Kişiliğin en büyük mimarları anne ve baba


Anne babanın çocuğa karşı tutumu, çocuğun ileride nasıl bir kişi olacağını belirler ve onun kişilik, zihinsel ve sosyal gelişimi üzerinde oldukça etkili olur.

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’nde Uzman Psikolog Zeynep Göktuna, eğer çocuğa aşırı disiplin ve aşırı sevgi aynı anda verilirse çocuğun kaygılı ve güvensiz, aşırı disiplin ve yetersiz sevgi aynı anda verilirse çocuğun saldırgan ve antisosyal, aşırı sevgi ve disiplinsiz bir eğitim verilirse çocuğun sorumsuz, disiplinsiz bir eğitim ve yetersiz sevgi verilirse çocuğun içe dönük olacağının yapılan araştırmalarda ortaya koyulduğunu hatırlatıyor ve ‘aşırı baskıcı ve otoriter’, ‘dengesiz ve kararsız’, ‘izin verici’ (aşırı hoşgörülü), ‘ilgisiz ve kayıtsız’, ‘aşırı koruyucu ve müdahele edici’, ‘mükemmelliyetçi’ ve ‘demoktratik’ olmak üzere yedi tip anne baba tutumundan bahsediyor.

Otoriter Ve Baskıcı

Geleneksel aile yapılarında görülen bu tutumda, denetim yüksek, duyarlılıksa düşüktür. Çocuğun kişilik özellikleri, ilgi ve gereksinimleri dikkate alınmaz. Kuralları anne ve babanın koyduğu ve iletişimin tek yönlü olduğu tek disiplin anlayışı vardır. Çocuğa hiç bir açıklama yapılmadan konulan kurallara itaat etmesi beklenir. Eğitimde kullanılan yöntem cezadır. Ceza ya sevgiden mahrum bırakarak ya da fiziksel ceza (şiddet) olarak uygulanır. Burada cezanın amacı, yeni bir davranış kazandırmak değil, istenmeyen davranışı ortadan kaldırmaktır. Çocuğun yaptığı her şey göze batar ve çocuk sürekli cezalandırılır. Çocuk yaptığı şeyler olumlu bile olsa, ceza almak korkusuyla bunları söyleyemez. Çünkü sergilediği olumlu davranışlar görmezlikten gelinip eleştirilirken, yaptığı hatalar ortaya çıkarılır. Şımaracak korkusuyla sevgi, şevkat ve sıcaklık gösterilmez.

OVB anne baba tutumunda, anne babalar çocukları kendi kalıplarına göre yetiştirirlerken, çocuğun isteklerini bastırırlar. Anne baba ve çocuk arasındaki sözel iletişim yok denecek kadar azdır. Çocuk anneyle babanın konuşmalarına katılamaz. Babayla çocuk arasındaki iletişime çoğu kez anne tampon olur. Çocuk arkadaşlarının evine gidemez, hiçbir sırrı olamaz ve bireyselleşme hakkı yoktur. Bu tutuma maruz kalan çocuklarda sık sık ağlama nöbetleri görülür. OVB kısaca, çocuğa olur olmaz kurallar koymak ve onu yaşanmaz kurallarla yetiştirmektir.

OVB anne baba tutumuyla büyütülen çocuklar, kötü muameleye maruz kalmaktan korktukları için anne babaya karşı edilgendir fakat içten içe onlara karşı düşmanlık duyguları geliştirirler. Bu çocuklar bir nevi ‘duygusal istismar’ yaşadıkları için, acılarını kendilerine zarar vererek (örneğin kolunu bacağını keserek) gösterebilirler. Sürekli kusurları arandığı için her zaman streslidirler ve stresliyken daha çok hata yaparlar. Anne babalarının kötü davranışlarına maruz kaldıkları için kendilerine iyi davranan kişilere bile şüphe ile bakarlar. Onay görmedikleri için kendilerini değersiz hissederler. Anneye ve babaya karşı geliştirdikleri bastırılmış duygu ve düşüncelerini, kendinden güçsüzlere saldırgan davranışlar sergileyerek dışa vururlar. Kendine güven duymayan, çekingen kişiler olarak hayatlarını sürdürürler. Her hata yaptıklarında cezalandırıldıkları için, ‘hata yapanlar mutlaka cezalandırılmalıdır’ görüşünü benimser ve en küçük hatada bile hoşgörüsüz davranırlar. Bu tutumla yetişen çocuklar, kendi ailelerinde söz hakkı alamadıkları için, sosyal yaşamlarında da duygu ve düşüncelerini ifade etmekte zorlanır ve başkaları tarafından denetlenebildikleri işlerde çalışmayı seçerler. OVB anne baba tutumu ile yetişen çocuklar kısaca, hayatlarında kendi istedikleri gibi değil, olması gerektiği gibi davranır ve başkalarının kendileriyle ilgili duygu ve düşüncelerine olması gerekenden çok daha fazla önem veren bireyler olarak yetişirler.

Dengesiz Ve Kararsız

Bu tutum, anne baba arasındaki görüş ayrılığı, anne babanın ruhsal durumlarının değişkenlik göstermesi, doğuş sırası ve cinsiyet gibi etkenlerin sonucunda çocuklara eşit davranılmamasıyla oluşur. DVK anne baba tutumunda anne babadan biri merhametli ve aşırı hoşgörülü, diğeri ise sert ve otoriterdir. Örneğin çocuğun bir davranışını anne onaylarken baba onaylamaz ve bu durum sık sık yaşanır. Bu tutumda, anne baba aynı davranışlara farklı zamanlarda farklı tepkiler verebilir. Anne kızgın olduğunda herhangi bir şeye izin vermezken, anne sakin oldugunda o şeye izin vermesi bu tutuma örnektir. Bu ailelerde ebeveynlerin tutumu aşırı hoşgörü ve sert cezalandırma arasında gidip gelir. Disiplinin ne zaman uygulanacağı belirsizdir. Çocuk hangi davranışın nerede ve nezaman istenmediğini kestiremez. DVK anne baba tutumuyla büyütülen çocuklar, kendilerini hiçbir ortamda rahat savunamazlar, görüşlerini açıkça söyleyemezler, iç çatışmalar yaşarlar ve önce anne babaya sonra da diğer insanlara güvenmemeyi öğrenirler. Her şeyden ve herkesten şüphelenen, dengesiz ve kararsız yetişkinler olarak yaşamlarını sürdürürler.

İzin Verici (Aşırı Hoşgörülü)

Bu tutum, tek çocuklu ve orta yaşın üzerinde çocuk sahibi olan ailelerde sıklıkla görülür. İzin verici anne baba tutumu, çocuğa aşırı sevgi verildiği, yaptırımın olmadığı, kuralların sınırlarla belirlenmediği, çocuğun her istediğinin anında yerine getirildiği, çocuk merkezli anne baba tutumudur. Evin reisi çocuktur ve kuralları çocuk belirler. Çocuk yanlış bir davranış yaptığında “bir daha yaparsan karışmam” diye cezaların ertelendiğini yaşayarak öğrenmiştir. Çocuğa tanınan haklar sınırsız, görev ve beklentiler en az düzeydedir. Bu aşırı hoşgörü çocuğun aileye hükmetmesine ve çok az saygı göstermesine neden olur.

İzin verici anne baba tutumuyla yetişen çocuklar, kuralsızlığa alıştıkları için sınırlarını bilemez, isteklerini erteleyemez, istekleri ertelendiğinde hırçınlaşır ve anne babayı tehdit ederler. Her istediğini ailesine yaptırmayı alışkanlık haline getiren çocuk, bu tavrı arkadaşlarından da bekler, okul çevresinde ve arkadaş ortamında uyum problemi yaşar. İzin verici anne baba tutumuyla yetiştirilen çocuklar; her istediklerini elde ettikleri için doyumsuz olur, eleştiri kabul etmez, gururlu, kibirli, sabırsız bireyler olarak yaşamlarını sürdürürler.

İlgisiz Ve Kayıtsız

Bu tutum, istenmeyen bir çocuk dünyaya geldiğinde, anne baba olmayı tam olarak benimseyememiş ebeveynlerde, çok çocuklu, kalabalık yaşayan, eğitim seviyesi düşük ailelerde görülür. İVK tutumunu benimsemiş babaların çocuğuna ve ev yaşamına ilgi duymayan, annelerin ise evle ilgilenmekten hoşlanmayan, eğitime önem vermeyen, çocuklarına karşı mesafeli ve uzak duran ve annelik görevlerini benimseyen kişiler olduğu görülür. İVK anne baba tutumunda ‘saldım çayıra mevlam kayıra’ anlayışı hakimken, hoşgörü ve boşvermek birbirine karıştırılır. Bu ailelerde ya sadece anne ya sadece baba ya da her ikisi de çocuklarının ilgi ve gereksinimlerine tepkisizdir. Ebeveynler çocuklarının ruhsal durumları ve okul başarısıyla ilgilenmez, çocuklarına yeteri kadar zaman ayırmaz ve çocukları için hiçbir konuda gerekli çaba harcamazlar.

Bu tutumla yetişen çocuklarda dikkat çekmek amacıyla huysuzluk nöbetleri, kaba ve müstehcen dil kullanma, gösteriş ve ilgi merakı, okuldan kaçma, sınıfta gürültü yapma, söz almadan konuşma gibi davranış bozuklukları görülebilir. Bu tutumu benimsemiş ailelerde yetiştirilen çocuklar, bir gruba ait olma duygusuyla yanlış arkadaşlıklar kurabilir ve zararlı alışkanlıklar edinebilir. Okula karşı ilgisizlik, kural tanımama, zamanı iyi değerlendirememe, suça eğilimli olma, başına buyruk yaşamayı isteme, hatta okulu bırakıp erken yaşta çalışmaya başlama gibi hayatlarını olumsuz yönde etkileyecek tutum ve davranışlar oldukça sık görülür.

