Panik Atak ve Hamilelik


Kadınlar fiziksel özelliklerinden dolayı duygusal anlamda daha duyarlı, korkulara ve hastalıklara karşı daha dirençsizdirler. Bir de günümüz koşullarının eklenmesi, kadınlarda bazı psikolojik rahatsızlıklara neden olmaktadır.

 

Bu rahatsızlıklardan en çok karşılaşılanı panik ataktır. Özellikle genç kadınlarda daha sık görülen bu rahatsızlık, hormonların da değişimiyle hamilelik döneminde sorun yaratmaktadır.

 

Hamilelik dönemi kimi anne adayları için sorunsuz geçer, kimileri için bir takım rahatsızlıkları beraberinde getirir. Özellikle de fizyolojik ve psikolojik değişimlerin yaşandığı bu dönemde, daha karamsar ve sinirli olabilen kadınlar duygusallığı da en üst seviyede yaşamaktadırlar. Hamilelikte genetik yatkınlıkla ortaya çıkabilecek nadir hastalıklardan biri de panik ataktır.

 

Panik atak; ansızın ortaya çıkan yoğun kaygı, bunaltı, korku ve sıkıntı karışımı nöbetlerdir. Bu rahatsızlık, ruhsal kaynaklı olan ve kendini oldukça güçlü bedensel belirtilerle gösterebilen bir kaygı bozukluğudur. Dolayısıyla hamilelik döneminde, anne ve bebek için de tehlikleli zeminler oluşturabilir.

 

Hamilelik döneminde ve doğum sonrasında hem fiziksel hem de ruhsal hastalıklar mutlaka yaşanmaktadır. Genetik yatkınlık varsa ve çevredeki yaşananların yoğun etkisine de bağlı olarak anne adaylarında, depresyon, panik bozukluk, şizofrenik belirtiler gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Bu her iki dönemde yaşanan stres, ekonomik zorluklar, iş ve aile içi problemler anneyi ve bebeği olumsuz etkiler. Bebeğin verdiği sorumluluk ve bebeğine bakamama kaygısıyla anne biraz daha fazla duygusal rahatsızlık içine girer. Bunların yaşanmasıyla birlikte iş daha kötüye de giderek; insanlara anlaşamama, toplum içine çıkamama, boşanma durumları, aile içi tartışmalar, uyuyamama ve beslenme bozuklukları gündeme gelir. Bebeğin ve annenin gelişimi bunlardan son derece etkilenir. Hamileliğin düşük ya da erken doğum gibi durumlarla sonlanması söz konusu olabilir.

 

Panik atak yaşayanlar, evlerinden çıkamaya korkarlar ama yanlız da kalamazlar. Çarşıya pazara gidemez, köprüden ve tünelden geçemez, kapalı küçük yerlerde kalamazlar. Hastaneye yakın evlerde otururlar ve kalabalıktan kaçarlar. Sürekli ölüm, aklını ve kontrolünü kaybetme, kalp krizi geçirme, felç olma ve çıldırma korkusuyla yaşarlar. Akıllarında sürekli bu düşünceler olduğu için de işlerini güçlerini ve kendilerini ihmâl ederler. Panik atak yaşayan kişiler bu ataklar toplum içinde de ortaya çıkabileceğinden toplumdan kaçma eğilimi gösterirler.

 

Panik atak belirtileri:

 

-Kalp atımlarında artış, çarpıntı

-Terleme

-Bulantı ve kusma

-Nefes darlığı

-Boğulma hissi

-Vücutta titreme ve sarsılma

-Soluğun kesilmesi

-Baş dönmesi ve bayılma hissi

-Karında ağrı

-Üşüme ve ürperme

-Ateş basması

-Uyuşma ya da karıncalanma hissi

-Göğüs ağrısı

 

Bunlar hamileliğin ya da fiziksel hastalıkların da belirtileri olabileceğinden, hasta ilkönce genel bir sağlık kontrolünden geçmeli daha sonra panik atak tanısı konmalıdır. Eğer ortada yaşanan bir panik atak durumu varsa, anne adayına eleştrilerde bulunmak en kötü şeydir. Bu durumu daha da tetikleyebilir. Doktorun yaptığı muayene, tetkikler ve tecrübesi sonucunda, hasta için en uygun ilaçlar seçilir. Bir ilaç her hasta da aynı sonucu vermeyebilir. Tedavi sadece ilaçtan ibaret değildir. Hastalığın kökenini araştırmak da gerekir. Kişilik analizi yapılır, çocukluk dönemi, bilinçaltı ile ilgili bilgiler elde edilmeye çalışılır. Stres faktörü araştırılır. İnsanlarla iletişim, etkileşim sorunları incelenir. Bireysel psikoterapi ile hasta takibe alınır.

 

Hasta ve doktor arasında çok iyi bir iletişim olmalıdır. Hasta doktoruna rahatsızlık anında her an ulaşmalıdır. Tedavide kullanılan ana ilaçlar antidepresanlardır. Yardımcı olarak; sakinleştiriciler, yatıştırıcılar, bedensel belirtileri önleyen ilaçlar kullanılır. Bu tip ilaçlar mutlaka hamilelikte doktor kontrolünde kullanılmalıdır. Genellikle kadın doğum doktorları ile işbirliği içinde tedavi yöntemine gidilir. Annenin panik atak yaşamasındansa, daha hafif ilaçlar kullanılması ya da psikoterapi ile tedaviye gidilmesi uygulanan ilk seçeneklerdir.

 

İlaç ve terapi ile tedavi dışında, hasta gündelik hayatta daha rahat ve sakin günler geçirmelidir. Bunun için de; yürüyüş yapmak, sakin aile filmleri izlemek, hafif ve düzenli beslenmek, bebek ya da doğum ile ilgili kurslara gitmek, gevşeme egzersizleri yapmak, duş almak, yüzmek, arkadaş ziyaretlerinde bulunmak, problemleri kulak ardı etmek, bebek mağazalarını dolaşmak ve en önemlisi iyi bir anne olabileceğinizi sürekli kendinize hatırlatmak panik ataktan uzaklaşmak için önemli bir adımlardır.

 

Panik atak, her bireyin karşılaşacağı bir durum olduğundan, bu tip rahatsızlıklarda duyarlı olmak önemlidir. Ön yargıda bulunmadan, destek vermek, sakin olmak ve anlayışlı davranmak, hasta üzerinde daha fazla olumlu etki sağlar. Panik atak geçiren kişiye bunun 10 dakika ile 20 dakika arasında geçeceğini söylemek, bunun yüzünden herhangi bir şey olmayacağını, sakinleşmesi gerektiğini söylemek ve nefes egzersizi yapmasını sağlamak çok yerinde ve rahatlatıcı bir davranış olacaktır.

 

Yenidoğan bebek ne zaman yıkanır


Yeni doğan bebeğin hemen yıkanması doğru değildir.

