdrar yollarına baskı ve idrar akışında güçlük ortaya çıkması

4.Myomun kendi sapı etrafında dönmesi (torsiyon)

5.Myoma bağlı olarak karın boşluğunda sıvı toplanması

6.Myomda bozulmaya bağlı (dejeneratif)değişiklikler ile ortaya çıkan akut karın tablosu (bulantı, kusma, karında hassasiyet, gaz çıkarmada güçlük)

7.Rahim ağzından hazneye uzanan myom (vajene doğmuş myom)

8.Myomun rahimi üç aylık gebelik büyüklüğünden daha fazla büyütmesi

9.Çocuk olmasına myomun engel olduğu durumlar

Gebelik ve Myom

Gebeliklerin %3’ünde gebelikle birlikte myom da tesbit edildiği bildirilmektedir. Gebelikle birlikte myom bulunduğu hallerde myomun büyüklüğü ve rahimde yerleşmiş olduğu yere bağlı olarak düşükler, erken doğum, eşin (plasenta) erken ayrılması, doğum sonu kanama gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Myoma bağlı kanamalar uzun sürerse kansızlığa yol açabilir.

Bir çok myomlu kadının hastaneye geliş nedeni uzamış, artmış veya düzensizleşmiş adet kanamaları ve kansızlıktır. Çocuğu olmayan hastalarda da myomlar büyüklüğü ve yerleşim yerine göre (bazı araştırma sonuçlarına göre rahimin herhangi bir yerindeki herhangi büyüklükteki tüm miyomlar) çocuk olmasını güçleştiren bir neden olarak karşımıza çıkabilir.

Myom Tedavisi

Myomların tedavisi cerrahidir. Myom cerrahi tedavisi öncesinde kadınlık hormonların baskılayıp adeta bir menopoz yaratarak myom çapında küçülmeye neden olan bazı hormonal ilaçlar kullanılabir. Bu ilaçların myomları küçültücü etkisi geçicidir, bu ilaçlar bırakıldıktan bir kaç ay sonra myomlar eski çaplarına dönerler.

Bu nedenle bu ilaçlar ancak cerrahi girişim öncesi bu cerrahi girişimi kolaylaştıracaksa verilebilir. Bu ilaçların menopoza ve menopozun getirdiği sorunlara (ateş basması, uykusuzluk, haznede kuruluk, kemiklerde zayıflama ve benzeri etkiler) yol açmaları nedeni ile sürekli kullanımı mümkün değildir.

Doğurganlığın korunmak istendiği hastalarda büyük bir çoğunlukla rahim korunarak sadece myom çıkarılabilir (myomektomi). Bu işlem myomun yeri, büyüklüğü ve hastanın genel durumu göz önünde bulundurularak açık ameliyat veya endoskopik yöntemler (laparoskopi) kullanılarak gerçekleştirilebilir. Çocuk olmaması nedeni ile myomlara cerrahi işlem uygulanılacak kişilerde cerrahinin getireceği yarar ile oluşturacağı yan etkiler iyice tartışılmalı ve ameliyata ona göre karar verilmelidir. Myomektomi ameliyatının istenmeyen etkileri rahim boşluğunda bozulma, yapışıklık veya karın içi yapışıklarla tüplerin etkilenmesidir.

Bu nedenle myomu olan ve çocuk isteyen hastalarda ameliyat öncesi tetkikler titizlikle yapılmalı (ultrasonografi, ilaçlı rahim filmi-HSG) ve ameliyatın yarar getireceği durumlarda cerrahi girişime karar verilmelidir.

Doğurganlık çağını geçmiş veya daha fazla çocuk istemeyen hastalarda ve rahimin korunmasının mümkün olamayacağı ileri derecede büyük myomlarda rahimin tümüyle alınması gerekebilir. Bu işlem de sıklıkla açık ameliyat şeklinde yapılır, uygun vakalar kapalı ameliyat (laparoskopi- endoskopi) ile gerçekleştirilir. Ameliyat öncesi hastaya myomların yerleri, rahimin büyüklüğü, ameliyat şekli, ameliyat sonrası görülebilecek durumlar ve ameliyat sonucu gelişebilecek olası durumlar gayet ayrıntılı bir şekilde açıklanmalıdır.