Aşırı Koruyucu Ve Müdahele Edici

Ailelerinde kayıp yaşamış, geç çocuk sahibi olmuş, çocuklarından bir ya da birkaçı hasta olan, kendi ailelerinden ilgi görmemiş, evlilik hayatlarında problemler yaşayan, ya kendisinde ya eşinde ya da her ikisinde birden ruhsal problemler görülen ailelerde bu tutum sıklıkla karşımıza çıkar. Anne babaların çocukları için geliştirdikleri aşırı kaygı, çocuklarını aşırı korumaya yönlendirir. Bu koruyuculuk daha çok anne ve çocuk arasındaki ilişkide yaşanır. Bu tutumda, çocuk ihtiyaçlarını karşılayabilecek yaşa gelmiş olsa bile, anne baba çocuğun tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam eder, çocuğun başına kötü bir şey gelecek kaygısı ile kendi başına bir şey yapmasına izin vermez.

Kişisel bakımdan tutun da sosyal becerilerine kadar çocuğun tüm ihtiyaçları karşılanır. Bu tutumda, anne baba hayatlarını çocuk üzerinden yaşar, çocuğa bağımlılık geliştir. Çocuğa aşırı sevgi verilir fakat sorumluluk verilmez. Anne baba çocuğun sorumluluklarını kendileri yerine getirir. Çocuğa kazandırılmak istenen davranışlar, duygu sömürüsü veya aşırı şevkat yöntemiyle kazandırılmaya çalışılır, çocuk şımardıkça şımarır. Okul çantasını hazırlamak, giysilerini seçmek ve giydirmek, ödevlerini yapmak aşırı koruma davranışına örnek olarak sunulabilir. Bu tutumla yetiştirilmiş çocuklar, zorluklar karşısında ne yapacağını bilemeyen, her olayda annesine ve babasına dayanan, aileye bağımlı, kendisini himayesi altına alabilecek herkese karşı bağımlılık geliştiren ve bu himayeyi ileride de eşinden bekleyen, çevresindeki kişilerin ona hizmet etmesini isteyen, sorumluluk duygusuz gelişmemiş, ürkek, çekingen ‘hiç büyümeyen yetişkin çocuk’ olarak kalırlar.

Mükemmelliyetçi

Bu tutumda, ebeveynler kendi gerçekleştiremedikleri yaşantıları, çocuklarının gerçekleştirmesini ister ve her şeyin en iyisini çocuğundan bekler. Çocuk, kapasitesinin çok üzerinde eğitimlere tabii tutulur, çocukça davranışların hepsi yasaklanır, arkadaş seçimlerini ebeveynler yapar. Mükemmelliyetçi anne baba tutumuyla yetişen çocukların fikirleri genellikle çok katı olur, onlar için ya bir şey çok olumlu ya da çok olumsuzdur. Bu tutumda, çocuk kendi içgüdüleri ile ailenin beklentileri arasında sıkışıp kalır, bu iç çatışma çocuğun ailesine karşı sevgi ve nefret arası duygular beslemesine neden olur. Bu tutumla yetiştirilen çocuklar, her şeyin en iyisini yapmak ve en üstün olmak isterler. Eğer istedikleri seviyeyi yakalayamazlarsa hayal kırıklığına uğrarlar ve çalışmayı tamamiyle bırakabilirler.

Demokratik

Bu tutumda anne babaların çocuklarını koşulsuz bir sevgiyle kabul ettikleri ve çocuğun ilgilerini göz önünde bulundurarak, yeteneklerini geliştirecek ortam hazırladıkları görülür. Demokratik anne baba tutumunu benimsemiş olan ailelerde, aile huzurludur. Aile bireyleri birbirlerine duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebilir, birbirlerine karşı hisleri konusunda net ve açık olur, bir problemle karşı karşıya kaldıklarında o problemi hep birlikte çözmeye çalışır, evle ilgili alınması gereken bir kararda çocukların da söz hakkı olduğunu savunur. Herkesin eşit söz hakkı vardır. Çocuğun bağımsız bir birey olduğu kabul edilir ve çocuk konuşmaya teşvik edilir. Çocuk alacağı kararlarda serbest bırakılır, aile içerisinde kabul gören ve görmeyen davranışlar ve sınırların bellidir. Çocuk bu sınırlar dahilinde özgürdür. Anne ve baba çocuklarına iyi model olur ve çocuklarında görmek istemedikleri davranışları kendileri de yapmaz. Demokratik anne baba tutumuyla yetişen çocuklar, sınırlarını bilen, kendi inandıklarını sonuna kadar savunabilen, otoriteye körü körüne bağlı olmayan, ilişki kurabilen, fikirlere saygı duyan ve hoşgörülü bireyler olarak hayata atılır ve kendileriyle barışık bireyler olarak yetişirler.

Çocuğa Nasıl Davranmamalı?

Eğer çocuğa “şöyle yapma böyle yap” gibi sözlerle öğütler verirsek, “üzüleceğine otur da dersini çalış” gibi ifadeler kullanarak yönlendirirsek, “zaten sen hep kolaya kaçarsın” gibi sözlerle yargılarsak, “çocuk gibi davranıyorsun” diyerek eleştirirsek, “gerizekalı” “aptal” dersek, sorgular ve suçlar gibi sorular sorarsak, “aslında ben senin neden böyle yaptığını biliyorum” şeklinde tanı koyarsak, “aslında senin derdin başka” gibi sözlerle tahlil edersek, “aman boşver, düzelir, canını sıkma” gibi sözlerle teselli edersek, çocuk bizlerle konuşmak istediğinde, onu dinlemeyip başka bir konudan laf açarsak; çocuk anlaşılmadığını ve sevilmediğini düşünebilir, gücenip içine kapanabilir, benlik saygısı zedelenebilir, hayata karşı olumsuz bakış açısı geliştirip kendine ve çevresine saygı duymayaya başlayabilir, inadına hareket edebilir, karşılık verebilir, kızgınlık, öfke, güvensizlik duyguları geliştirebilir, yalan söyleyebilir, kendini ifade etmemeye başlayabilir ve kendini başarısız hissedebilir.

Doğru Davranış Şekli

Demokratik tutumun en ideal anne baba tutumu olduğunun altını çizen Uzman Psikolog Zeynep Göktuna, çocuğa olumsuz duygular yaşatmamak için, çocuğa anlaşıldığını, kabul edildiğini, koşulsuzca sevildiğini göstermenin gerekli olduğunu söylüyor. “Çocuğa zaman ayırmalı, çocukla konuşmak için farklı sohbet konuları yaratmalı, sık sık söz hakkı vermeli, çocukla konuşurken çocuğun gözlerinin içine bakmalı, onu can kulağı ile dinlemeli, fikirlerine değer verdiğimizi hissettirmeliyiz” diyen Göktuna, çocuğun kabiliyetlerini fark etmenin de önemli olduğunu ifade ediyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Çocuğa yaşına uygun sorumluluklar vermeli, onu takdir etmeli, başkalarının yanında küçük düşürmemeli, başka çocuklarla kıyaslamamalı, eleştirmemeli ve yargılayıcı olmaktan çekinmeliyiz. Onu çocuğa topluluk içerisinde söz alması için cesaretlendirmeliyiz. Çocuğun istek ve ihtiyaçlarına duyarlı olmalı, başarması için fırsat vermeli, inançlarına ve fikirlerine saygı göstermeli, doğru yaptığı şeyler için övmeli, daha iyiyi hedeflemesi için cesaretlendirmeliyiz.”

“Sadece çocuğa birşeyler söyleyerek, nasihatlar vererek, söz dinleterek kurulan tek yönlü bir iletişim, iletişim değildir” diyen Göktuna, sözlerini Mevlana’dan bir alıntıyla bitiriyor: “İletişim aynı dili konuşmak değil, aynı duyguları paylaşmaktır.”

Çocuklarda genel gelişim özellikleri


Çocuğunuzun hangi ayda veya hangi yaşta nasıl bir gelişim gösterdiği oldukça geniş bir konu aslında… Ama biz sizlerle hepsinin elinizin altında bulunması açısından; genel birkaç özelliği paylaşmak istedik. Bunun için de Anadolu Sağlık Merkezi’nden Çocuk Hastalıkları ve Pediatrik Endokrinoloji Uzmanı Dr.Neslihan Güngör’ün açıklamalarına göz attık. İşte 2 haftalıktan 8 yaşına kadar çocuğunuzun genel gelişim özellikleri…

2 haftalık bebeğiniz neler yapabilir?

Bu dönemde emme, yakalama, arama gibi yeni doğan dönemine ait normal refleksler (otomatik hareketler) izlenir.

Zaman zaman bakışınızı yakalayıp size bakabilir. Bu durumda ona bakarak, gülümseyerek, başınızı sallayarak yanıt vermeye çalışın.

1 aylık bebeğiniz neler yapabilir?

Başını tutabilir, karın üstü yattığında başını sağa-sola çevirebilir.

Agu, ıkınma sesi, kumru sesi, mırıldanma gibi sesler çıkarmayı dener.

Kısa süreli izleyebilir, yakınındaki şeylere dikkatle bakabilir.

Sizi tanıdığını belli edebilir. Sesinizi duyunca sakinleşebilir.

6 aylık bebeğiniz neler yapabilir?

Destekle oturabilir. (Eğer ek gıdalara geçtiyseniz kaşıkla beslenmeyi bebek otururken yapmalısınız.)

Aynada, arkasında sizi görürse, arkasına bakıp sizi arayabilir.

Bir eliyle kavradığı cismi diğer eline geçirebilir, iki saplı bir bardaktan yardımınızla su içebilir.

Sesli güler, çığlıklar atar.

1 yaşında bebeğiniz neler yapabilir?

Kendi başına ilk adımlarını bu yaşta atabilir. (Aslında bunu, bundan sonraki birkaç hafta veya ay yapamayabilir, eğer bu ay yürüyemezse üzülmeyin.)