Yeni doğan bebek yetişkin gibi banyo yaptırılmaz. İç dünyadan dış dünyaya gelen bebeğin banyosu hassaslıklarla doludur. Uzmanlar, bebeğin doğumdan en az 12 saat sonra yıkanmasını tavsiye etmektedirler. Bu kadar beklenmeyecekse bebeğin ıslak ve yumuşak bir bezle silinmesi doğru olan bir davranıştır. Normal bir banyo ise ancak göbeği düştükten sonra yaptırılmalıdır. Yeni doğan bebeği banyo yaptırılmadan önce bir ön hazırlık yapılmalıdır. Bebeklerin yıkanması bebek için faydalıdır. Bebeğin yıkanması bebeği mikroplardan temizleyeceği için bebekte pişik ve benzeri hastalıklar oluşmaz. Bebeğin cildi nefes alacağından rahat bir uyku çeker. Tam bir banyo, doğumdan sonraki 2 veya 3’üncü güne bırakılabilir. Bunu izleyen günlerde bebek her gün ya da günaşırı yıkanabilir.

 

ADIM ADIM YENİ DOĞAN BEBEK NE ZAMAN YIKANIR?

 

Tam bir banyoda bebek için şu hususlara dikkat edilmelidir;

 

* Su yaklaşık olarak 37- 38 derecede olmalıdır. Bunu ölçmenin kolay yolu banyo suyunun dirseklerinizi yakmamasıdır. Bebeğin bulunduğu odanın da sıcak olması gerekmektedir.

* Bebek aç iken banyo yaptırılmamalıdır. Tok karına yaptırılan banyo kusmalara neden olabilir.

* Bebeği yıkarken diğer bir yardım almakta fayda vardır.

* Suyun kaynatılıp soğumuş olması enfeksiyon riskini azaltır.

* Göbek düşmemişse su değdirmemeye özen gösterilmelidir. Su, göbeğin iltihaplanmasına neden olabilir.

* Banyoda sabun kullanılacağı için ellerinizden bebeğin kaymamasına dikkat etmelisiniz. Sabun veya şampuan bebek için üretilen olanlar tercih edilmelidir. * * Bebek yağı bebek için rahatlatıcı olarak kullanılabilir.

* Bebek tercihe göre günaşırı veya her gün banyo yaptırılabilir.

* Banyoda bebeğin kulağına su kaçırılmamaya dikkat edilmelidir. Bebeğin başına su dökülürken yüz aşağıya doğru tutulmalıdır. Su dökülürken kulakların kapatılmasında fayda vardır. Kulağa su kaçması bebeği huzursuz edebilir.

* Bebeğin leğen ya da küvet içinde kaymasını engellemek için altına bir bez koymak akıllıca olacaktır. Küvetinde 10 cm.’ den fazla doldurmamak olası tehlikelerden uzak durmanıza yardımcı olacaktır.

* Bebeğin ilk banyo tecrübesi iyi izlenim bırakmalıdır. Bu, sonraki banyolar için bir yatırımdır. Bu nedenle bebeğin banyodan korkmaması gerekir. Şayet geç kalınmışsa, bebek banyodan korkuyorsa bir süreliğine anne ile beraber banyo yaptırılabilir. Bu davranış, annenin verdiği güvenle birlikte banyonun güvenli bir şeklide geçmesini sağlar.

* Bebeğinizi küvetin başında yalnız başına bırakmayın. Bu riski kesinlikle almayın. Yoksa ömür boyu vicdanınızın rahatsız olacağı geri dönüşümü mümkün olmayan olaylarla karşılaşabilirsiniz.

* Bebek kıyafetlerini banyodan önce hazırlayın. Sonradan hazırlanması bebeğinizin üşütmesine neden olabilir.

* Bebek eğer altını kirletmişse altını temizledikten sonra küvete sokulmalıdır.

Ulaşılması zor olan ve kir tutan yerleri özenle temizleyin. Örneğin kulak arkaları, boyun altı, parmak araları ve bacak araları gibi.

* Erkek bebeklerde sünnet derisini biraz geri çekerek yıkayın. Deri altında kalan krem veya idrar kalıntıları bebeğinizin enfeksiyon kapmasına neden olabilir.

* Banyo bitiminde yumuşak bir bez ya da havlu ile kurulayın. Kulaklarının suyunu almak için kulak pamuğu kullanabilirsiniz. Ama çok dikkatli olmalısınız, çok derine kaçırmamalısınız.

 

Hamilelikte sigara içmenin en önemli 10 zararı!


Küresel bir sorun olan sigara tüketimi ve buna bağlı hastalıklar dünyada önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Sigara bağımlılığı olan kadınların %50 -70’i, hamilelikleri esnasında sigara kullanımını sürdürüyorlar.

Kadıköy Şifa Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Yasemin Yakut hamilelikte sigara içmenin bebeğe en önemli 10 zararını derledi.

Hamilelikte sigara tüketimi bebek ve hamilelik üzerine son derece olumsuz etkilere sebep olur. Sigaranın içerdiği zift, nikotin, karbon monoksit ve diğer zehirli birçok madde üst solunum yollarına, buradan bronşlara ve kana geçer, böylece de solunum sistemi, kalp ve damarlar olmak üzere vücudun tüm organ sistemlerine zarar verir.

Hamilelik esnasında göbek kordonu yoluyla anne-bebek kanı alışveriş halindedir. Annenin sigara ile aldığı tüm zehirli maddeler bu alışverişte bebeğe direkt geçer.

Nikotin kuvvetli bir damar büzücü ajandır. Rahme giden kan akımını azaltır. Karbon monoksit hücrelere zarar vererek gelişme geriliğine neden olabilir, ayrıca kanın oksijen taşıma yeteneğini azaltır. Anne kanında oksijen azalınca bebeğe giden oksijen miktarı ve diğer besin maddeleri de azalır.

Sigaranın bebek üzerindeki bu olumsuz etkilerini 10 başlıkta toplarsak:

1. Erken doğum eylemine neden olur. Zamanında gebelik haftası 38 – 40 hafta olarak kabul edilir. 38 haftadan çok daha önce doğumun gerçekleşmesine neden olur.

2. Erken membran rüptürü: Doğum eylemi esnasında açılması gereken su kesesinin olması gereken zamandan çok önce açılması, bebeğin gelişimini tamamlamadan doğum yoluna girmesine neden olur.

3. İntrauterin gelişme geriliği: Sigara bebeğe giden kandaki oksijen ve besin maddelerinde azalmaya neden olur ve anne karnında bebeğin gelişiminin geri kalmasına seebep olur.

4. İntrauerin exitus: Bebeğin anne rahminde ani ölmesidir.

5. Preaklampsi: Tansiyon yükselmesi, idrarda protein çıkması, vücutta aşırı ödem, görme bulanıklığı ile giden gebelik zehirlenmesi tablosudur. Anne ve bebek hayatı için risk söz konusudur.