Rahimi alınan kadınlar eğer doğurganlık yaşlarında ise ve yumurtalıklarında herhangi bir anormallik yoksa yumurtalıklar ameliyat sırasında alınmaz ve bu hastalarda ameliyat sonrası menopoz belirtileri ortaya çıkmaz. Hastalara ameliyat sonrasında da yapılan ameliyat ve ameliyat sonrası nasıl bir takip planlandığı ayrıntılı olarak açıklanmalıdır. Rahimin alınması ameliyatı (histerektomi) sadece doğurganlığı sonlandıran bir işlemdir, hastanın cinsel yaşamını sürdürmesine engel olmaz.

Myomu kadın doğum muayenesi sırasında tesbit edilen herhangi bir şikayeti olmayan ve doktorları tarafından herhangi bir tedavi önerilmeyen hastaların endişelenmesine gerek yoktur. Bu hastaların aslında tüm kadınların da uygulaması gerektiği gibi 6-12 ay aralıklarla düzenli bir şekilde kadın doğum muayenelerini yaptırmaları gerekmektedir.

Hastaların çoğunda myomların zaman içerisinde kötü bir hastalığa dönüşeceğine dair korkular vardır. Myomlarda kanser gelişimi (leomyosarkom) oldukça düşük (1000’de 1-3 cıvarında) bir ihtimaldir, bu nedenle tüm myomların ameliyatla alınmasına gerek yoktur. Kadınlarda oldukça sık görülen bir hastalık olması nedeni ile kadınların myomlarla ilgili belirtilere dikkat etmeleri ve düzenli kontrolleri gereklidir.

Özet olarak ;

Myom belirtileri:

Düzensiz veya aşırı kanama ve buna bağlı kansızlık

Karında kitle

Ağrı ve komşu organ rahatsızlıkları ( Mesane ve kalın bağırsak alışkanlıklarının değişmesi, sık idrar ,kabızlık vb)

Kısırlık, gebelik kaybı gibi doğurganlığın etkilendiği durumlar

Myomun bozulmasına (dejenere olmasına) bağlı ani ağrı vb yakınmalarıdır.

Myomun Tedavi Seçenekleri;

Myomda tedavi mutlaka kişiselleştirilmelidir. Menapoza girecek bir kadın bile rahminin korunmasını (risklerini bilerek) isteyebilir veya henüz doğurganlık çağındaki bir kadın tekrar ameliyat olabilme riskini göze almayıp tüm rahmin çıkarılmasını isteyebilir.

Cerrahi tedavi açık yada endoskopik (Laparoskopi ve Histeroskopi) yöntemler kullanılırç Bu metodla tüm rahim çıkarılabilir (TAH veya LAVH) yada sadece myom çıkarılabilir (Myomektomi)

İlaçla Tedavi geçici küçülme ve düzelme sağlamasına rağmen özel durumlarda kullanılabilir. Bu metodla GnRH analogları (geçici menapoz, progesteron türevleri ve levonorgesterol içeren rahim içi aletler ile kanamanın azaltılarak operasyon ihtiyacının azaltılması sağlanır.

Diğer: Bu yöntemlerden bir kısmı araştırma aşmasında olup gelecekte daha sık ve kolay uygulanabilecekleri düşünülmektedir;

1.Myom damarlarının tıkanarak veya yakılarak myomun küçültülmesi veya şikayetlerin düzeltilmesi (selektif uteri arter embolizasyonu)

2.Endoskopik yöntemlerle myom içine girilerek elektrik akımı ile yakarak (elektromyolizis) veya dondurularak (kriomyolizis) myomun yok edilmesi.

Kaynak: kadinsagligi.com

Genital hijyeni korumanın 10 altın kuralı


Sağlıklı ve bakımlı bir kadın olmak için bazı kurallara göre davranmak gerekir!

 

KURAL 1

Doktorunuz aksini önermedikçe vajinanın içini yıkamaya yönelik üretilen hijyen ürünlerini kullanmayın. Ancak bu ürünlerle dış genital bölgenizi temizlemenizde bir sakınca yoktur.

KURAL 2

Tuvalet sonrası temizlikte, temizliğin önden arkaya yapılması çok önemli. Aksi takdirde bakteriler vajinaya bulaşabilir.