“Mama” ve “baba” dışında birkaç kelime daha bilebilir.

Uyduruk bir dille konuşabilir.

Oyuncağını size verir, geri alır.

2 yaşında çocuğunuz neler yapabilir?

Tek başına merdiven iner ve çıkar.

Tuvalet ihtiyacında daha bağımsızdır. (Hala biraz yardıma ihtiyacı olabilir. Tuvalet terbiyesinin kazanılma zamanı normal koşullarda da 2 yaşı geçebilir. Çocuğun hazır olması önemlidir.)

Cinsiyetini bilir.

Her şeyi “Benim!” diye sahiplenir.

3-5 kelimeli cümleler kurar.

3 yaşında çocuğunuz neler yapabilir?

Kendi kendine yardımsız yemek yer.

Kendi soyunabilir, ancak giyinmek için yardıma ihtiyacı vardır.

Telefona cevap verir.

4 yaşında çocuğunuz neler yapabilir?

Kendi kendine tuvalet ihtiyacını karşılar.

Kendi giyinir, soyunur, fermuarını çeker.

Bildiği nesnelerin resmini çizer.

Farklı cinsiyet rollerini bilir.

10’a kadar sayabilir; bazı şekilleri tanır.

Bazı zaman kavramlarını anlamaya başlar (dün, bugün, yarın).

5 yaşında çocuğunuz neler yapabilir?

Kendi başına (gözlem altında) banyo yapabilir, yemek yer, giyinir, tuvalete gider.

Duygularını kelimelerle ifade etmeye başlar.

Harf ve kelime farkını anlamaya başlar.

Temel renkleri bilir.

Sağ ve sol kavramını anlar.

10’a kadar sayabilir.

6 yaşında çocuğunuz neler yapabilir?

Mum boyayla iyi boyar ancak yazı yazma ve kesmede zorlanabilir.

Eleştirilmekten hoşlanmaz.

100’e kadar sayabilir.

8 yaşında çocuğunuz neler yapabilir?

Yazı ve çizgisi, ince motor yeteneğinin artmasıyla hızla ilerleyecektir.

Arkadaşları arasında gruplaşmalar başlar.

Karşı cinse karşı biraz hırçındır.

Çocuklar neden ve nasıl zehirlenir?


Gözetim eksikliği, benzer ürünler, çocuğun merakı ve ürünlerin yanlış kullanımı gibi nedenlerle gerçekleşen zehirlenmeyi önlemek için nasıl önlemler alabiliriz?

Çocuklarda zehirlenmenin belli başlı dikkatsizlikler sonucu olduğunu biliyorsunuz. Peki nedir bu dikkatsizlikler? Bu detayları bilmek ve nasıl önlem alacağınızı öğrenmek için Dr. Yusuf Cem Kaplan ve Dr. Ömer Demir’in hazırladığı, Hayykitap’tan çıkan ‘Çocuğunuzu Tehdit Eden Zehirler’ kitabındaki bilgileri,  sizler için derledik.

Uygun olmayan şekilde saklama ve pet şişe problemi

Çamaşır suyunu ya da tineri pet şişeye doldurarak ortada bırakmak, akşam aldığınız ağrı kesiciyi salon sehpasının üzerinde unutmak, kolonyayı açıkta bırakmak gibi davranışlar çocuklardaki zehirlenmelerin birincil nedenleridir. Aynı zamanda kimyasalların pet şişelerde depolanıp, yemeklerin olduğu yerlerde saklanması da zehirlenme nedenidir.

Peki ne yapılmalı? Yiyecek sakladığınız yerde kesinlikle kimyasal madde saklamayın. Kimyasal maddeleri kesinlikle pet şişeye ya da başka yiyecek-içecek kaplarına aktarmayın. Mümkün olduğu kadar orijinal kaplarında saklamaya özen gösterin. Eğer kimyasal maddeleri başka bir şişeye aktardıysanız, aktardığını şişenin üzerine silinmeyecek şekilde, içinde ne sakladığınızı yazın ve şişeyi çocuğunuzun erişemeyeceği yerlerde kilit altına alın.

Gözetim eksikliği

Zehirlenmeler en çok anne baba meşgulken ortaya çıkar. Eğer belirli bir işle meşgul olacaksanız (örneğin yemek hazırlayacak ya da çamaşırları asacaksanız), çocuğunuzun bulunduğu ortamda zehirlenme riskini en aza indirecek önlemler almanız gerekir. İlacınızı içerken kapı ya da telefon mu çaldı?

Ne yapmalı? Kapıya ilacınızı alarak bakın ya da telefona ilacınız elinizde cevap verin. Meşgul olduğunuz o bir dakika içerisinde bile çocuğunuz ortada bıraktığınız tabletleri ağzına atabilir ya da açık şurup şişesinden büyük bir yudum alabilir. Aslında en doğrusu, kapıya ya da telefona ilaçla işinizi bitirdikten sonra bakmanızdır.

Benzer ürünler

Marketlerin temizlik reyonundaki muz kokulu, hindistancevizi ya da çilek aromalı yüzey temizleyicilerine, değişik renklerde ve çok güzel kokan diğer temizlik malzemelerine hepimiz aşinayız. Bunlar çocuk için meyve suyu şişesinden farksızdır. Renkli ilaç drajeleri ya da tabletleri ise onun için tadılması gereken ‘küçük şekerler’dir.

Nasıl önlem almalı? Bu benzerliği önleme adına; bu tür ürünleri ya da ilaçları onun erişemeyeceği yerlerde saklayın.

Çocuğun merakı

Çocuklar doğaları gereği meraklıdırlar ve özellikle oral dönemde dünyayı ağızlarıyla tanırlar. Ayrıca çocukların hafife alınmaması gereken problem çözme yetenekleri ve sezgileri vardır. Anne babalar çoğu zaman “Buraya nasıl tırmanmış?” ya da, “Kapıyı nasıl açmış?” gibi feryatlar ederler. Çocuğunuzun erişemeyeceğini öngördüğünüz bir yer hakkında iki kez düşünün ve gerçekten erişemeyeceğinden iyice emin olun.

Nasıl önlem alınmalı? Çocuklar taklidi sever. Bu yüzden ilaç alırken bunu bunu onlara göstermemeniz doğru olacaktır. İlacı asla şeker diye tanıtmayın. Bu ilacı içirmek için anlık bir çözüm olabilir, ancak daha sonrası için tehlike yaratacaktır. Çocuğunuza bir şey yemeden ya da içmeden önce izin almayı öğretmeniz de faydalı bir önlem olacaktır. Merakı yenmenin bir diğer yolu da uygun yaşa gelmiş çocukların bu konuda bilgilendirilmesidir. Çocuğunuza ilacın ne olduğunu, eğer yanında bir büyük olmadan içerse ne gibi zararlar görebileceğiniz anlatmanız faydalı olacaktır.

Ürünlerin doğru şekilde kullanılmaması

İster temizlik ürünü, ister böcek ilacı, isterse de grip ilacı olsun, her ürünün doğru kullanım şekli vardır. ‘Zehir bilimi’nin babası sayılan Paracelsus’un da dediği gibi, “Her madde zehirdir. Zehir ile ilacı ayıran, dozdur.” Böcek ilacını kullanmamanız gereken miktarlarda kullanırsanız zehirlenebilirsiniz. Karıştırmamanız gereken iki temizlik ürününü karıştırmanız (örneğin tuz ruhu ve çamaşır suyu)ortaya zehirleyici bir gaz çıkarabilir.

Nelere dikkat etmeli? Kullandığınız ürünlerin prospektüsünü varsa mutlaka okuyun ya da aldığınız yerden nasıl kullanılacağını öğrenin. Çocuğunuza verdiğiniz ilaçları doğru şekilde, doğru yolla ve doğru dozda verdiğinizden emin olmak için prospektüslerini okuduğunuzdan emin olun. İlaçların son kullanma tarihi de önemli bir konudur. İlaçların dozu için kilo başına olmasına dikkat edin. Mutlaka bir uzman doktor ile görüşün.

Çocuğum büyüyor ama konuşmuyor


Çocuklarda geç konuşmanın kulak burun boğaz kaynaklı olabileceğini biliyor muydunuz? Doç. Dr. Yezdan Fırat anlatıyor…

Gecikmiş konuşma bir çocuğun yaşıtlarıyla benzer konuşma becerilerini sağlayamaması olarak tanımlanabilir. Bir çocuk yaşıyla uyumlu beklenen konuşmayı sağlayamıyorsa bu bir “konuşma bozukluğu” olabilir, veya “gelişimsel dil gecikmesi” olabilir. Herhangi bir organa bağlı olarak konuşmada bozukluk olmasına “organik konuşma bozukluğu”, herhangi bir organda bozukluk olmadan ortaya çıkan duruma “işlevsel konuşma bozukluğu” denir.

Konuşma bozukluğu kulak burun boğaz kaynaklı olabilir

Bir çocukta konuşmanın olabilmesi için dil (lisan) becerisi gelişmiş olmalı, ses üretimi yapılabiliyor olmalı ve konuşma işlevini yerine getirecek organlarda bozukluk olmamalıdır. Bu durumda zekâ, işitme, görme, ağız boşluğu, üst hava yolları, akciğerler ve bunları besleyen sinir sistemi ve kas sisteminin doğal olması gerekir. Bu nedenle gecikmiş konuşması olan bir çocukta konuşma bozukluğu varlığının belirlenmesi için göz, kulak burun boğaz, beyin, sinir sistemi ve kas- iskelet sistemi problemleri araştırılmalıdır.