6. Hipertansiyon: Nikotinin damar büzücü, daraltıcı etkisi ile gebedeki tansiyon yükselmesidir. Bu durumda bebeğin beslenmesi üzerine olumsuz etki yapacaktır.

7. Dekolman plasenta: Plasentanın erken ayrılmasıdır. Normal şartlarda doğum eylemi esnasında bebeğin doğumunu takiben plasenta ayrılır. Dekolman plasentada ise bebek anne rahminde iken plasentanın zamansız ayrılması ve tehlikeli boyutlarda kanamanın olmasıdır.

8. Respiratuar distres sendromu: Doğum sonrası bebeğin solunum sıkıntısı olmasıdır. Prematüre dediğimiz erken doğan bebeklerde akciğerlerin gelişmemesi sonucu ölümcül olabilen solunum sıkıntısı sigara içilen gebeliklerde daha sık gözlenmektedir.

9. Süt miktarının azalması: Lohusalık döneminde süt miktarının azalmasına neden olmaktadır.

10. Yine lohusalık döneminde sütün C vitamini seviyesinde ve besleyici etkisinin azalmasında rol oynamaktadır.

Ağlayan Bebeği Susturan 5S Kuralı


ABD’li ünlü Çocuk Doktoru Harvey Karp’ın uygulaması çok kolay yöntemiyle 5 dakika dolmadan bebeğiniz sakinleşiyor. Madonna ve Michelle Pfeiffer gibi ünlülerin çocuklarının doktoru,Harvey Karp “Mahallenin en mutlu bebeği” ve “Mahallenin en mutlu çocuğu” adlı kitaplarıyla tanınıyor ve mutlu bebek ve çocuk yetiştirme konusunda Amerikalı anne ve babalara çözümler sunuyor.

Ailelerin yanlış bildikleri

1- “Bebek ağlarsa gazı vardır”: Oysa bebekler sadece gazı olduğu için ağlamaz, ilgi istedikleri için de ağlar. Uykuda oldukları sürenin dışında sürekli kucaklanmak, sevilmek ister. Bazen istediklerini yapsanız da, gazları olmasa da ağlarlar.

2- “Bebeğin ağlaması ciğerlerine iyi gelir”: Ağlaması bebeği ancak yorar. Bebek açsa, zayıfsa, güçsüz düşmüşse ve yorgunsa ciğerleri de güçlü olamaz.

3- “Bebek sessizliği sever”: Tam aksine gürültüyü sever. Çünkü bebek anne rahmindeyken 24 saat boyunca adeta bir elektrik süpürgesinin çalışmasına benzeyen gürültülerle yaşar. Durum böyleyken bebek doğunca siz onu sessiz bir odaya koyarsanız, bebek yalnızlık duygusu hisseder. Bunun sonucunda da ağlamaya başlar. Bazı bebeklerin saç kurutma makinesinin sesini duyup susması, bebeklerin aslında gürültüyü sevdiklerinin bir örneği.

1- Swaddling – Kundak yapmak: Eskiden yaptığımız şekilde, kollarını bacaklarını sıkı sıkı saracak şekilde kundaklamadan bahsetmiyoruz. Bebeğinizi önce büyükçe ve tülbente benzeyen yumuşak dokulu, bebeği sıkıntıya sokmayacak bir kundağa sarın. Kolları vücudunun iki yanında sabitlenmeli. Ancak ayaklar gevşek sarılacak. 5 aylık olana kadar bu şekilde uyutun. Ayrıca, mutlaka uyuduğu odada ‘beyaz gürültü’ dediğimiz ses olsun.

2- Side/Stomach Position – Bebeği yana çevirmek: Bebeğinizi kucağınızda sağa doğru yatırarak yüzü aşağıya bakacak şekilde tutun.

3- Shushing – ‘Şşşşşşşşşşt’ demek: Kulağına yüksek sesle ‘şşşşşşşşşşt’ deyin. Bu ses, ona anne karnındaki gürültülü ortamını hatırlatır.

4- Swinging (and jiggling) – Hafifçe sallamak: Başını jöle gibi elinizin altında hafifçe, çok sarsmadan sallayın. Bu eylem ona anne karnındaki hareketli ortamı hatırlatır.

5- Sucking – Emmesini sağlamak: Emzik kullanın.

Bebek susmadığında bütün bu saydıklarımızı sırayla uygulayın. Böylece size güvenmeyi öğreniyor ve kendilerini güvende hissediyorlar. Bu dönemdeki çocukların tıpkı mağara adamlarına benzeyen, ilkel ve medeniyetten uzak davranışlar sergilediğini, ancak anne babaların bu terimi kullandığı için alınmamaları gerektiğine dikkati çeken Dr. Carp, mağara adamı tekniklerini anne ve babalara şöyle anlattı: “Sekiz ay-5 yaş arası çocuklar basit düşünerek olaylara çözüm bulurlar. Ben onları bu nedenle “evcilleşmemiş mağara adamına” benzetiyorum. Bu yaş grubu çocuklarına “TRAFİK IŞIKLARI” yöntemi ile yaklaşmak en doğrusudur. İyi davrandıklarında YEŞİL ışık, sinir bozucu davrandıklarında SARI ışık, kesinlikle yapmamaları gereken davranışlar sergilediklerinde ise KIRMIZI ışık yakmalıyız. Onları eğitmek için bağırmak çağırmak iyi bir yol değildir, her yaptıklarını onaylamak da doğru değildir”

5S kuralı işe yaramıyorsa;

Bu kurallar işe yaramıyorsa doğru yapmıyorsunuz demektir. Doğru yaptığınızdan eminseniz mutlaka doktora gitmelisiniz. Bebeğinizin mutlaka tıbbi müdahale gerektiren bir sorunu olabilir.

Bebeğiniz Yemeyi Reddediyorsa İyi Bir Şey Olabilir !


Neredeyse tüm anneler, bebekler hareketlendikçe yemek yedirmekte, uyutmakta ya da banyo yaptırmakta zorlanırlar. Çocuğunuzdaki benlik duygusu gelişimi nedeniyle bunu sorun etmemelisiniz.

Uzmanların, çocuklardaki benlik duygusunun gelişimi konusunda verdikleri bilgiler şöyle: “Yanında annesi olmadan tamamen korumasız kalan küçük ve masum bebekler artık yavaş yavaş küçük birer asi oluyorlar. O küçücük bedenleriyle size meydan okuyup, bazen tabağındaki yemeğini bitirmemekte ısrar ediyor, bazı zamanlar ise uyku zamanı olduğu halde canı bir türlü uyumak istemiyor. Ne yapacağınızı şaşırabilirsiniz. Bir rahatsızlığı olduğunu da düşünebilirsiniz. Aslında dert etmeniz gereken bir sorun yok çünkü o sadece bir birey oluyor.” cocuklarda-benlikduygusuBenlik farkındalığı ve bağımsızlık, aşamalı alarak yaşam boyunca gelişir. Mesela bebeklerin kendi ayna görüntülerine ilgi göstermeleri altı ile dokuz aylıkken oluşan kişilik ile ilgili ilk göstergelerdir.