KURAL 3

Mantar ve diğer bakterilerin nemli ortamlarda daha kolay üremesi nedeniyle genital bölgenin kuru kalması önemlidir.

KURAL 4

İlişki sonrasında ve diğer tüm zamanlarda idrar yapma ihtiyacı ortaya çıktığında ertelenmemelidir.

KURAL 5

İlişkiye yeterli kayganlık oluşmadan başlamayın. Gerekirse doktor önerisine göre kayganlaştırıcı kullanabilirsiniz.

KURAL 6

Adet döneminde tamponu sık aralıklarla değiştirmeyi ihmal etmeyin. Vajinal tamponlar uzun süre vajina içinde kaldıklarında sorun yaratabilirler.

KURAL 7

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (CYBH) açısından risk altında olan biriyle cinsel ilişkiye girdiğinizde prezervatif kullanmasını istemek en doğal hakkınızdır.

KURAL 8

Ağda ve jilet kıl köklerinin enfeksiyonunu kolaylaştırır ve genital bölgenin daha kolay tahriş olmasına neden olur. Bunun yerine makas kullanmayı tercih edebilirsiniz.

KURAL 9

Tuvalette klozet kapağının üzerine serilen tek kullanımlık kağıtları mutlaka kullanın. Bir diğer sorun da tuvaletin içindeki kirli suyun genital bölgeye sıçramasıdır. Bunu önlemek için kirli suyun üzerini tuvalet kâğıdıyla kaplayabilir ya da mavi su verici dezenfektan tabletlerden faydalanabilirsiniz.

KURAL 10

Hiçbir sorununuz olmasa da yıllık jinekolojik muayenenizi yaptırın. Bu, geç belirti veren hastalıkların tanı ve tedavisi açısından çok önemlidir.

 

Kadın sağlığında doğru bilinen yanlışlar


Kadın sağlığı konusunda, halk arasında yaygın, ama yanlış olan bazı inanışlar vardır. İşte bunlardan birkaçı ve doğrular…

“Komşum havaalanında X- ray’dan geçti, düşük yaptı”, “Hamileyken canı erik çekmiş; yiyememiş, bebeği sakat doğdu”, “Yıllarca doğum kontrol hapı kullandığım için erken menopoza girdim”, “Her 2 dakikada bir kadın, rahim ağzı kanserinden hayatını kaybediyor”… Bunlar kadın hastalıkları ve doğum konusunda, halk arasında doğru bilinen yanlışlardan sadece bir kaçı, liste böylece uzayıp gidiyor. Yanlış uygulamalar ile bilinçli yapılan veri çarpıtmaları gebelikten menopoza kadın sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sedat Kadanalı, kadın hastalıkları ve doğum konusunda doğru bilinen yanlışları sıralıyor.

Hayatımızın her alanında olduğu gibi kadın hastalıkları ve doğum konusunda da halkımızın inandığı bazı mitler vardır. Kimse bu kabulleri sorgulamaz ancak inanır. Bu kabullerin oluşmasında kültürel baskılar, bilinmeyene karşı uzak kalarak korunma güdüsü vardır. Son yıllarda ilaç ve medikal endüstri, aşı ve ilaç benzeri ürünleri pazarlamak için verileri çarpıtarak veya farklı göstererek sunabilmekte ve bunu tanıtım kampanyaları ile “sağlıklı olmak” adına yapabilmektedir. Bu sağlık haberlerinin doğruluğuna inanan halkımız çoğunlukla bunların farkına varamamakta ve inanmaktadır.

Halk arasında doğru bilinen yanlışlardan bazıları şöyle sıralanabilir:

“Gebelikte jinekolojik (vajinal) muayene yapılması düşüğe yol açar.”

Hamilelik döneminde vajinal muayane ve ultrason yapılmasının böyle bir etkisi yoktur. Gebelikte de rahim ağzına bakılmalı, smear kontrolu yapılmalı, vajinal enfeksiyon yönünden kontrol gerçekleştirilmeldir. Çok erken gebelikler ancak vajinal ultrasonografi ile görülebilir, dış gebelik ekarte edilebilir. Düşük sebeplerinin en büyük sebebi bebeğe ait sakatlıklardır, vajinal muayane bunu etkilemez.

