İyi bir boşanma kötü bir evlilikten iyidir!


Ebeveynler boşanma sürecinde nasıl hareket etmeli? Uzman önerileri…
İyi bir boşanma kötü bir evlilikten iyidir… Nedir bir insanı nikah defterine attığı imzayı boşanma dilekçesine atmaya götüren neden? Tek bir bakış, tek bir söz, tek bir hareket?.. “Genelde tek bir sebebi olmaz” diyor psikiyatri uzmanı Dr. Hülya Bingöl, “Evlilik ilişkisi yavaş yavaş bozulur, kalitesini kaybeder. Küçük, aslında önemsiz davranışlar çok önemli hale gelir. Sevgi, yakınlık, güven ve saygı gibi olumlu duygular etkinliğini kaybeder. Evlilik ilişkisinde daha önce yer alan memnuniyet ortadan kalkar. Artık eşler evliliklerini kötü bir bakış açısından görürler.”

İlişkiyi boşanmaya götüren nedenlerin başında eşlerin birbirlerinden beklentilerinin geldiğini anlatan Dr. Bingöl, “Eşlerin sevgili, en iyi arkadaş,korumacı gibi kimlikleri üstlenmesi beklenir. Aynı zamanda farklı meslekler, kazançların farklılığı, birbirine daha zaman ayırma gibi sorunlar ortaya çıkar. Çoğu zaman değerler ve amaçlar farklılaşır. Bunun sonucunda aynı ev içinde farklı yaşam stilleri ortaya çıkar” diyor. Tabii daha görünür boşanma nedenleri olarak da eşlerden birinin diğerini aldatması, duygusal ve fiziksel şiddet, hastalık durumları, alkol ve madde bağımlılığını sıralıyor.

Uygun zaman 
Boşanmanın doğru bir tercih olup olmadığı konusunda eşlerden birinin ya da her ikisinin de tereddüt yaşadıklarına sıkça şahit olmuşsunuzdur. Hele bir de ortada kalan bir çocuk varsa… İlişkide her şey kötü gitse de çocuk için sıklıkla evlilikler sürdürülür. “Ancak unutmamak gerekir ki aile içinde yaşananlar çocuğa örnek oluşturur. Onun gelişimi için iyi bir boşanmanın kötü bir evlilikten daha uygun olacağına karar verdiğinizde bu tercihi yapmalısınız” diyor Pedagog Güzide Soyak. O kararı vermek ve boşanmak için en uygun zaman sorusu çok haklı bir soru. Ama yanıt, soru kadar net değil ne yazık ki. “Boşanma sürecinde uygun zaman seçmek adına herkese uygun bir reçele yoktur” diyen Hülya Bingöl, “Bu durum kişilerin sosyal yapılarına, mesleklerine, kişilik yapılarına, aile yapılarına, yetiştirilme tarzlarına göre değişir. Bazen karar verme süreci çok uzun zaman alabilir. Ama genelde bu düşünceler her iki bireyde aynı zamanda başlar ve bu durumun sinyalleri farklı davranışlarla verilmiş olur.”

Peki ya çocuk… 
Bazen evlilik kötü gitse de çocuğun biraz büyümesi beklenir. Bu ‘biraz’ın ne kadar süre olduğunu kestirmek epey güçtür. Üstelik çocuk belli bir yetişkinlik düzeyine erişene kadar onu kötü giden bir evliliğin içine hapsetmek uzmanlara göre yanlış. “Boşanmaya karar vermek için çocuğun belli bir yaşa gelmesini beklemek gerekmez. Eğer evlilik hayatında şiddetli geçimsizlik varsa bu ortam çocuklara daha fazla zarar verebilir. Birçok aile çocuklar adına bir arada yaşamaya devam etmek ister. Ama bu süreç çocukları daha fazla etkiler” diyor Dr. Bingöl. Ancak açıklama yapılacak çocuğun yaşı ne kadar küçükse o kadar somut bilgiye ihtiyacı olduğunu söyleyen Dr.Soyak, bir ergen için hayat için ciddi değişiklikler yaşıyor olması fikrini, daha küçük yaşlarda çocuğun terk edilmek olarak algılayabileceğini söylüyor.