Yedi-sekiz aylık çocuklar da kaşık ve tabakları tutmayı, beslenmedeki pasif roller yerine sçimleridir. Bu dönemlerde yapmayı tercih etmedikleri bir şeyi yapmayı ister ve direnç gösterebilirler (Örneğin, oturdukları zaman ayakta kalkmaya karşı yaygara yaparlar). Bir yaşın ötesinde, yeni yürüyenler hızla benlik duygusunu geliştirirler. Çevrelerini kolaylıkla keşfederler ve giderek artan bağımsız aktivite göstermeye başlarlar. Kendilerini bir tabak ve kaşık ile besleyebilirler. Ne istedikleri hakkında açık fikirleri vardır.

Bir-iki yaşlarındaki çocuklarsa kendi başarılarından hoşlanırlar ve kendi başarıları için ellerini çırparlar. Benlik duygusunun yükselmesi ve bağımsızlık dürtüsü, yeni yürüyen çocuğun disiplinini bir meydan okuma şekline dönüştürür. Çocukların yemek, uyku ya da yıkanmayı reddetmelerini gören ana-babaların bunları artan bağımsızlığa doğru pozitif adımlar olarak görmeleri gerekir. Bu durum aslında onun bir birey olmaya başladığının açık bir göstergesidir.

Çocuk iki-üç yaşlarına yaklaşırken, sözel yeteneklerde bağımsızlığı artar, vücut duyularında farkındalık ve elbise giyme ve çıkartmada becerileri gelişir, çocuğun yetişkinleri taklit etme isteği ve ana-baba onayını almaları ile bir arada toplanır. Bu başarıların birlikteliği tuvalet eğitiminin başlamasını sağlar.

Çalışan anne ve bebeğinin bakımı


Geçmişten bugüne, çalışan kadının hayatın pek çok alanında zorlandığından söz edebiliriz. En çok üzerinde durulan ve tartışılan konu ise, çalışan bir annenin çocuğunun bakım sorunudur.

 

Günümüzde başta ekonomik sebepler olmak üzere, uzmanlaştığı veya zevk aldığı bir alanda çalışan kadınların sayısı hızla çoğalmaktadır. Çalışan bir annenin çocuğunun bakım sorunları ise sıklıkla yaşanılan annelerin ortak problemidir. Geçmiş zamanlara göre günümüzde, aileler daha çok çekirdek aile biçimini aldığından aile büyüklerinin, anneanne/babaanne gibi, çocuk üzerindeki etkinliği azalmıştır. Bu durum, çocuklar için erken yaşta kurum veya bakıcı bulma ihtiyacını doğurmuştur.

Çalışan bir anne iseniz, öncelikle bebeğinizle evde geçireceğiniz ilk zamanlarda kendinizi yabancılaşmış hissedebilirsiniz. İş hayatında her sabah düzenli olarak aynı saatte kalkmaya, evden çıkmaya, günlük yapmanız gereken işler listesinden sırayla gitmeye alışkın olduğunuzdan, bebeğinizin beklenmedik ve tahmin edilemez halleri sizi şaşırtacaktır. Tabii bu en zor haftalar bebeğiniz büyüdükçe, siz onu tanımaya başladıkça geçecektir. Bebeğiniz 2 aylık olduğunda size gülerek, kahkaha atarak karşılık verdiğinde ve sizi tanıdığını hissettirdiğinde, bu zor zamanlar yerini keyifli zamanlara bırakacaktır. Bebeğinizle ilgilenmek, o size gülümsedikçe sizin için ödül değeri taşıyacaktır.

Size bunu okurken olmayacak bir hayal gibi gelse de, bebeğiniz büyüdükçe onun ritmine ayak uydurmanız kolaylaşacaktır. Siz bebeğinizi tanıdıkça onun ihtiyaçlarını daha çabuk anlayabilecek, gereksinimlerini zamanında karşılayabilecek ve günlük rutinlerini oluşturabileceksiniz. Kısa zamanda bebeğiniz ve aileniz için neyin daha iyi olduğunu keşfedeceksiniz.

Evde Bir Bakıcı Mı? Yoksa Günlük Bakım Evi Mi?

Siz işe başlamadan önce düşünmeniz gereken en önemli konu, bebeğinizin sizin yokluğunuzda bakım sorunudur. Günümüzde değişen yaşam düzeniyle birlikte bu konuda birçok seçenek vardır ve yapmanız gereken ailenizin ihtiyaçlarına en uygun olanını seçmektir: Evde bir bakıcı ile kalması, günlük bakım evlerinde kalması veya bir yakınınızın evinde bakılması gibi. Bütün bu seçenekleri değerlendirirken, maddi olarak hangisini karşılayabileceğinizi düşünerek başlamak, sizin için daha kolay olacaktır.

Bu seçimi yapmanın en zor tarafı hangi seçeneğin sizin bebeğiniz için en iyisi olacağına karar vermektir. Bu konuda çevrenizde güvendiğiniz ve deneyimleri olan kişilerden fikir almanız ve önerilerini değerlendirmeniz işinizi kolaylaştırabilir. İlk zamanlar, bebeğinizi bir başkasıyla bırakma fikri size korkutucu gelebilir. Bu yüzden, bu konuda içinize sinmeden karar vermeyin. Eğer emzirmeye devam etmeyi düşünüyorsanız, bebeğinizin bakımını üstlenecek olan insanın size bu konuda yardımcı olacağından emin olun.

 

İş Hayatına Dönüş İçin Annenin Ön Hazırlığı

Bebeğinizin günlük bakımı için kararınızı verdiğinizde işe başlamadan önce mutlaka bu konuda ön hazırlığınızı yapın. İlk gün bir saatten başlayarak ve daha sonraki günler zamanı arttırarak bebeğinizi bakıcıya veya bakım evine bırakın. İdeal olan, işe başlamadan önce, bir tam gün bebeğinizi bırakabilmenizdir. Böylece kendinize bu duruma alışmak için zaman tanımış olursunuz ve durumu gözlemleme şansınız olur. Hem bebeğinizin hem de kendinizin bu yeni düzenlemeye alışmasına yardımcı olur.

Eğer emzirmeye devam ediyorsanız, işe başlamadan önceki haftalarda biraz daha fazla süt pompalayın ve depolayın. Böylece işe başladığınız ilk zamanlarda daha fazla süt pompalamanız gerekliliği fikrinden kurtulur ve çalışma hayatına daha kolay uyum sağlayabilirsiniz.Bazı şirketler, doğum izni sebebiyle, işe başladığınız ilk zamanlarda yarım-gün çalışmanızı daha sonra tam güne çıkarmanız konusunda size yardımcı olabilirler. Eğer böyle bir olanak yok ise, işe hafta ortası başlamaya çalışın. Böylece hafta sonundan önce sadece 2-3 gün işte olmuş olacaksınız.