“Perde asmak, uzanmak, ağır bir şey kaldırmak düşüğe yol açar.”

Gebelikte düşük sebepleri arasında bu durumlar söz konusu değildir, düşük daha çok bebeğe ait anormalliklere bağlıdır.

“Gebelikte diş tedavisi yapılmaz.”

Gebelikte her türlü diş tedavisi yapılabilir, gerekirse uyuşturucu ile diş tedavisi, dolgu yapılabilir; hatta istenirse uygun şartlarda diş röntgeninin çekilmesine izin verilebilir.

“Gebeler havaalanlarındaki dedektörlerden geçemezler”

Havaalanında içinde geçtiğimiz dedektörlerden radyasyon yoktur, bunlar metal dedektörlerdir. Gebeler bu metal dedektörlerden geçebilirler.

“Gebelikte cinsel ilişki zararlıdır”

Normal bir gebelikte son gebelik haftasına kadar normal cinsel ilişki devam edebilir.

“Gebeler bol yemelidir, istediği bir şeyi yemez ise bebeğin bir tarafı eksik olur.”

Bu düşünce Türk kadınının neden çoğunlukla balıketli olduğunu anlamak için güzel bir örnektir. Bizim kültürümüzde gebeler cam bir fanusa alınarak “gezme, dolaşma, kalkma düşük yaparsın diyerek bir yandan hareketliliği kısıtlanırken; öte yandan “sen hamilesin, aşırı yemelisin” denilmekte, gebelikte aşırı kilo alınmakta bebek 3- 4 kilo doğmakta geriye kalanlar kadına kalmaktadır. Gebelikte normal hayat tarzına devam edilmelidir, aşırı kilo almak doğru değildir. Anne adayı istediği şeyi yiyemeyince bir uzvu eksik olmaz ya da bebeğin sağlığı tehlikeye girmez.

“Doğum kontrol hapları kadını adetten keserek menopoza sokar.”

Doğum kontrol ilaçları her kullanan kadında adet miktarı ve süresini azaltırlar, bu beklenen ve istenen bir etkidir. Hap bırakıldığında tekrar normale dönülür, adet miktarı ve süresi ile menopoz arasında bir ilişki yoktur, doğum kontrol hapları menopoz yaşını etkilemezler.

“Doğum kontrol haplarının genç kızlarda kullanılması ileride kısırlığa yol açar.”

Doğum kontrol hapları kısırlık yapmaz, genç kızlarda tedavi amaçlı kısa ve uzun süre kullanılabilirler.

“Doğum kontrol haplarının gebelikten koruyuculuğu hemen başlamaz, bırakıldığında hemen hamile kalınmaz.”

Doğum kontrol ilaçları adetin ilk günlerinde başlandığında hemen koruyuculuğu başlar ve bırakıldığı ay hemen hamile kalınabilir.

“Doğum kontrol hapları 35 yaş üzeri kadınlarda kullanılmaz.”

Doğum kontrol hapları sağlık problemi olmayan kadınlarda menopoza kadar kullanılabilirler; ancak 35 yaş üzeri sigara içen kadınlarda kullanılmamalıdır.

“Spiral dış gebeliğe yol açar.”

Spiral yani rahim içi araçların böyle bir etkisi yoktur. Dış gebelik oranı spiral kullanmayan kadınla aslında aynıdır; ancak rahim içi gebelikler spiralden dolayı çok azaldığı için göreceli olarak dış gebelik oranı artmış gibi görülür. Spiral kullanan kadında rahim içi gebelik oranı çok nadir olduğundan bir gebelik durumunda öncelikle dış gebelik akla gelir, sanıldığı gibi spiral dış gebeliği artırmaz.

“Rahim ağzı kanseri kadınlarda görülen en sık 2. kanserdir, her 2 dakikada bir kadın bu yüzden ölmektedir.”

Bu örneği ilaç endüstrisinin bir veri çarpıtması olarak değerlendirmek uygundur. Kanser araştırmalarının yoğun olduğu Amerika ve İngiltere’de rahim ağzı kanseri ne sık olarak ne de öldürücü özelliği ile en sık görülen ilk 10 kanser arasında yoktur. Kanserler arasında görülme sıklığı tüm kanserlerin % 1’ inden azdır, rahim ağzı kanserine bağlı ölüm 100 bin’de 4’dür. Avrupa ülkelerini içeren kanser sıklığı istatistik çalışmasında rahim ağzı kanseri bütün kanserler arasında görülme sıklığı olarak 17. sırada yer almaktadır. Ülkemiz gibi tek eşliğin ve sünnetin olduğu ülkelerde görülme sıklığı daha düşük oranda beklenmektedir.