 

Boşanmayı anlatma dili 
“Boşanma sadece çocuk için değil, ebeveynler için de ciddi stres yaratır. Aile olmanın parçası olan evin bundan böyle ayrılacağı kararını çocuğa açıklamadan evi ayırma yoluna gidilmemeli. Ayrı yaşamayı deneyecek bile olsalar, çiftler mutlaka bunun bilgisini çocuğa vermeliler” diyor Dr. Soyak. Boşanma sürecinde çocuklara en fazla zarar veren ve yaralayan durumun çocuklara olayların anlatılmaması olduğunu vurguluyor, Dr. Bingöl. Boşanma veya ayrılık kararı çocuğa açıkça söylenmez ve bir anda anne veya baba evi terk ederek, çocukların boşanma olayından en fazla kendilerini sorumlu tuttuklarına, “Ben yaramazlık yaptığım için annem/ babam gitti” şeklinde serzenişlerde bulunduklarına dikkat çekiyor.
Uzmanlar doğru olanın, boşanma karan verildikten sonra anne ve babanın birlikle bu karan çocuklarına aktarmaları; sakin ve kontrollü bir şekilde, ortak bir dil kullanarak anlatmaları; başaramadıkları takdirde ise bir uzmandan yardım almaları konusunda hemfikir.

Dr. Soyak, “Anne ve babanın ortak dil ve tutum içerisinde olması, çocuğun onlara duyduğu güvenin devamına yardımcı olacaktır. Boşanma ile birlikle anne ve baba olma görevlerinin değişmediği, bu kararın verilmesinin onlarla ilgisi olmadığını açıklamalıdırlar” diyor.

Çocuğa boşanma karanın açıklarken, boşanma sürecinin her ayrıntısıyla anlatılması mı, yoksa bir kısmının söylenmesi mi daha doğru olur? Bu soruya Dr, Soyak’ın önerileriyle yanıt arayabiliriz: “Ayrılık kararını çocuğun yaş durumuna en uygun cümlelerle açıklamak, anne ve baba olarak sorumluluklarınızın değişmediğini, her zaman onu seveceğinizi hissettirmek, görüşme düzeninizin nasıl olacağına hep birlikte karar vermek, çocukların bu süreçteki taleplerini hassas karşılamak gerekir. Çocuklar bazen evden ayrılan ebeveyn için kaygı duyarlar. Nerede yaşadığı, ne hissettiği ile ilgili soruları dikkatle dinleyip, tatmin edici cevaplar vermeye çalışmak gerekir. Ayrıca anne ve babalar kendi aralarındaki sorunları çocuklarının önünde konuşmamaya özen göstermelidirler.” Bu bilgilerden yola çıkarsak, çocuğa karşı kullanılabilecek en doğru cümlelerin, “Biz boşanıyoruz ve evlerimizi ayırıyoruz ama senin annen ve baban olmaya, seni sevmeye devam edeceğiz” benzeri olması gerektiğini söyleyebiliriz. Ve gerçekten de boşanmadan sonra annenin anneliğe, babanın da babalığa devam etmesi, birinin evi terk etmesinden dolayı çocuk tarafından özlenilen kişi olmaması önemli. Zira Dr. Soyak, “Çocuklar boşanma sırasında terk eden ya da kendisini ihmal eden ebeveyni yüzünden mutsuz, içe kapanık ve reddetme duygusuyla yaşayabiliyorlar. Çocukların ebeveynleriyle ilişkilerini kesmeleri önerilmez.

Anne ve babalar birbirinin yerini tutamaz. Babası tarafından terk edilen bir erkek çocuk, kendisini şekillendirmeye yardımcı olacak modelini de kaybediyor. Bir erkek veya gelecekte baba olmakla ilgili bilgileri yeterince edinemiyor. Sonucunda da davranışlarını kontrol etmek, sorumluluklarını yerine getirmek konusunda isteksiz davranabiliyor. Karşı cinsle ilişki kurmak, sürdürmek ve sorunları çözmekte zorlanabiliyor. Zorlandığı durumlarda mücadele etmekten kaçınabiliyor. Kız çocuklarının ise diğer cinsle ilişki kurmakta zorluk yaşadıkları gözlemleniyor” diyor.