İşe başlamadan önce uyanmanız ve evden çıkmanız ne kadar zaman alıyor tam olarak hesaplayın. Yeni anneler, işe geldikleri ilk günü “buruk bir gün” olarak tanımlarlar. Kendinizi üzgün, endişeli ve şaşkın hissedebilirsiniz ama eğer kendinizi işinize odaklayabilirseniz çok çabuk toparlanabilirsiniz. Unutmayın, iş arkadaşlarınız ve patronunuz sizin çalışma konusunda ne kadar istekli ve kararlı olduğunuzu anlamaya çalışacaklardır. Eğer işinize devam etmek istiyorsanız yapmanız gereken en önemli şey verimli olabilmektir. Hayatınızda oluşturduğunuz yeni düzen bir-iki hafta içinde kendiliğinden rayına oturacaktır.

Kendiniz ve bebeğiniz için verimli olabilmek adına, yol gösterici öneriler:

• Sizinle iletişime geçmesi için iş yerinizden bir kişiyi belirleyin. Böylece, sürekli değişik insanlarla iletişime geçme zorunluluğundan kurtulabilirsiniz.

• Çoğunlukla e-posta yoluyla iletişim kurmaya çalışın ve günlük rutininizde size uyan, kendi belirlediğiniz bir zamanda e-postanızı kontrol edin.

• Eğer telefonla iletişime geçmeniz gerekli ise, zamanını siz belirleyin. Ne zaman iş şapkanızı takacağınızı sizin belirlemeniz stresinizi azaltacaktır.

İşinize geri dönmeye karar verdiğinizde ise;

• İş arkadaşlarınızla mutlaka iletişime geçin ve siz gittikten sonraki değişiklikler hakkında bilgi alın. Onlarla iletişime geçerek yakında işinizin başında olacağınızın da mesajını vermiş olursunuz.

• İse başlamadan önce bir gün bebeğinizi iş yerinize götürmeniz sizin için durumu kolaylaştırabilir. İş yerinde düzeni bozmamak için uygun bir zamanı seçin; böylece, iş arkadaşlarınız da bebeğinizle ilgilenme fırsatı bulabilecektir.

• Eğer bebeğinizi emzirmeye devam etmeyi planlıyorsanız, bu konuyu patronunuz veya iş arkadaşlarınızla önceden paylaşın ve bu konuda gerek duyacağınız düzenlemeleri işe başlamadan önce yapmış olun.

Anne Olarak Bilmeniz Gereken En Önemli Şey:

Bebeğinizin ilk aylardan itibaren sizin ruh halinizden etkilendiğidir. Endişeli bir annenin bebeği bu endişeyi kendi duygusu gibi yaşar ve kendini iyi hissetmez. İlk aylar için anne-çocuk ilişkisini anlatan formül: “iyi anne=iyi bebek; kötü anne=kötü bebek”tir.

Kaliteli Zaman Faktörü

Çalışan anneler, tedirginlik ve suçluluk duyguları ile dolu olduğu zaman çocuklar için annelerinin çalışması problem yaratabilir. Araştırmalar, bebeğin daha birkaç aylıkken annesinin gidip geri döneceğini öğrendiğini ve ona güven duyabildiğini söylüyor. Yani anne olarak sizin belli bir çalışma düzeniniz varsa, bu düzen içinde teknik ve duygusal rahatlığınız sağlanırsa, çocuğunuzun gün içinde bakımı sadece ve sürekli olarak aynı kişi tarafından gerçekleşirse, annenin çalışmasının çocuğun sağlıklı yetişmesine çok olumlu katkılarından söz edilebilir.

Evde olan, ama zaten evde olmasının çocuk için yeterli olduğunu düşünen ve onunla “kaliteli zaman” dediğimiz yoğun ilişki kurabildiği en küçük bir faaliyet yapmayan pek çok ev kadını anne olduğunu da unutmayalım. Çalışan anneler kendilerini iyi hissettikleri sürece çocuklarının da iyi olacağını unutmamalılar. Annelerin, çalışmanın çocuğa ihanet olmadığını, ilişkiyi daha kaliteli yapabileceğini bilmeleri gerekir.

Bebeğim Emekliyor


Bebeğiniz gün geçtikçe büyüyor. Bebekli hayatın en keyifli günlerini yaşıyorsunuz. Minik yaramaz emeklemeye başladı bile! Bu dönemde onu başka nelerin beklediğini öğrenmek için, tıklayın…

Bebeğin gelişiminde uyku, beslenme ve iyi bakım ne kadar önemliyse, sevgi ve güven gibi ona ilk yıllarda aşılayabileceğiniz duygular da büyük yer tutar. Annenin sıcaklığı, kulağa fısıldanan tatlı sözler, kucağa alınıp okşanması, bebeğe hayattaki ilk dersini öğretir; sevgiyi… Bebeğiniz daha ilk doğduğunda, onu kollarınızın arasına aldığınızda, kendisine değer verdiğinizi hisseder. Zaman içinde, bu sıcak duyguları iyice öğrenen bebeğiniz, sevginizi karşılıksız bırakmayacaktır. Sevgi bir annenin bebeğine öğretebileceği en güzel duygudur. Aslında tanımlanması zor olan bu duyguyu ona dokunarak, konuşarak, sarılarak öğretebilirsiniz. Bu duygunun kendisi için önemli olduğunu anlayan bebeğiniz, sizin yokluğunuzda bu duyguyu arayacak, sevgiyi böylece öğrenmiş olacaktır. Bebeğinizin ilk aylarda öğrenebileceği bir başka duygu ise; güvendir. Her zaman yanında olduğunuzu bilmek, ağladığında kucağınıza almanız, onu önemsediğinizi gösterir. İlk aylarda aşılanan bu güven duygusu, ileride onun yaşantısını önemli ölçüde etkiler. Kendine güvenli bir birey olarak yetişmek için, güven duygusunu hissetmelidir.

Gülücükler dağıtıyor

4. aydan itibaren bebeğiniz sizi gördüğünde mutlu olduğuna dair sinyaller vermeye başlar. Sesinizi duyduğunda ya da sizi gördüğünde tanıyarak, ayaklarıyla hızlı tekmeler atmaya ya da gülümsemeye başlar. Çeşitli sesler çıkarması ise, sizden ilgi beklediğinin bir işaretidir. Bebekler kendilerini rahat hissettiklerinde ve özellikle de annelerinin kucağındayken daha çok gülümserler. Onun bu neşesini, konuşarak tamamlayabilirsiniz. Şarkı söylemeniz, sevdiği renkli oyuncaklarını yanına getirmeniz, onun mutluluğuna katıldığınızı anlatır.