Konuşmada gecikmenin en önemli nedenlerinden biri işitme azlığı olmasıdır. İşitme azlığı doğumsal olabileceği gibi sonradan kazanılmış da olabilir. Çocuk daha önceden duyarken yeni başlayan bir işitme azlığı olabilir. Çocuğun yüksek sesleri duyması, bazı sesleri (sadece pes sesler, sadece tiz sesler) duyması o çocukta işitme kaybı olmadığını göstermez ancak konuşmanın başlamamasına neden olabilir. Bu nedenle konuşmasında gecikmeden şüphelendiğimiz çocukta detaylı bir işitme değerlendirmesi yapmak esastır. Edinsel (sonradan olma) işitme kaybının en sık nedeni sık üst solunum yolu geçiren çocuklarda orta kulak havalanmasının bozulmasıyla ortaya çıkan durumlardır. Bunun yanında fark edilmeyen bir (submukozal) damak yarığı, dil bağı varlığı gibi ağız içi problemleri de geç konuşma veya konuşma bozukluğu yapabilir.

KBB, çocuk nörolojisi ve çocuk psikiyatrisi, bu çocuklardaki patolojiyi ortaya koymak için birlikte çalışır. Organik bozuklukların olmadığı saptanan çocukta problem işlevseldir. Sorun işlevsel konuşma bozukluğu olabilir veya gelişimsel dil gecikmesi olabilir. İşlevsel (fonksiyonel) konuşma bozukluğunda ise herhangi bir organik neden yoktur. Bu durumda da en çok psikiyatrik rahatsızlıklar araştırılmalıdır.

Çocuk “bekle – gör” yöntemi ile takip edilebilir

Konuşma için tüm bireyler içinde bulunduğu topluma ait olan dili (lisan) kullanır. Çocukta dil gelişiminin tamamlanabilmesi için öncelikle dili anlamalı, sonra dili kullanabilmelidir. Biz bunlara “alıcı dil” ve “ ifade edici dil” diyoruz. Henüz konuşamayan bir çocukta dili anlamanın gelişmiş olmasını bekleriz. Eğer alıcı dil becerisi gelişmişse kabaca beyin ve sinir sistemi açısından bir sorun olmadığı düşünülebilir. Böyle bir çocuk henüz konuşmamaktadır ancak “bana topu getir”, “oyuncağını dolaba koy” gibi komutları yerine getirebilmektedir. Alıcı dili gelişen ancak ifade edici dili henüz oluşmamış 18-20 aylık çocuklarda gelişimsel dil gecikmesi olabilir. Bu durumda çocuk “bekle-gör” yöntemiyle izlenebilir ancak bu arada diğer patolojiler araştırılarak dışlanmalıdır. Bu çocuklarda genelde ailede geç konuşan ana, baba veya kardeş öyküsü mevcuttur.

Gecikmiş konuşmadan şüphelenilecek durumlar

Her bebek 3-6 aylık oluncaya kadar anlamsız sesler çıkarabilir ve bu o çocukta işitme kaybı olmadığını göstermez. Sağlıklı doğan her bebekte mutlaka işitme taraması yapılmalıdır.

6-12 aylık bebek “ba ba ba”, “ma ma ma” gibi anlamlı sesler çıkarmaya başlamalıdır.

12 aylık bebek “evet”, “hayır” gibi komutları anlamalı, ismiyle çağırıldığında bakmalıdır.

12-16 ay arasında “dede”, “baba” gibi anlamlı 1-2 kelimesi olmalıdır.

24. ay tamamlandığında 5-10 kelimeli bir kelime dağarcığı gelişmiş olmalıdır.

24-36 ay arasında “bu ne?”, “top nerede?”, “ben kimim?” gibi soruları anlıyor ve anlamlı cevap veriyor olmalıdır.

24-36 ay arasında 2 veya 3 kelimeli cümleler kurabiliyor olmalıdır.

36. aydan sonra kullandığı kelimeler yabancılar tarafından anlaşılıyor olmalıdır.

4-5 yaşında basit bir olayı anlatabiliyor olmalıdır.

7 yaşında karmaşık bir olayı anlatabiliyor olmalıdır.

Gecikmiş konuşmanın nedeni araştırılmalıdır

Çocuğun işitmesine ve konuşmasına engel oluşturan patolojiler araştırılmalıdır. Psikolojik bir engel varlığı sorgulanmalıdır. Daha sonra yaşıyla uyumlu gelişim testi, zeka testi değerlendirmeleri yapılmalıdır. Ayrıca kas ve sinir sistemini etkileyebilecek rahatsızlıklar araştırılmalıdır. Tüm bunlar normalse konuşmada gecikmeye neden olabilecek çevresel faktörler irdelenmelidir.

Gecikmiş konuşmaya neden olan durumlar

Ailesel dil gecikmesi

Gelişimsel dil gecikmesi

Prematüre doğum veya büyüme gelişme geriliği

İki dil konuşulması, sağ el- sol el kullanılması gibi çatışma yaratan durumlar

İşitme kayıpları, işitmenin algılanması bozuklukları.

Dil bağı, yarık damak-dudak gibi ağız içi problemleri

Otizm, zekâ geriliği yapan hastalıklar

Psikososyal uyaran eksikliği

“Üzerine titrenen çocuk”; çocuğa konuşma fırsatının verilmemesi

Dil eğitimi tüm günü kaplamalıdır

Bir çocuğun geç konuşmaya başlamasının nedeni dil yetisinden yeterince yararlanamamasındandır. Bu nedenle bu çocukların aynı zamanda olabildiğince erken saptanması büyük önem taşımaktadır.

Olası nedenler araştırılıp ortaya konduktan sonra nedene yönelik tedavi yapılır. Hiçbir organik rahatsızlığı olmayan, ailede geç konuşma öyküsü olan yakını bulunan çocuk “bekle-gör” yöntemi ile takip edilebilir. Erkek çocukların kız çocuklarına göre gelişimsel dil gecikmesine daha yatkın olduğu bilinmektedir. Bu süreç içerisinde çocuğun dil eğitimine katkıda bulunmaları için ana-baba’lara eğitim önerilir. Çocuklarla yeterli ve etkin iletişim kurulmalı, konuşmaları için fırsat verilmelidir. Çocuğun istediği bir şey için önce bunu sözel olarak ifade etmesi beklenmeli, sonra istediği şey gerçekleştirilmelidir. Günlük iletişim çocuğa soru yöneltilerek ve cevaplaması için zaman ayrılarak sürdürülmeli, çocuğun kısa öyküler oluşturma çabası sağlanmalıdır. Çocuğun yakın çevresindeki tüm bireyler çocukla birlikte oldukları her anı eğitim olarak düşünüp doğru konuşma örneği vermeli ve çocuğun konuşması için fırsat sağlamalıdırlar.

Çalışan annelere tavsiyeler


Çalışan annelerin sorumlulukları paylaştırarak yükünü hafifletmesi mümkün. Peki bunu nasıl yapmalı?

Çalışırken aynı zamanda annelik görevini yerine getirmek oldukça zor ve yorucu olabilir. Ama biraz plan ve aile dayanışması ile anneler rutin görevlerini daha kolay hale getirebilirler. Aile bireylerini sadece “talep eden” taraf olmaktan çıkarın ve oyunun bir parçası haline getirin, size yardımcı olmalarını sağlayın. Böylece herkesin stresi azalacaktır. İşte dünyanın ilk ve en büyük online kariyer ağı Monster’dan size bu konuda birkaç ipucu…

Temizlemeyi öğretin

Oyuncak topluyor, palto asıyor, çamaşırları yıkıyor ve yatakları mı yapıyorsunuz? O zaman durun. Bunlar 3 yaşındakilerin bile yapabileceği şeyler. Eve geldiğinizde herkese kibarca paltosunu asmayı ve eldivenlerini kaldırmayı rica edin. Çocuklara kirli kıyafetlerin sepete konması gerektiğini ve temizlerinin çekmecelere ve dolaba konması gerektiğini anlatın. Yataklarını nasıl toplayacaklarını gösterin. Topladıktan sonra yatağı düzeltmeye ve yeniden yapmaya karşı koyun. Onları cesaretsizlendirmekten ve yanlış yaptıklarını düşünmelerine sebep olmaktan kaçının.

Ev işlerini delege edin

Çocuğunuzdan veya eşinizden size yardım etmelerini isteyin. Yemek zamanlarında küçük çocuklar sofra kurmaya yardım edebilirler, daha büyük olanlar içecekleri servis edebilirler ve herkes masaya tabakların götürülmesine yardımcı olabilir. Çocuklara sofrayı toplamayı öğretin, bulaşık makinesini doldurmayı gösterin. Çocuklardan çöpü çıkarmalarını isteyin, onlara çamaşır makinesinin nasıl kullanılacağını öğretin ve temiz kıyafetlerini yerleştirmelerini isteyin.Yardımlarından ne kadar mutlu olduğunuzu göstermek için onlara puanlar verin.

Sabahlarınızı planlayın

Bazı işlerinizi bir önceki geceden hallederseniz sabahlarınız daha rahat geçecektir: Çocuğunuzun öğle yemeğini paketleyin (veya kendi kendilerine yapmalarını sağlayın), giyecekleri hazırlayın, ev ödevlerinin yapıldığından emin oldun, okul çantalarını toplayın ve okul sonrası planlar için takviminizi gözden geçirin. Ufak notlarla duvara yapılacak işler listesi açıp çocuklarınıza sabahları kendi başına hazırlanmayı öğretin: “Dişler fırçalanacak,” “Yatak toplanacak” “Giyinilecek” “Kahvaltı edilecek” gibi…

Programınıza sessiz ve sakin bir zaman koyun

Herkes eve döndükten sonra her aile bireyinin 5 veya 10 dakika ye başına zaman geçirmesine imkan sağlayın. Bu akşam yemeği ve geçen günü konuşmaya başlamadan önce size sakinlemek ve dinlenmek için zaman verecektir.