Verilen söz tutulmalı 
Boşanma süresinde çocukların ebeveynler arasında aracı olarak kullanılmaması önemli. Çocuklara verilen sözlerin tutulması da… “Eğer baba çocuğuna cumartesi 12.00 için görüşme sözü verdiyse, çocuk o saatte babasını görmelidir” diyen Dr. Bingöl’den son ve çok önemi! bir not “Anne ve babalar ayrılsalar da anne baba kalacaklardır. Bu nedenle birbirleriyle düzgün ilişki içinde olmaları, konuşmaları çok önemlidir.”

Kavgada Söylenmemesi Gereken Sözler


kavga

Kavgasız ilişki, evlilik olur mu? Elbette olmaz. Ama kavganın da ‘efendice’ yapılanı makbul. “O nasıl oluyor?” dediğinizi duyar gibiyiz. Öyleyse hemen açıklayalım. Kuralına uygun kavga, bazı sözleri söylemekten imtina ederek olur. Çünkü bahsedeceğimiz sözler, her ne kadar sinirle söylenmiş olsa, gerçeklik değeri taşımasa da yıkıcı, yaralayıcı özellik barındırıyor.

 

“Boşanmak istiyorum”

 

Kavganın en hararetli anlarında ağızdan çıkıveren ilk sözlerden. Oysa bu, ancak boşanma dilekçesini imzalama aşamasına gelmişseniz sarf edeceğiniz bir cümle. En ufak tartışmada bu sözün ağzınızdan kolayca çıkmasına izin veriyorsanız, sonunda yapacağınız şey defalarca özür dilemek olacaktır. Peki hep aynı senaryoyu canlandırıyorsanız? Bu defa, eşinizin size güvenini yitirmesine yol açacaksınız, bizden söylemesi! Öfke kontrolünde zorlanıyorsanız, bir profesyonel danışmandan yardım almalısınız.

 

“Aynı baban gibisin”

 

Bu sözü ona, sırf onu incitmek için söylüyorsunuz ve bunun farkındasınız da, değil mi? Oysa herkes özgün olmak ister. Onu bir başkasıyla bir tutarak yaraladığınızı biliyor musunuz? Hem hiç kimse ailesinden birinin kötü bir özelliğinin yüzüne vurulmasını, hem de aynı özelliği kendisinin de taşıdığının dile getirilmesini istemez. Aynı hatanın üst üste yapılması, daha sonra kötü bir şekilde dile getirilebilecek büyük bir birikime yol açabilir eşinizde.

 

“Tam bir ödleksin”

 

Tam olarak bu söz olmasa da “pisliksin, ahmaksın, işe yaramazsın” gibi aşağılayıcı sözler ağzınızdan çıkabilir. Aman dikkat! Tüm bu negatif sözler, karşı tarafta aynı negatiflikte saldırma etkisi uyandırır. Bu defa küçük bir tartışma, içinden çıkılmaz bir savaşa dönüşebilir. Hele bir de bunu topluluk içinde yapıyorsanız… İyisi mi ağzınızdan kötü sözler çıkacağını hissettiğinizde “Bir kahve içmem lazım” deyip ortamı terk edin ya da sadece “Birazdan gelirim” deyip kendinizle bir süre baş başa kalın. Bu, sizin sakinleşmeniz için doğru bir hareket olacaktır.

 

“Çocuğu üzüyorsun”

 

Siz tartışırken çocuk bir kez ağlamaya başlarsa bu kartı hep oynamak işinize gelebilir. “Bak işte, çocuk da senin yüzünden ağlıyor” dediğinizde gerilimin sorumluluğunu doğrudan karşı tarafa yüklüyorsunuz demektir. Oysa tartışma tek taraflı değildir. Eğer çocuk tartışmadan dolayı üzülüyorsa bu eşinizin yanı sıra sizin de yüzünüzden, unutmayın. Bunun yerine, birlikte gerilimin ritmini düşürmek için çabalamanız gerektiğini söylemek daha doğru olur. “Sessiz olalım, çocuk sesimizden rahatsız oluyor” demek, sorumluluğu ikiye bölmek anlamına gelir.