“Vajinanın iç kısmının da su veya sabunla temizlenmesi(vajinal lavaj) hijyen için gereklidir.”

Vajinada bulunan doğal floraya ait faydalı mikroorganizmalar asit üreterek vajinal enfeksiyonlara karşı korunma sağlar. Temizlik amaçlı yapılan lavaj ile bu bakterilerin uzaklaştırılması tam tersine florayı bozarak, vajinal enfeksiyonlara yol açar.

“Ameliyatla rahimin alınması erken menopoz neden olur ve kadının cinsel hayatı biter.”

Rahimin alınması yalnızca adet görmeyi ve çocuk doğurmayı engeller, yumurtalıklar alınmadığı sürece kadının menopoz yaşı etkilenmez. Rahim ile vajina çoğunlukla karıştırılarak aynı organ olduğu sanılmakta ve alındığında artık cinsel ilişki olamayacağına yanlış olarak inanılmaktadır. Rahmi alınan kadının cinsel fonksiyonları ve cinsel ilişkisi etkilenmez.

“Menopozda hormon tedavisi kansere neden olur.”

Menopozda ki hormon ilaçları 5 yıl sürekli alınır ise meme kanserinde 10 bin’de 8’lik bir artış yapabilir, kabaca bu risk binde bir denebilir. Bu çok düşük risk göz önüne alındığında menopoza girme aşamasında, ateş basması, terleme, uykusuzluk, sinirlilik gibi şikayetleri yüzünden yaşam standartları düşen kadınlar hormon tedavisi görebilirler. Zira bu şikayetler dışında kemik erimesi ve yaşam kalitesine de östrojen hormonunun faydası vardır, kalın barsak kanserini de azaltmaktadır.

“Rahmimde ur var!”

Aslında yabancı kökenli olan “tümör” kelimesinin Türkçe’ ye çevrilmesi, masum bir tercüme gibi görünüyor ancak anlamı bizim dilimizde farklı algılanıyor; bizler “ur” denince kanseri akla getiriyoruz. Kadınlarda çok sık görülen miyomlar, ur diye adlandırılmakta; “rahminizde ur var” denmektedir. Bunu duyan her kadın kendi dil kültürüne göre kanser olduğunu sanmakta ve paniklemektedir. Halbuki; “rahim uru” denen miyomlar, son derece masum, kadınların %20- 25’ inde görülebilen ve bir şikayet yapmadığı sürece tedavisi gerekmeyen oluşumlardır ve rahim duvarındaki kas dokularının büyümesi, yumru oluşturmasıdır. Bir kadın miyomla hamile kalabilir, doğurabilir, tekrar hamile kalabilir. Teorik olarak bir miyomun kanserleşme ihtimali bin’de 1 gibidir.

Sıcak havalarda baş ağrısı


Sıcaklıktaki 5 derecelik yükselişin baş ağrısını yüzde 7.5 oranında artırdığını biliyor muydunuz? Bu nedenle yaz aylarında ani sıcaklık artışına karşı önlem almak gerek!

“Güneşi beynimde hissediyorum”, “Hava sıcakken kafam kazan gibi kaynıyor”, “Sizce de hava çok bunaltıcı değil mi, yoksa benim başım ağrıyor diye mi öyle hissediyorum?”… Bu cümleler özellikle sıcak havalarda baş ağrısı çeken pek çok kişi tarafından sıkça dile getiriliyor. Peki gerçekten hava sıcaklıkları mı baş ağrıtıyor yoksa baş ağrısı sıcakta daha da mı çok artıyor? Memorial Şişli Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Abdullah Özkardeş, hava sıcaklıklarının migren ve baş ağrısı ataklarına etkisi hakkında bilgi veriyor.