İş programınızı oluşturun

İşinize ait baskıların aileyle zamanınızdan yemesine izin vermeyin. Sıkça geç mesaiye kalıyorsanız, patronunuzla veya iş arkadaşlarınızla konuşup en azından belirli günlerde 17:00’de çıkabilmenin yolunu bulun. Eğer geç saate kadar çalışmanız gerekiyorsa eşinizle birlikte hareket edip en azından birinizin hazırlıklı olmasına özen gösterin. Böylece aileniz hangi günlerin aile yemeğinden, hangi günlerin de tek ebeveynli geceler olacağını bilirler ve bu birlikte olan zamanların değerini bilirler.

Bir sonraki öğünleri planlayın

Haftada bir gün gerekli malzemeleri almak için alışverişe gidin. Kolay hazırlanabilir tarifler içeren bir yemek kitabı edinin. Yemek tarifi kaç kişilikse onun iki katı kadar miktarda pişirin ve yarısını buzlukta bir sonraki öğün için saklayın. Örneğin salata yaparken, duble porsiyon yapın, yarısını ertesi gece için saklayın. Kısacası extra porsiyonlar hazırlayıp kalanlarını canınız yemek yapmak istemediği gecelere saklayın. Çok yoğun olduğunuz bir akşam dışarıdan yemek ısmarlamayı tercih edin, pizza veya Çin yemeği sipariş edin. Yaşları yeterince büyükse haftada bir akşam çocuklarınızın yemek yapmasına fırsat verin.

Ailenizle kaliteli vakit geçirmek için zaman ayırın

Mümkün olduğu kadar sık ailecek akşam yemeği yemeye özen gösterin. Haftada bir gün hep beraber film izleyin. Hafta sonu hep beraber dışarıda bir program yapın. Örneğin ailece bir çocuk spor aktivitesine gidin.

Kendiniz için zaman yaratın

Anneler kendilerini her zaman listenin sonuna koyma eğilimindedirler, ama kendi içsel gücünüzü ve huzurunuzu toparlamak ve canlandırmak size anne olmak için gereken enerjiyi size verecektir. Bu yüzden kendinizle ilgilenin. Spora gidin, müze gezin, arkadaşınızla buluşup kahve için, hobinizle uğraşın, bir kursa yazılın. Eşinizle haftanın bir akşamı kendi istediklerinizi yapmak üzere anlaşın.

Çift olmayı unutmayın

2 haftada 1 çocuklarınız için bakıcı veya güvenle bırakabileceğiniz birini bulun ve eşinizle gece dışarı çıkın. Sıra dışı ve şık bir program olmasına gerek yok. Bazen bir kitapçıya gitmek bile beraber yetişkin bir çift olmanın ne demek olduğunu hatırlamaya yetebilir.

Çocukla cinsellik nasıl konuşulur?


Çocuğunuz cinselliğe hangi yaşta, nasıl bakıyor? Onunla bu konuları nasıl konuşmalı? Hepsinin yanıtları burada…

Çocukların da cinsel hayatı var! Paniğe gerek yok… Unutmayın ki cinsellik; cinsel kimlik, cinsel organlar, cinsel tercih, cinsel ilişki, üreme organları, cinsel tutumlar, aşk gibi farklı bileşenleri olan bir kavram. Bunların her biri çocuğunuzun hayatına, farklı yaşlarda birer birer giriyor. Yaşına ve merakına göre sorular sormaya başlıyor.

Bu sorular bazen anne-babayı zor durumda bırakıyor. Uzmanların önerisi; çocukların cinsellikle ilgili sorularına eksiksiz, buna karşılık yaşına uygun yanıtlar verilmesi. Alaycı, utangaç davranışlarınız onları geri püskürtmeye yetmez. En kısa zamanda yine benzer sorular yöneltirler.

2 YAŞ/KIZ-ERKEĞİ AYIRT EDEBİLİYOR:

Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emine Zinnur Kılıç, çocukların cinsel kimliklerini (kız ya da erkek olmak) ve bu farklılığı ilk yaşlardan itibaren ayırt ettiğini söylüyor. 2 yaşından itibaren karşılarındaki çocuğun kız ya da erkek olduğunun ayrımını yapabilir. Ancak fizik olarak kız ve erkekler arasındaki farklardan haberdar değildirler.

3-4 / FİZİKSEL FARKLARI ANLIYOR:

Kendi cinsel organlarıyla karşı cinsinkinin farklı olduğunu farkedip, sorular sormaya başlar. Bu dönemde cinsel organların, çocuğun yaşadığı kültür içinde kullanılan adı verilerek kızların ve erkeklerin fiziksel olarak farklı yapıları olduğu açıklanır. Prof. Dr. Kılıç, “Çocuğun sorduğu kadar açıklama yapılmalı. Anlama düzeyinin ötesinde, ayrıntılı ve kafa karıştıracak açıklamalara girilmemeli. Genellikle çocuğun bu yaşta sorduğu sorular cinsel içerikli değildir. Organların idrar yapma ile ilgili rolü onlar için ön plandadır. O yüzden yalnızca farklı olduklarını bilmek yeterli” diyor. Dikkat cinsel organlara yöneldiğinde, çocuğun kendisini koruması gerektiğine yönelik mesajları da ürkütmeden vermek, özel bölgeler kavramını anlatmak gerekiyor.

4-5 / ÜREMEYLE İLGİLİ MERAK:

Nasıl doğduğunu, bebeklerin nasıl olduğunu merak ederler. Prof. Dr. Kılıç, “Bu soruları sorduklarında insanların üreyebilmesi, çoğalabilmesi için vücutlarında içte ve dışta özel organları olduğu söylenir” diyor. Dokuz yaşına kadar, annenin vücudunda yumurta üreten, babanın vücudunda ise sperm üreten organlar olduğu, yumurta ile spermin bir araya gelmesi ve anne vücudundaki döl yatağında büyümesiyle de bebeklerin oluştuğu, daha sonra bu bebeğin doğumda annenin doğum kanalından dışarı çıktığı anlatılabilir.

10 / ERGENLİK KRİTİK DÖNEM:

10 yaşından sonra yani ergenlik öncesi dönemde, çocuğa ergenlikteki gelişimle ilgili bilgi verilmeye başlanmalı. Arkadaşlarında ergenlik değişiklikleri başladıkça, kendisinde bu değişikliklerin ne zaman başlayacağını merak etmeye başlar. Bazı çocuklar için değişim kaygı vericidir. Buna genel olarak büyümeye ilişkin kaygılar neden olur. Bazen de içinde yaşadığı toplumun ergenlikteki cinsel gelişime yönelik yaklaşımı ve değer yargıları etkilidir. Burada aile tutumları çok önemli. Örneğin eğer aile kız çocuğun ergenliğe girmesiyle birlikte yaşamında kısıtlamalar yapar, davranışları ve dış görüşünü eleştirirse çocuk bu değişiklikleri kabul etmekte zorlanır. Yine aile içinde kadına yönelik aşağılama ve değersizleştirme varsa, anne bir kadın olarak eziliyorsa, kız çocuk, kadın cinsel kimlik rolünü kabul etmekte zorlanabilir. Bazen de tersine, erkek çocuklardan “erkek” olmakla ilgili aşırı beklentiler olabilir. Evde şiddet uygulayan ya da iyi özdeşim modeli olmayan bir baba olabilir ki, bu da erkeklerin erkek cinsel kimlik rolünü benimsemesinde zorluk yaratır.

ERGENLİKLE İLGİLİ BİLGİ VERİLMELİ

Ergenlikte sırası geldikçe hormonların devreye girmesiyle birlikte kız ve erkeklerin vücutlarında değişiklikler ortaya çıktığı, göğüs gelişimi, kıllanma, penis büyümesi gibi değişimlerin başladığı, kızların vücudunda yumurta ve erkeklerin vücudunda sperm üretiminin başladığı, cinsel organların uyarıldıklarında ortaya çıkan hoşlanma duygusunun normal olduğu, bu organların zaman zaman istem dışı uyarılabildiği, hormonal değişikliklerin yalnızca insanın vücudunda değil duygusal yapısında da değişiklikler ortaya çıkardığı anlatılmalı.

CİNSEL İLİŞKİ NE ZAMAN AÇIKLANIR

Erkek çocukta ilk gece boşalması, kız çocukta ilk adet orta ergenliğe geçişin belirtisi. Bu yaştan sonra cinsel ilişkinin açıklanması gerek. Hoşlandığı kişiye yakınlaşmayı istemesinin normal olduğu ancak bu yakınlığın ne kadar olacağına kendisinin karar vermesi gerektiği söylenmeli. Cinsel ilişki kurmanın çocuk sahibi olmaya yol açabileceği, ancak kişilerin kendilerini hazır hissettikleri yaşta çocuk sahibi olmalarının önemli olduğu, o zamana kadar da koruyucu önlemlerin alınması gerektiği anlatılmalı.

Çocuk anne-babayı yatakta yakalarsa…

Çocuğunuz odanıza zamansız daldı ve sizi cinsel ilişki sırasında yakaladı, nasıl davranmalısınız? Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Zahmacıoğlu, “Soğukkanlı ve sakin olun. Sorduğu kadarına yanıt verin. Çocuğun tepkilerine göre tavır takının. Buna şahit olan çocuklar genelde babanın, anneye zarar verdiğini düşünürler. Örneğin kimsenin incinmediğini söylemek bile çocuğu rahatlatabilir. Sormazsa üzerine gitmeyin. Cinsellik içeren fotoğraf, yayın, film vs. ortada bırakmayın. Küçük çocuklar oradaki görsel malzemeyi sindirebilecek, anlamlandırabilecek yapıya henüz kavuşmamışlardır. Leylek efsanesini sürdürelim, bozmayalım demiyorum. Ancak sadece çocukların fantastik öğelerle bezeli ruhsal dünyalarına hoyratça dalıp onları gerçeklikle yüzleştirme telaşı içinde olmayalım. Sonuçta cinsellik çocuğun azar azar keşfettiği bir labirent. Bu keyifli yolculuktan alıkoymayalım. Bırakın düşünsün, yanıt arasın ve gizeme ulaşmak için çaba sarf etsin” diyor.