Özlem duygusu

8. ayla birlikte, bebeğiniz emekleyerek evdeki bir eşyadan diğerine ulaşmaya çalışır. Bu arada, onun yeni bir duyguyu daha öğrenmeye başladığını gözlemlersiniz. Bu duygu; özlemdir. Onu odada yalnız bırakarak bir başka odaya geçtiğinizde, peşinizden geldiğini ya da yüksek sesler çıkararak sizi çağırmaya çalıştığını görürsünüz. Anneden ayrı kalma korkusu, bebeklerde bu dönemde çok fazla rastlanan bir endişedir. Bebeğinizi odada yalnız bırakıp, evin içinde herhangi bir yere gittiğinizde, yanında bir başka tanıdık kişi kalsa bile, o sizin nerede olduğunuzu merak eder.

Öpme ve sarılma

Bebeğiniz 15. aya geldiğinde çevresinde gördüğü kişileri taklit ederek, sizi öpmeye başlar. Gözlem yeteneği geliştikçe, “sarılma”” denen hareketi de uygulamaya başlar. Başlangıçta ona bir eğlence gibi gelen bu haraketlerin, aslında çok da fazla bir anlamı yoktur. Fakat yaşı ilerledikçe özellikle de 3 – 4 yaşlarına geldiğinde, artık bu hareketlerin anlamını anlar. Eskiden belki de “oyun olsun”” diye sizi sürekli öpen bebeğiniz, artık size kızdığında, hoşuna gitmeyen bir şey olduğunda, bu hareketleri yapmayacaktır. Fakat, gelip sizi öptüğünde, bunun gerçek bir sevgi ifadesi olduğunu anlayabilirsiniz.

Test zamanı

2 yaşından itibaren çocuklar, hırçın ve söz dinlemez bir döneme girer. Bu dönemde sizin “Yapma!”” değdiğiniz her şeyin tam tersini yaparlar. Böyle durumlarda çocuk kendi kendine sorar “Kötü davranışlar göstersem bile annem beni sever mi?”” Bu sorunun cevabını almaya çalışan çocuk, davranışlarıyla adeta sizi bir testten geçirmeye çalışır.

Çocuğunuz size karşı ters davranışlar sergilediğinde, aşırı tepki göstererek ona kızmak yerine, yaptığının yanlış olduğunu anlatmaya çalışın. Bu durumun sizi rahatsız ettiğini ve onu çok sevmenize rağmen üzüldüğünüzü söyleyin. Sizden sürekli pozitif davranışlar gören çocuk, sonunda sizin kendisini sevdiğinizden emin olacak ve bu davranışından vazgeçecektir.

Bebeğinizi anlamanın ipuçları

Bebeğinizin sizi sevdiğini, onun beden dili sayesinde hissedebilirsiniz. Nasıl mı? İşte bazı ipuçları…

* Burnunuzu çekmesi, sizin yanınızda huzurlu olduğunu anlatmaya çalışmasından kaynaklanır.

* Yanından ayrıldığınızda ağlamaya başlıyorsa, sizi özlüyor ve yanında olmanızı istiyordur.

* Siz telefondayken ya da bir arkadaşınızla konuşurken bağırırsa, sizi paylaşmak istemiyor demektir.

* Evde işlerinizle uğraşırken, emekleyerek yanınıza geliyorsa, sizin yanınızda olmak istiyordur.

* Bütün gün onunla ilgilendiğiniz halde, akşam babası eve geldiğinde onun yanına koşuyorsa, bu “sizi daha az sevdiği’ anlamına gelmez

Annelere 20 soruda “bebekleri anlama” rehberi


Anneler, bebekleri doğduğunda ne kadar kitap okurlarsa okusunlar, hatta anneleri, kayınvalideleri, arkadaşları ve kız kardeşlerinden bebek bakımı konusunda destek de alsalar, bebeklerini büyütürken onlarca soruyla karşı karşıya kalırlar. Bu soruların yanıtlanmaması endişeye dönüşür.

Acıbadem Bakırköy Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Çelik, annelerin bebek bakımında artık halk efsanesine dönüşmüş bilgilerin doğrularını anlatarak, annelere bir mini rehber oluşturdu.

1- Emziren Anne Üşütünce Kendi Karnı Ağrır, Bebeğe Bir şey Olmaz!

Anne üşütürse en fazla kendi karnı ağrır, zira soğukta bağırsak kasılma ve hareketleri hızlanır, bu da karın ağrısı olarak hissedilir. Ancak bu fiziksel durumun süt yoluyla bebeğe geçmesi söz konusu değildir.

2- Anne Gazlı İçecek Tüketirse Bebekte Gaz Olmaz

Gazlı içecekler, sıkıştırılmış karbondioksit içeren sıvılardır. Bunlar içildiğinde açığa çıkan serbest karbondioksit midede gaz baloncukları şeklinde şişkinliğe yol açar. Ancak bu gaz baloncuklarının süt yoluyla bebeğe geçmesi fiziksel olarak imkansızdır. Benzer şekilde gaz yapan yiyecekler yendiğinde annenin bağırsaklarında bulunan bakteriler, bu yiyecekleri (yoğun probiyotik ve prebiyotik içeren gıdalar) fermente ettiğinde açığa çıkan gazlar annede gaz olarak hissedilebilir. Ancak bu gaz baloncuklarının da süt yoluyla fiziksel olarak bebeğe geçmesi söz konusu değildir. Annenin yediği yiyeceklerin içinde bulunan bazı alerjik protein ve kimyasalların süt yoluyla bebeğe geçip, bebekte alerjik reaksiyon ve karın ağrısı oluşturma potansiyeli vardır. Ama bu sadece duyarlı bebeklerde ve nadiren oluşur.

3- Bebek Yeşil Kaka Yapıyorsa Araştırmak Gerekir

Bebeğin kakasının yeşil olmasına neden olan çok sayıda sebep vardır. En temel neden bağırsak pasajının hızlanmasıdır. Bağırsak hareketini artıran her türlü fiziksel ve kimyasal etken bebeğin kakasının yeşil olmasına neden olur. Bu, çoğunlukla da belirgin bir sebep olmadan olur.

4- Anne Strese Girince Sütü De Etkilenir

Geleneksel olarak süt salgısını artırdığı düşünülen sayısız gıda, içecek ve bitki çayları tanımlanmıştır. Ancak bilimsel olarak kanıtlanmış ve her annede aynı derecede etki gösteren özel bir gıda ya da içecek ne yazık ki bulunmamaktadır. Anne sütü üzerine etkili olan temel faktörler şunlardır: Annenin yapısal ve genetik özellikleri, emzirmeye moral motivasyon, arzu ve inancı, normal doğum yapıp en kısa sürede bebeğin anne memesiyle buluşması, annenin ağrı, sancı, yorgunluk ve stresinin olmaması, doğru teknikle ve sık aralıklarla bebeğini emzirmesi, bol sıvı alması ve dengeli beslenmesi

5- Tırnaklarını Kesmek İçin Kırkının Çıkmasını Beklemeyin

Bebeğin tırnakları, tırnak yatağını ne zaman geçerse o zaman kesilir, bunun için kırkını beklemeye gerek yoktur. Bazen bebek doğduğunda bile kesilebilecek kadar uzun olabilir.