Migren hava durumundan direkt olarak etkilenir

Halk arasında ağrıyan eklemlerin, yağmurun gelişine işaret ettiğine inanılır. Aile büyüklerimizi dizlerini ovuşturup bir yandan da “dizlerim ağrıyor kesin yağmur yağacak” derken görebiliriz ki; bu durum aslında tıbbi bir gerçeğe de işaret eder. Hava durumu, pek çok tıbbi durumu etkileyebilir, yakınmaları kötüleştirebilir ve hatta bazı hastalarda ölüm riskini artırabilir. Hava değişikliklerinin etkilediği 5 adet tıbbi durum net olarak bilinmektedir: Artrit, astım, şeker hastalığı, kalp hastalığı ve migren.

Almanya’da yapılan bilimsel bir çalışmada, yıllarca hava durumu ve tıbbi durumlar arasındaki ilişkiyi incelenmiş ve 7 günlük periyotlarla hava sıcaklığı, nem, barometrik basınç ve rüzgar hızı ile tıbbi durumların ilişkisini gösteren haritalar oluşturulmuştur. Hava ve sağlığı ilişkilendiren benzer programlar İngiltere’de de mevcuttur.

Sıcaklıktaki 5 derecelik yükseliş baş ağrısını % 7.5 oranında artırıyor

Pek çok insan, hava sıcaklığının yakınmalarını artırabileceğinin farkında değildir. Baş ağrıları, daha yüksek hava ısısı ve daha düşük hava basıncı ile başlayabilir. 7504 hasta üzerinde 7 yıl süren bilimsel bir çalışmada, hava sıcaklığında 5°C artış, baş ağrısı oluşumunu, takip eden 24 saat içerisinde % 7.5 artırmaktadır. Basınç düşüşü ve baş ağrısı arasındaki ilişki daha düşüktür, basınç düşünce hastalar 2-3 gün sonra baş ağrısı çekebilirler. Bu çalışmalar, acil servislere başvuran hastalar üzerinde yapılmış, evde baş ağrısı çekip hastaneye gitmeyen hastalar ihmal edilmiştir. Ayrıca baş ağrısı öncesinde hastanın fiziksel durumu, stresi ve aldığı gıda ve içecekler gibi, ağrıyı başlatabilecek diğer faktörler de göz önüne alınmamıştır.

Sonuç olarak, yüksek hava sıcaklığı, şiddetli baş ağrısı oluşturabilmektedir. Hava basıncında düşüklük ise daha az bir risk taşımaktadır.

Ani sıcaklık artışına karşı önleminizi alın

Önlem olarak, öncelikle hasta sıcaklık artışının ağrıya neden olup olmadığına dikkat etmelidir. Eğer sıcaklık ağrıya neden oluyorsa, ani sıcaklık artışlarına karşı önlem almak, klimatize ortamlarda bulunmak uygun olur. Kıyafet seçimi ve yeterli sıvı alımı dikkat edilmesi gereken diğer konulardır.

Kadın Genital Organlarının Kanser Hastalıkları


Kadın genital organlarının herbirine ait, farklı dokulardan kaynaklanan bir çok kanser tanımlanmıştır. Kadın genital bölge kanserlerinin bir kısmı, erken belirtiv vermeleri ve tarama yöntemleri ile erken tanı ve tedavisi mümkün olan hastalıklardır. Vücudun dış kısmından içeriye doğru kadınlık organları ve bunlara ait en sık rastlanan kanserler şöyle sıralanabilirler;

1. Vulva (vajina veya hazne girişi)

2. Vajina (hazne)

3. Serviks (rahim ağzı)

4. Uterus (rahim)

5. Endometrium (rahim içi)

6. Tuba uterina (tüpler)

7. Over (yumurtalık

Bu organların herbirinden kaynaklanan çok çeşitli kanserler sayılabilir.Bütün bu kanserlerin ortak özellikleri ise şunlardır;

* Yaş ilerledikçe daha fazla görülürler

* Bir kısmının doğum ve emzirme ile bağlantısı vardır

* Anormal kanama, iyileşmeyen yara veya ülserler ve inatçı kaşıntılar ilk belirtiler olabilir

* Hormonlar bazı kadın genital organ kanserlerinin oluşumunda önemli faktördür

* Bazı tarama yöntemleri (pap-test, smear) ile (özellikle rahim ağzı kanserinde) erken tanı konulabilir