Mesuda Erşan, Hürriyet

Yaramaz çocukla nasıl baş edersiniz?


Sinirli, saldırgan ve yaramaz bir çocuğunuz mu var? Ona nasıl davranmalı, onunla nasıl konuşmanız gerektiğini biliyor musunuz?

Biz annelerin en büyük sıkıntısı yaramaz çocukla baş etmek. Saldırgan, sinirli, kırıcı davranışları olan çocuklarımızı anlamak ve bu davranışları çok geç olmadan değiştirmek için onlara yardımcı olmak çok önemli.

Bunun için yaramazlık konusunu ele alıyoruz: Çocuklar neden yaramazlık yapar? Bunu nereye kadar normal kabul etmek, ne zaman psikolog desteği almak gerekir, çocuğu cezalandırmak doğru mu? Çocuklarda yaramazlık sorunu ile ilgili merak ettiğimiz tüm konuları Psikolog Berna Akpınar açıklıyor…

Çocuklarda yaramazlığın nedenleri?

Çocuklarda yaramazlık yapma sebeplerinin başında ailenin davranışlarının tutarsız olmasıdır. Çocuğa istenilmeyen bir davranış yaptığında kızılır, fakat bunun çocuğun karakterinden dolayı olduğu düşünülür. Aslında çocuğun karakterinin oluşmasında ailenin çok büyük önemi vardır. Ailenin tutumu yanlış olduğu için, çocukta istenmeyen davranışlar görülür.

Yaramazlık dediğimiz bazı davranışlar, çocuğun saldırgan olduğu davranışlardır. Kırıp dökme, vurma, itme gibi davranışlar, çocuğun dışarıya yönelttiği saldırganlıktır. Bir de anne baba ve çocuk arasında güvensizlik sorunu, çocuğun saldırgan davranmasına yol açabilir. Çocuk küçükken, anne ve babayla güvenli bir bağlanma yaşayamamıştır, bu sorun gelişim dönemlerinde de ilerleyerek görülür.

Çalışan anne babalar, genelde çocuklarını kreşe gönderirler. Çocuklar ‘okula gelmek istemiyorum, yemek yemek istemiyorum’ gibi davranışlar sergilerler. Bundan dolayı özellikle anneler, çocuğa negatif ilgi göstermeye başlar. ‘Sen neden böyle yapıyorsun, beni üzüyorsun’ şeklinde gösterilen negatif ilgi, çocuk pozitif ilgiyi göremediği için almak istediği bir ilgi haline gelir. Negatif de olsa ilgi görmek için davranışını devam ettirir.

Hangi durumlarda çocuk daha yaramaz olabilir?

Anne ve babadan biri yanında değilse, uzak bir iş yerinde çalışıyorsa, yurt dışındaysa veya ebeveynlerden biri eve sürekli geç geldiği için çocuk onu çok fazla görmüyorsa yaramazlık yapabilir.

Ayrı olan ailelerde anneanne, babaanne gibi bazı yetişkinlerin olmamasının da çocukları kötü etkileyebilir. Çocuk kendini yalnız hisseder ve bunu da dışarıya karşı bir saldırı olarak ortaya çıkarabilir. Ya da tam tersi içeriye karşı saldırı olarak tırnak yeme, parmak emme gibi davranışlarla gösterebilir.

Özellikle boşanmış çiftlerde, çocuk ebeveyninden birini daha az gördüğü için ilgi çekmeye çalışarak yaramazlık yapar. Evde baskıcı tutum sergileyen ailelerde de çocuklar yaramazlık yapmaya daha meyilli olur.

Yaramazlık yapan çocukla nasıl konuşmak gerekir?

6 yaş üzeri çocuklarla büyük bir yetişkinmiş gibi konuşma, açıklama yapma şansınız var. Ama daha küçükken ne kadar açık anlatırsanız anlatın, çocuklar için bazı şeyler çok soyut kalır.

Bu durumda çocuklara hikayeler anlatmak iletişimi kolaylaştırır ve daha çabuk anlamalarını sağlar. Örneğin, yaramazlık yapan çocuk konulu bir hikaye uydurabilirsiniz. Bu hikayenin sonuçlarını da çocuğa anlatıp ona yaramazlık olarak kabul edilen davranışları yapmaması gerektiğini hikaye üzerinden ulaştırabilirsiniz. Hiçbir zaman onun yaptığı davranışı direkt olarak “Senin yaptığın bu davranış çok yanlış” şeklinde anlatmamalısınız. Hikayedeki çocuğun yaptıklarının sonucunda mutlu olmadığını göstererek çocuğunuza dolaylı yoldan anlatmak daha iyidir.

Çocuklar her şeyi anlar

Çocukların hiçbir şeyi anlamadığını düşünmek yanlış olur. Çocuklar her şeyi duyarlar ve unutmazlar. Onlara her şeyi net ve basit bir dille anlatmak, kafalarında soru işareti bırakmamak gerekir.

Çocuklarda yaramazlık nereye kadar normal kabul edilir?

Bizim yaramazlık olarak algıladığımız davranışlar aslında çocukların yaşlarının gereği gibi davranmalarından kaynaklanıyor. Onlar bir şeyleri keşfetmeye çalışıyorlar sürekli. Biz yetişkinlerin yaramazlık diye nitelendirdiği davranışlar, çocukların belirli yaş dönemleri için çok normaldir, kabul etmek gerekir.

4-6 yaş arası çocuklar toplumsal kuralları öğrenmeye, 6 yaşından sonra okula başlıyorlar. Bu dönemde yaramazlık dediğimiz davranışların azalmış olması gerekir. Eğer bu dönemde azalmazsa, yardıma başvurulabilir. Çocuk yaramazlığa devam ediyorsa, aslında ailenin sorunu vardır çocukla ve onun davranışlarıyla baş edemiyordur. Büyük ihtimalle tutarsız davranış sergiliyordur aile.

Yaramazlık yapan çocuğu cezalandırmak doğru mu?

Çocuğa hiçbir zaman ceza uygulanmaması gerekir. Ceza eğitimde negatif etken olduğu için, cezanın sonuçlarının da negatif olur.

Ebeveynlerin ‘Bunu yaptığın için şunu yapamayacaksın’ gibi çocuğa yaptığı davranışın sonrasında bir ceza uygulanacağı mesajı vermesi, olumlu bir sonuç yaratmaz. Öncesinde çocuğa yaptığının istenmeyen ve kötü davranışlar olduğu anlatılmalı. Örneğin, çocuk bir şeyi kırdığında bunu yaptığı için çok sevdiği programı izleyemeyeceğini önceden bilirse, seçimi kendisi yapacak ve programı izlemek istiyorsa bir şeyi kırmayacak. Davranışı yaptıktan sonra ceza vermek, hiçbir şey elde etmenizi sağlamaz.

Yaramazlığın yol açtığı ne gibi davranış bozuklukları vardır?

Çocuğun yaramazlık yapmasının arkasından psikolojik sorunlar gelebilir. Çocuk negatif ilgiden sonra bir haz arayışına girer, aslında yaramazlık ile ilgi çekse de haz duygusunun eksik kalabilir. Bu da bağlandığı ebeveynlerden birinin eksik olması ya da ev içinde bir şekilde kendini iyi hissetmemesinden kaynaklanabilir.

Parmak emme, tırnak yeme, mastürbasyon

İşte bu noktada çocukların en önemli haz noktası, 1 yaşına kadar normal sayılan, bazen 3 yaşına kadar devam eden, ancak daha ileriki yaşlarda sürmesinin sağlıksız olduğu parmak emme davranışıdır.

Çocuk tırnak yemeye hatta mastürbasyon yapmaya da başlayabilir. Çocuğun cinsel organını keşfettikten ve haz aldığını fark etmesinden sonra bunu devam ettirmesi, çocukta bir şeylerin eksik olduğunun, çocuğun bu eksikliği gidermeye çalıştığının bir göstergesidir. Buna özellikle anne babadan birinin olmaması ve özlem duygusu neden olabilir.

Yaramaz çocuğu psikologa götürmek gerekir mi?

4-6 yaştan sonra çocuğunuzda yaramazlık belirtileri devam ediyorsa kesinlikle uzmana başvurmalısınız. Uzman, önce çocuğunuzla birlikte sizi aile olarak dinleyecek, sonra sizinle ebeveynleri olarak ayrıca çalışacak, en son yine çocuğunuzla birlikte sizi dinleyecek ve çözüm üretmeye çalışacak.

Eğer aile çok tutarsızsa, çocuğu istediği gibi davranması konusunda serbest bırakıyorsa, ailenin tutumunu değiştirmesi istenir.

Bu durumda ailenin yapması gereken, gün içinde çocuğa neler yapacağını açık ve net şekilde anlatmaktır. Hangi davranışı yaptığında sonucunda ne olacağını çocuğa önceden söyleyerek, ona seçim hakkı tanıması gerekir. Böylece çocuk hem kararını verecek hem de sorumluluk alarak kendisini yetişkin gibi hissedecektir. Yaramaz davranışlarından bu sayede sıyrılması, takdir edildikçe yetişkin gibi davranması gözlenecektir.

Çocuk beslenmesinde 3 önemli kural


Okul çağı çocuklar büyüme ve gelişme döneminde olduklarından, günlük ortalama almaları gereken kalori miktarı ve alacakları besinlerin dengesi büyük bir önem taşıyor.

çocukFast food, tuz ve abur cuburu azaltın

Okul çağı çocuklar büyüme ve gelişme döneminde olduklarından, günlük ortalama almaları gereken kalori miktarı ve alacakları besinlerin dengesi büyük bir önem taşıyor. Çocukluk çağındaki beslenme yetersizliği ve dengesizliği ise çeşitli sağlık sorunlarına yol açabiliyor.