6-Hava Sıkışınca Hıçkırık Olur

Bebeğin hıçkırması temel nedeni midede sıkışıp kalan bir hava cebininin mideden dışarı diyafram kasına doğru bir baloncuk oluşturup bu kası uyarmasıdır. Sıkışan bu hava kitlesi geğirilip çıkıncaya kadar hıçkırık devam eder.

7- Göz Yaşarması, Göz Zarının Tahriş Olması Demektir

Bebeğin göz yaşarması çoğunlukla mikrobik, alerjik ya da fiziksel bir etkenin göz zarını tahriş etmesine tepkisel olarak ortaya çıkar. Bazen de gözyaşı kanallarının doğuştan tıkalı olması nedeniyle gözyaşının buruna drenajındaki zorluk nedeniyle olur.

8- Ağlayan Bebeği Sık Sık Kucaklayın

Yenidoğan bebeğin, dünyada yapayalnız, savunmasız ve çaresiz olarak, kendini güvende ve huzurlu hissedeceği tek ortam olan anne kucağından şımaracağı gerekçesi ile mahrum kalması ne acı! Bebeklerinizi her ağladıklarında kucaklayın.

9- Yer Yemez Kaka Yapmasından Korkmayın

Tüm canlılarda var olan bir refleksin yenidoğandaki görünümü gastrokolik refleks, mideye bir gıda maddesi girdiğinde, eş zamanlı olarak kalın bağırsaklar da harekete geçerek bağırsak içinde bulunan dışkının dışarı atılması hadisesidir. Son derece sağlıklı ve fonksiyonel bir süreçtir; kesinlikle sindirim ya da emilim bozukluğunun işareti değildir.

10 – Şekerli Suya Alışınca Memeyi Reddeder

Yenidoğan sarılığında bebeğin beslenmesinin çok büyük bir rolü olduğu kesin. Anne sütü yetersiz olan bebeklerde sarılık daha erken ve daha uzun sürmektedir. Formula mama çağından önceki yıllardan kalma bir alışkanlık olarak, aç kalan bebeğin en azından şekerli suyla beslenmesi kulağa mantıklı gelebilir; ancak günümüzde anne sütüne yakın formül mamalar varken şekerli suyla bebeğin beslenmesi gereksiz hatta zararlı bir davranış olabilir. Zira şekerli suyun tadına alışan bebek anne memesini reddedebilir.

11- İlk 3 Ay Bebeğe Yalancı Meme Vermeyin

Anne-babaların en büyük isteği bebeklerinin bir an önce yalancı emziğe alıştırıp bebeğin ağlama krizlerinden kurtulmaktır. Gerçekten de bebeğin yalancı emzikle avutulması kısa süre de olsa aileye nefes alma fırsatı verir. Ancak bebeğin yalancı emziği tutmak için yaptığı dil damak dudak hareketleri anne memesini emerken yaptığından çok farklıdır. Bu nedenle ilk günlerde bebekler yalancı emziği tutmakta çok başarılı görünmezler. Ancak bir kere bu işi başardıklarında bu sefer de anne memesini kavramakta zorluk çekerler. Bu da memenin bırakılması, formül ve biberon beslenmeye geçiş anlamına gelir. Bu nedenle mümkünse ilk 3 ay bebeklere yalancı meme verilmemelidir.

12- Bebek Annesinin Memesini Bulunca Rahatlar

Bebekleri hayata bağlayan, güçlü arama refleksleridir. Bu refleks sayesinde bebek, anne memesini arar, bulunca da emer. Böylece hem karnı doyar, hem de kendini güvende hisseder. Çünkü henüz görme yeteneği tam gelişmemiş bebeğin çevresinde olan biteni anlama algılama kapasitesi sınırlıdır. Tek bildiği sıcak anne kucağı ve anne memesidir. Ona kavuşunca doğru yerde olduğunu hisseder, rahatlar. Dolayısıyla karnı tok bile olsa yenidoğan bebek, sürekli doğru yeri bulana kadar aranmak durumundadır.

13- Bebeğin Sık Hapşırması Reflekstir

Yenidoğan bebekler genellikle doğum sırasında burunlarında bulunan salgı ve mukusu atmak için sık sık hapşırırlar. Bu tamamen refleks bir olay olup üşütme ile ilgili değildir.

14- Bebeğin Memesinde Süt Toplanırsa Geçmesini Bekleyin

Anneden gecen hormonların etkisiyle yenidoğan bebeğin memelerinde bazen süt toplanabilir, buna hiç el sürmemek en iyisidir. Bu, bir kaç hafta içinde zaten kendiliğinden geçecektir. Masaj, memede enfeksiyon ve apseyle sonuçlanabildiğinden önerilmemektedir.

15-Göbeğinde Fıtık Varsa Kendiliğinden Geçer

Göbek fıtıkları, değil ceviz portakal büyüklüğünde bile olsa genellikle kendiliğinden geçen oluşumlardır. Üzerine bağlanacak cisimlerin bu sürece olumlu ya da olumsuz etkisi olmaz.

16- Göbeği Düşsün Diye Toz Kullanmayın

Göbek tozu çok eski yıllarda kullanılan bir çeşit antibiyotik olup günümüzde kesinlikle kullanılmamaktadır. Göbeğe kullanılacak en iyi madde %70’lik alkol solüsyonlarıdır.

17-Gözündeki Çapağa Anne Sütü Damlatmayın

Evet anne sütü içindeki antimikrobial maddeler yüzeysel göz enfeksiyonlarında işe yarayabilir. Ancak en doğrusu hekimin görüp karar vermesidir.

18- Bitki Çayları Gazı Gidermiyor

Bu tarz bitki çaylarının ya da geleneksel gaz gidericilerin bilimsel olarak bir faydası olduğu gösterilememiştir. Bu içeceklerin temelde zararı içlerinde bulunan şeker nedeniyle bebeğin anne sütünden soğuması ve biberona alışmasıdır. Ayrıca bitkisel kökenli olsalar da hangi bebekte ne tür yan etkiler yapacağının önceden kestirilmesi de güçtür.

19- Her Gün Yıkamak Büyümesini Kolaylaştırır

Bazı bebekler banyodan sonra çok rahatlar ve güzel uyur. Büyüme hormonu uykuda salgılandığından indirekt yolla banyo, bebeğin büyümesine katkı sağlayabilir.

20- Bebeği Tuzlamanın Ölümcül Sonuçları Olabilir

Anadolu’da halen yaygın olarak kullanılan yenidoğan bebeğin tuzlanması adeti, son derece tehlikeli ve ölümcül sonuçları olabilecek çağdışı bir uygulamadır ve asla yapılmamalıdır.

Hamilelikte kaç kilo alınmalı?


Hamilelik döneminde tüm temel besin maddelerinden yeterince ve düzenli olarak alınması gerekiyor.

 

hamileHamilelikte sağlıklı ve ideal kilo alımı önerilerinin, annenin gebelik öncesi kilosuna, yaşına ve çoğul gebelik durumuna göre farklı şekillerde olduğunu söyleyen Amerikan Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Diyetisyen Zuhal Güler Çelik, hem anne adayının hem de bebeğin sağlığı için önerilerini şöyle sıralıyor:

Gebelik başlangıç ağırlığı ideal kilosunun üzerinde olanların daha az kilo alması istenirken, ağırlığı idealin altında olanların ise bebeğin yeterli gelişebilmesi için daha fazla kilo almaları istenir.

Gebelikte kilo alımının izlenmesi çok büyük önem taşımaktadır. İdeal kilosunda olan bir anne için öneride bulunmak gerekirse; ilk üç ay süresinde her ayda 0.5-1 kg, sonraki aylarda ise 1.5-2.0 kg ağırlık kazanması sağlıklı olacaktır.

Gebelik süresince annenin toplam ağırlık kazanımı 10-14kg, ortalama 12.5kg+- yüzde 15 olmalıdır. 7 kg’dan az olan ağırlık kazanımı, hem annenin hem de bebeğin hayatını tehlikeye sokabilir.

Ayrıca, hamilelik süresince özellikle de ilk dört aydan sonra annenin kesinlikle kilo vermemesi gerekir.

Gebelikte Kilo Dağılımı

Küçük bir örnekle gebelikteki kilo dağılımını ortalama değerlerle verelim. Hamilelik öncesinde normal kiloda olduğunuzu kabul edelim ve yine hamileliğiniz süresince toplam 12 kilo aldığınızı ve 3500 gram ağırlığında bir bebek dünyaya getirdiğinizi düşünelim. Bu durumda aldığınız kiloların dağılımı şu şekildedir.

BEBEK: 350 gr.

PLASENTA: 700 gr.

AMNİYON SIIVISI: 800 gr.

UTERUS (RAHİM): 900 gr.

MEME DOKUSU: 400 gr.

KAN HACMİNDEKİ ARTIŞ: 1250 gr.

DOKULARDAKİ SU ARTIŞ: 1250 gr.

ANNEDEKİ YAĞ HACMİ ARTIŞI: 3200 gr.

Anne ve bebek sağlığını etkileyen durumları değerlendirirsek, annenin gebelik yaşının çok önemli olduğunu görürüz. 20-35 yaşları arasında gebe kalan kadınların sağlıklı gebelik geçirme ve sağlıklı bebek doğurma oranı daha yüksektir, ancak ergenlik döneminde ve 40 yaş üzerinde gebelik, hem anne hem de bebek açısından risk teşkil etmektedir.

Çok sık aralıklarla doğum yapmak yine annenin ve bebeğin sağlığını tehlikeye sokmaktadır. İki doğum arasındaki süre annenin kendini toparlayabilmesi için en az 2 yıl olmalıdır. Çok sayıda çocuk sahibi olmak yine anne ve doğacak bebeğin sağlığını tehlikeye sokabilir.

Erken doğan bebeklerde göz sağlığı


2 kilonun altında ve erken doğan bebeklerde göz rahatsızlıkları diğer bebeklere oranla daha fazla görülüyor.

bebekNormal süresinden önce ve 2 kilogramın altında doğan bebeklerde, sonu körlüğe kadar gidebilen göz hastalıklarının, zamanında dünyaya gelen bebeklerden daha fazla görüldüğü bildirildi.

Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Pediatrik Oftalmoloji Birimi’nde görevli Uzman Dr. Meral Yıldız, hamileliğin 37. haftasından önce doğan bebeklerin prematüre olarak adlandırıldığını belirtti.

Prematüre bebeklerin, gelişimlerini tam olarak tamamlayamadığı için sağlık sorunlarıyla karşılaşabildiklerini ifade eden Yıldız, bu sorunların başında göz rahatsızlıklarının geldiğini, 34 haftadan önce ve 2 kg’ın altında doğan her bebeğin mutlaka göz sağlığı açısından kontrolden geçirilmesi gerektiğini vurguladı.

Yıldız, bu bebeklerde göz problemi çıkma olasılığının normal bebeklere oranla çok daha yüksek olduğunu belirterek, çocuk doktorlarının bu konuda duyarlı davranmasının önemine işaret etti.

‘PREMATÜRE RETİNOPATİSİ RİSKİ ARTIYOR’

Bebeklerdeki göz kusurlarının dışarıdan anlaşılmasının mümkün olmadığını ifade eden Yıldız, erken doğan bebeklerde sıklıkla rastlanan sorunlardan birinin, zamanında müdahale edilmediğinde körlükle sonuçlanabilen ”prematüre retinopatisi” olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:

”Bebekler anne karnında 40 haftayı tamamlayıp doğuyor. Gözün arkasındaki damarların oluşumu, anne karnında 16. haftada başlayıp 40. haftaya kadar sürüyor. Zamanından önce doğan bebeklerde, göz sinirinin arkasındaki damarlanma belli bir aşamada kalıyor. 34 haftanın altında doğan bebeklerde, ‘prematüre retinopatisi’ adı verilen hastalığın gelişme riski çok daha artıyor. Bebek doğduğunda, anne karnındaki oksijenden daha farklı bir oksijenle karşılaşıyor. Göz damarları tam anlamıyla oluşmadığı için bir tıkanma oluşuyor. Bu tıkanıklık oksijensizliği artırıyor. Vücut bu oksijensiz ortamı beslemek için yeni damarlar üretmeye, kendince bölgeyi tamir etmeye çalışıyor. Ama bu yeni damarlar aslında ‘anarşik’ diye tabir ettiğimiz damarlar. Orayı daha da kötüleştiriyor ve retina sinir tabakasını yerinden kaldırıyor. Böylece körlüğe kadar gidebilen çok ciddi sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bu aşamada zamanında müdahale çok önemli. Hastalığın gelişmemesi için bebekleri 4-6 haftalık olduklarında izlemeye başlıyoruz. Lazer tedavisi zamanında ve etkili bir şekilde yapıldığında yüzde 90-95 oranında başarılı sağlanıyor.”

Dr. Meral Yıldız, tedavi sonrasında bebeklerin düzenli aralıklarla takip edilmesi gerektiğine değinerek, ”tedavi sonrasında miyopi dediğimiz kusurlar çok fazla görülebiliyor ve çocukların gözlük kullanmaları gerekebiliyor. Retinada çekintiler oluşabiliyor ve sonrasında şaşılık, göz tembelliği ortaya çıkabiliyor” dedi.

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte artık 24-25 haftalıkken doğan bebeklerin bile yaşatılabildiğini anlatan Yıldız, ”hayata gözlerini erken açan prematüre bebeklerde, göz tembelliği, glokom ve şaşılık diğer bebeklere oranla daha fazla görülüyor. Bu nedenle erken doğmuş bebeklerin mutlaka göz kontrolü yapılmalı” diye konuştu.