Acıbadem Kadıköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu Talak, çocuklara evde ve okulda iyi bir beslenme planı yapılmasının önemine değinirken, tuz alımı ve fast food tarzı beslenmenin kısıtlanmasını, abur cubur tüketilmesinin azaltılmasını öneriyor.

Çocukların yeterli ve dengeli beslenmesi için bütün yiyecek gruplarından, belirli miktarlarda yemesi gerekiyor. Günlük beslenme piramidinin şöyle dengelenmesinde yarar var:

– Günlük enerji ihtiyacının yüzde 55-60’ı karbonhidratlardan

– Yüzde 15-20’si proteinlerden

– Yüzde 30’u ise yağlardan (yemeklere ilave edilen yağların eşit miktarlarda karıştırılmış olarak, zeytinyağı, soya ve mısırözü gibi bitkisel yağlardan oluşturulması gerekiyor)

Çocuklarda Omega 3 ve Omega 6 gibi yağ asitleri, çocuklarda göz ve beyin gelişimini, bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesini ve kalp-damar hastalıkları riskinin azalmasını sağlıyor. Bunun için çocukların lahana, brokoli, karnabahar, semizotu ve tüm yeşil yapraklı sebzelerle, balık, ceviz, fındık, badem gibi yiyecekleri diğer besinlerle birlikte düzenli tüketmeleri gerekiyor. Anneler çocuklarının günde ne kadar kalori tüketmeleri gerektiğini merak ediyor. Şengül Sangu Talak, çocukların harcadıkları günlük enerji miktarlarının fiziksel aktivitelerine göre değişeceğini söylüyor.

Günlük kalori miktarları şöyle değişiyor:

– Dört-altı yaş grubu çocuklarda ortalama 1800 kalori kcal/gün

– 9 – 12 yaş erkek çocuklarında 2100 kcal/gün

– Kız çocuklarında ise 1700 kcal/gün

Çocuğun günlük enerji ihtiyacının, düzgün öğünler şeklinde ve her besin grubundan belirli miktarlardan bir arada yedirilmek koşuluyla sağlanmasının mümkün olduğuna değinen Şengül Sangu Talak şunları söylüyor:

“Tek tip gıda alımı zararlıdır. Günde bir yumurta, bir-iki kibrit kutusu kadar peynir, iki-üç köfte, 500 mililitre süt veya yoğurt, iki porsiyon sebze, iki-üç porsiyon meyve, 10–12 porsiyon ekmek veya grubundan (1 porsiyon ekmek yerine, iki yemek kaşığı pilav, makarna, bulgur yenilebilir. Bir kase çorba, bir dilim börek tüketilebilir) gıdaların alınması sayesinde, günlük öğünde tüketilmesi gereken besin grupları dengelenmiş oluyor.”

KAHVALTIYI ATLAMAK, ABUR CUBURU SEVDİRİYOR

Anneler okul döneminde çocuklarının beslenmesi konusunda, evde kurdukları düzen ve okul kantinlerindeki sağlıksız gıdaların tüketilmesi sorunu arasında sıkışıp kalıyor. Şengül Sangu Talak, okul çağı çocuklarının sağlıklı beslenmeleri konusunda şu önerilerde bulunuyor:

 Okul kantinlerinde satılan cips, şekerleme, çikolata, bisküvi, poğaça, kek gibi gıdaların esas yemek yerine ve çok miktarlarda yenilmesini engelleyin.

 Bu nedenle çocuğunuza verdiğiniz cep harçlığını bu yanlış seçimlerden bolca yapmasına engel olacak şekilde ayarlayın.

 Beslenmesinde, meyve, ayran, süt, kuru üzüm, kuru kayısı, fındık, ceviz gibi yararlı, vitamin, protein ve kalsiyum içeriği yüksek yiyecekler bulundurun.

 Kahvaltı, bu yaş grubu için günün en önemli öğünüdür. Uzun süren açlıktan sonra enerji ihtiyacının karşılanmasında, vücut için gerekli besin öğelerinin günün ilk saatlerinde vücudun en fazla ihtiyaç duyduğu dönemde vücuda dengeli bir şekilde alınmasında, kan şekeri düzeylerinin dengelenmesinde, böylece dikkatin derse yoğunlaşmasında, güne daha dinamik başlamalarının sağlanmasında etkili olduğundan kahvaltının yapılmasına çocuklarınızı özendirin.

 Tüm bunlardan dolayı; çocuğun enerji deposunu dolduracak, proteinden zengin gıdaları tercih edin.

 Sürülebilen çikolata, bal, reçel gibi tatlılar yerine kan yapıcı ve kemik gelişimi için kalsiyum içeren pekmeze kahvaltıda yer verin.

 Genellikle hafta sonu tüketilen yumurta sayıca gerektiğinden az yenir. Oysa yumurta yüzde yüz emilebilen en kaliteli protein kaynağıdır ve kan yapıcıdır. Yanında çay içilmesi demir emilimini engeller, ayrıca çok fazla kaynatılması da besin değerini düşürür.

 Kahvaltılara az miktarda ilave edilen domates, salatalık, maydanoz gibi vitamin ve posa içeren sebzeler iştah açıcı ve barsak çalıştırıcıdır. Kahvaltıda sadece ve sürekli mısır gevreği+süt alımı belki pratiktir ama sakıncalıdır.

 Okulda verilen alternatifler sağlıklı beslenme alışkanlığının kazandırılmasına yönelik olarak seçilmelidir. Okul kantinlerinde taze meyve satılabilir, dengeli hazırlanmış sossuz sandviçler verilebilir. Ayrıca okulda hazırlanan alternatiflerin hazırlama koşullarının hijyenik olması bu çağ çocukların sağlığı için ayrı önem taşımaktadır.

KAHVALTI ALTERNATİFLERİ

Birinci alternatif:

Mısır veya yulaf gevreği, kuru üzüm veya 2-3 kuru kayısı, 6-8 adet fındık kırığı veya 2 ceviz

1 kivi veya 1/2 muz, süt veya yoğurt.

İkinci alternatif:

1–2 dilim ekmek, 1 tatlı kaşığı pekmez veya bal, 1 yumurta, 1bardak taze meyve suyu

Üçüncü alternatif:

Kaşarlı tost, 5 adet zeytin, 1 bardak süt, domates

Dördüncü alternatif:

Omlet, bir bardak taze meyve suyu, 1-2 dilim ekmek, 1 tatlı kaşığı pekmez veya reçel veya marmelat

Beşinci alternatif:

1 Su bardağı süt, 1 muz, cevizli meyveli kek

ARA ÖĞÜN ALTERNATİFLERİ

1. 1 elma +5 bisküvi

2. Meyve suyu +poğaça

3. Süt + kek

4. Kuru kayısı+1 avuç fındık

5. 1 meyve+ ceviz

Müziğin çocuk gelişimine etkisi


Çocuğunuzu müzik dinlemeye, şarkı söylemeye, üç yaşından itibaren müziği öğrenmeye teşvik edin. Çünkü müzik hem eğitiyor hem geliştiriyor.

müzik

Kendimizi kötü hissettiğimiz zamanlarda terapi, yorgunluğumuzu alan dinlenme aracı, özel zamanlarda eğlenme yolu olan müzik; çocuklar için de eğitici ve geliştirici özelliğe sahip.

Çocukların kendilerini ifade etme ve iletişim kurabilme yeteneklerini geliştirdiği için, mutlaka okul öncesi dönemde çocuklara müzik eğitimi verilmeli.

Çocuklara evde de müzik dinletmek çok yararlı. Ancak ne tür müzik dinlettiğiniz de önemli. Uzmanlar klasik müzik ve çocuk şarkılarına ağırlık verilmesi gerektiği, asla arabesk gibi müzik türlerinin çocuğa dinletilmemesi gerektiği konusunda birleşiyorlar.

İşte, müziğin çocuğa kazandırdığı yetenekler…

Dinleme alışkanlığı

Üç yaşından sonra çocuklarda oturarak dinleme eğilimi başladığı için bu dönemde müzik eğitimi vermek, dinleme ve sessiz kalma alışkanlığı kazandırıyor.

Sosyalleşme

Müzik eğitimi, özellikle grupla birlikte şarkı söylemek, çocuğun sosyalleşmesini sağladığı gibi ona sesini kullanmayı ve denetlemeyi keşfetmesini, uyum becerisini geliştirmeyi öğretiyor. Bir enstrüman çalması da ritim-melodi duygusunun gelişmesinde etkili oluyor.

Disiplin ve özgüven

Uzmanlar, yaptıkları çalışmalar sonucunda, piyano eğitiminin çocukların disiplin, adaptasyon, rahatlama yeteneği, özgüven, sorumluluk, kişisel düşünce gibi kişilik özelliklerinin gelişiminde etkili olduğunu bulmuşlar.

Akciğer gelişimi

Şarkı söylerken solunum kontrolü ve akciğer gelişimi oluştuğu gibi enstrümanla çalışma, hem büyük ve küçük kasların gelişimini hem de çocuğun psiko-motor (zihin-kas uyumu) gelişimini olumlu etkiliyor.

Dil gelişimi

Müzik, çocuğun dil gelişiminde çok önemli rol oynuyor. Dil, okul öncesi dönemde geliştiği için, bu dönemde şarkılar ve tekerlemeler söylemek, çocuk 6 yaşından sonra okula başladığında yazma öğrenimini kolaylaştırıyor.

Beynin erken gelişimi

Müzik ve çocuk gelişimi üzerine yapılan çalışmalar, müzik ile beynin erken gelişimi arasında önemli bir bağlantı olduğunu ortaya koyuyor. Erken müzik eğitimi, özellikle de piyano dersleri, çocukların beyinlerindeki işlem merkezlerini geliştiriyor.

Konsantrasyon becerisi

Çocukta konsantrasyonu sağlamanın en iyi yollarından biri, kuşkusuz müzik eğitimi. Çünkü müzik kendi iç disiplini dolayısıyla, ciddi bir dikkat yoğunluğunu gerektiriyor. Müzikle gelişen konsantre olabilme becerisi, tabii ki çocuğun yaşamındaki diğer alanlara da olumlu yansıyor.

Çocuklar kirlenerek öğrenir


18ay_oyunÇocuklar her yaşta farklı gelişimsel özellikler gösterirler. Bu değişiklikler vücudun farklı yerlerinde, farklı hızlarda ve değişik yaşlarda gerçekleşmektedir. Bu doğrultuda çocukların hangi yaşlarda hangi gelişim özelliklerini gösterdiğinin bilinmesi gerekmektedir. Hayatın ilk 2 yılında çok hızlı bir büyüme söz konusudur. Fiziksel büyümelerinin yanı sıra motor gelişimleri de bu dönemde son derece hızlıdır. 3–4 yaş çocukları kendi bedenlerini tanımaya başlarlar ve hareket yeteneklerini de anlamaya başlarlar. Bu dönem çocukların çıraklık dönemi dediğimiz bir dönemdir. Vücut acemiliği yaşarlar. Beceri gelişimi yavaş yavaş ilerlediği için çocuklar kırarak, bozarak, kirleterek, dağıtarak öğrenirler. Zaten kırmak bozmak dağıtmak da gelişimlerinin bir parçasıdır. Başta hiç bir yaptıkları mükemmel olmaz çünkü organizasyon becerileri de tam anlamıyla gelişmemiştir. 3–4 yaş, çocuğa bunları öğretmek için uygun bir zamandır. Fakat dağıtırken toplamayı bozdukları bir şeyi onarmayı ya da onarmak gerektiğini de öğretmek kendi kişilik gelişimleri için yararlı olacaktır.

Oyun oynamanın çocuk gelişiminde sayısız etkileri vardır. Oyun yoluyla çocuk; en güçlü ve doğal dürtülerinden biri olan saldırganlık dürtüsünü boşaltma olanağı bulur, dikkatini bir noktaya toplamayı ve becerilerini organize etmeyi kavrayarak, kendisini ifade etmeyi, sözlü olarak ifade edilenleri anlamayı öğrenir. Oyun çocuğa yeni sözcükler kazandırır; sorumluluk almayı, işbirliği yapmayı ve paylaşmayı öğretir. Oyun sırasındaki aktivite çocuktaki kas gelişimini hızlandırır ve güçlendirir. Oyunu paylaştığı arkadaşlarıyla yaşadıkları, toplu yaşam için gerekli olan kuralları benimsemesini hızlandırır. Böylece çocuk farklı sosyal rolleri deneme, duygularını dışa vurma olanağını bulur ve başka nesneler ya da insanlarla ilişkilerini inceler. Çocuk, düşünmeyi ve kendi başına karar vermeyi öğrenir, hayal gücünü, becerilerini ve yaratıcılığını geliştirerek kendini tanır.

Sokak oyunları, çocuğun bolca açık havada koşması, hareket etmesi anlamına gelir ki fiziksel gelişimine bu durumun katkısı büyüktür. Üstelik böylece çocuk doğaya da yakınlaşır. Açık hava oyunlarında çocuğun gürültü yapmaması gibi bir sınırlama olmadığından çocuk özgürce sesini, bedenini kullanabilecek, bu da onun farklı deneyimler kazanmasını sağlayacaktır. Ayrıca çocuk böylece enerjisini de dışa vurmuş olur. Sokak oyunları çocuğun sosyal ve duygusal gelişimine de katkı sağlar. Bu oyunlar içinde çocuklar belirli kurallara göre hareket etmek ve grup içinde hem kendi duruşlarını belirlemek hem de arkadaşlarına göre davranış geliştirmek durumunda kalırlar. Bu da onların sosyal becerilerini geliştirir.

Günümüzde çocukların yaşamında oyun oynamanın yerini televizyon seyretme ve bilgisayar oyunları almaktadır. Bunlar çocuğun göz önünde olması nedeniyle çoğu kez aileler tarafından da tercih edilmektedir. Böylece çocuk sokağa çıkmamakta, evde oturarak daha güvenli bir ortamda bulunmaktadır. Ancak bu durum çocuğun sosyal iletişimini azaltmaktadır. Paylaşma duygusunu ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca çocuğu fiziksel olarak pasif hale getirmektedir. Bundan da öte sürekli oturmakta olan çocuk sıkıldığı için sürekli yemek ihtiyacı hissetmektedir. Hareket etmeyen ve sürekli yiyen çocuk şişmanlamaktadır. Bu nedenle de günümüzde şişman çocuk sayısı hızla artmakta ve bu çocukların erken yaşlarda şeker hastalığı, hipertansiyon gibi çok önemli sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır. Böylece çocuğun hem fiziksek hem de ruhsal sağlığında bozukluklar ortaya çıkmaktadır. Ebeveynler çocuğun aktivitesinin azaldığını düşünerek çocuklarını yüzme, tenis kursları gibi spor aktivite eğitimlerine göndermektedirler. Bunlar sokakta oynamanın çocuğa sağladığı yaraları vermemekte, çocuk yine koruma altında ve paylaşmadan yaşamını sürdürmektedir. Ayrıca yaptığı aktivite de haftalık 2–3 saatle sınırlı kalmakta ve sağlık açısından da katkı sağlayamamaktadır. Bu nedenle ebeveynlerin, çocukların bilgisayar ve televizyon kullanımlarını dengeleyebilmeleri için sınırlar koymaları ve bu sınırları hayata geçirmeleri gerekir.

Son 25 yılda ergenlerde dikkat eksikliği, davranış bozuklukları, duygu durum bozukluklarında ciddi bir artış olduğuna dikkat çekilmektedir. Bunun nedeni çocukların zamanlarının büyük bölümünü yetişkin gözetimi altında geçirmeleridir ve özgürce hareket edememektedirler.

Ailelerin çocuklarını özellikle oynatmamalarının nedenlerinden biri de çocuğun kendinin kirlenmesini veya etrafı kirletmesini önlemektir. Çocuklar hayatı yani çevrelerindeki her şeyi tanımak isterler. Gerekirse bir pikniğe gidildiğinde özgürce koşup oynayacak, gerekse evde kendi yemeğini yerken etrafa döküp saçacak gerekse de resim yaparken bütün eli yüzü boya olacaktır. Bütün bunlar çocuğun hayata alışması, etrafını tanıması için yapması gereken unsurlardır. Beceri gelişimi henüz tamamlanmadığı için de yaptığı her türlü işte mutlaka kirlenecektir. Kirlendikçe öğrenecektir. Çocuk kirlenecek diye ona fırsat verilmediği takdirde gereksinim duyduğu gelişmelerden geri kalması kaçınılmaz olacaktır. Çocuğun gelişimini en iyi şekilde tamamlayabilmesi için ona her türlü fırsatın verilmesi gerekmektedir.

Anne babalar çocuklarını sürekli temiz görmek isterler. Çocukların temizliği annelerin en hassas olduğu konulardan biridir. Sadece kendilerinin temizliğinin yanı sıra giydikleri kıyafetlerin oynadıkları oyuncakların dokundukların yerlerin bile tertemiz olmasını isterler. Anneler bunu isterken çocuklarının sağlığını korumak için bunun böyle olması gerektiğini savunurlar. Ancak bu çevrenin kirlenmesinden hoşlanmaya annelerin bir savunma mekanizması olabilir. Çünkü anneler çocuklarını temiz ve çevreyi temiz tutabilirler. Ancak onların oyunlarını engelleyerek kendinin ve çevrenin kirlenmesini engellememelidirler. Çünkü çocuk ve etraf yeniden temizlenebilir. Ayrıca çocukları sürekli temiz tutmak yerine onlara temizlenmeyi öğretmek daha doğrudur. Çünkü kirlenmeden bir hayat öğrenilemez.

Çocuk oyun çocuğu (4–6 yaş) dönemine geldiğinde sokakta oynamalı, kirlenmeyi bilmeli, kendini temizlemesini, zamanla kirlenmemeyi öğrenmelidir. Daha önceden kendini ve etrafını temizlemeyi öğrenen çocuk sokağa çıktığında da zamanla çevreyi de temizlemeyi hatta kirletmemeyi öğrenecektir. Kirlenmeyen çocuk, sadece sosyal ve beceri yönünden zayıf kalmayacak aynı zamanda mikroorganizmalarla az karşılaştığı için bağışıklık sistemi tam gelişemeyecek ve farklı ortamlara çıkmak zorunda olduğunda çeşitli hastalıklara maruz kalacaktır. Ayrıca günümüzde mikroorganizmalarla fazla karşılaşmayan çocuklarda organizma kendi kendine savaş açmakta ve şeker hastalıkları, hormon hastalıkları ve alerjik hastalıklar sıklığında büyük bir artış görülmektedir.

Çocuklar etrafı kirleterek öğrenmelidir fakat bunun bir sınırı olmalıdır. Anne baba her koşulda çocuğa kural koymalı ve bu koyduğu kuralların arkasında durmalıdır. Ayrıca bu sınırında çocuğa açıklanması gereklidir. Aynı zamanda etraf da kirlendiyse onu toparlanması gerektiği çocuğa anlatılmalı ve gösterilmelidir. Bunları yaparken ebeveynlerin son derece sabırlı olmaları gereklidir. Çocuğa kural koyulurken ve yapacakları anlatılırken ona asla kızmamaları gerekmektedir.

Sonuç olarak; çocukların ruh ve beden sağlığı iyi ve becerikli bir erişkin olmasını istiyorsak onların evde ve sokakta oyun oynamasını sağlamamız gereklidir. Oyun konusunda onları engellemek yerine onlara yapması gerekenleri öğretmek, sadece kişiyi geliştirmek açısından değil aynı zamanda iyi bir toplum yaratmak içinde önemlidir.

Prof. Dr. Betül Ersoy