 

“Geçen defa da aynı şeyi yaptın”

 

Benzer bir konuda tartışıyor olabilirsiniz. Ama eski tartışmada yaşananları defalarca gündeme getirmek, kavgayı daha da büyütmekten başka bir işe yaramaz. O an yaşadığınız hararetli tartışmanın kendine özgü olduğunu kabul edin ve o günkü meseleyi konuşun sadece. Geçmişe dönmek size bir şey kazandırmaz.

 

“Hepsi senin hatan”

 

Birlikte yapacağınız bir işte istenmeyen bir sonuç ortaya çıktığında bunda suçu sadece eşinize atmak yangına körükle gitmeyi sağlar. Diyelim ki tatile çıkıyordunuz ve evden çıkma saati konusunda eşinizin fikrine uyduğunuz için uçağı kaçırdınız. Bu durumda yapmanız gereken, öfkeyle eşinizi fırçalamak değil, o an sorunu çözmek için birlikte ne yapabileceğinizi hesaplamak. Sorunu çözdükten, mesela bir sonraki uçağa bilet aldıktan sonra, yaşadığınız durumun sizi ne kadar üzdüğünü anlatma zamanı! “Keşke evden daha erken çıksaydık, bir dahaki sefere öyle yaparız” diyerek durumu açıklamak, daha yapıcı bir davranış olacaktır.

 

Ayrılık Acısını Nasıl Unutursunuz?


Hayatı onsuz düşünemediğiniz sevdiğiniz insandan ayrılmanın şokundan kurtulmak istiyorsanız bazı pembe hileler yapın! Ayrılık hüznünden kurtulmanın en iyi yolu sosyalleşmek, en uygun gün ise cumartesi! Kendinizi yalnız hissedebileceğiniz özel (Cumartesi, Sevgililer Günü vb.) günlerde, ‘arama krizi’ne girmek istemiyorsanız; arkadaşlarınızla buluşun, hobiler edinin, kurslara yazılın… Bir de sakın telefon numarasını silmeyi unutmayın!

Ayrılma kararı verilen bir ilişkiyi bitirmek neden bazıları için daha zordur veya hangi durumlarda ayrılık daha zor gelir? Medical Park Fatih Hastanesi’nden Klinik Psikolog Sinem Demir; duygusal ilişkilerde ayrılık meselesini farklı yönleriyle değerlendirdi:

• Duygusal bir ilişkinin bitmesi; bir kişi ile duygusal paylaşımın bitmesinin ötesinde, bir yaşam biçiminin kesintiye uğraması anlamına gelebilir: Birlikte yapılan sosyal faaliyetlerin, geleceğe yönelik hayallerin, ortak arkadaşlarla görüşmenin de kesilmesi gibi…

• Biten bir ilişkinin ardından, kişinin kendisini sosyal olarak konumlandırma biçimi de değişebilir; örneğin ‘evliliğe doğru giden’ bir ilişkinin bitmesinin ardından, sosyal konum yeniden ‘bekâr’ olarak değişir. Evlenmeyle ilişkili olumlu beklentileri olan bir kişi için ayrılık, bu açıdan da zorlayıcı olabilir. Boşanma yoluyla bekârlığa dönmek ise; sosyal çevrenin de etkisiyle, alışma sürecinin daha sancılı geçmesine yol açabilir.

• İlişkinin hayatın hangi döneminde bittiği de, ilişki sonrası dönemde yaşanan streste belirleyici olabilir. Bir ergen, kimlik duygusunun gelişmesi için ailesine duygusal mesafe koyarken; hem arkadaşlarına, hem de romantik duygular hissettiği kişiye yönelir. Bu kişi; takip altında tuttuğu, bir bakışını bile saatlerce yorumlayabildiği, bu şekilde ilk romantik duygularının geliştiği ‘birisi’ olur… Ayrılık yaşayan bir ergen, ani ‘yıkılmalar’ ile çabuk ‘toparlanmalar’ gibi iki uç durumda gidip gelebilir.

YETİŞKİNLER İÇİN AYRILIK ÇOK YAMAN

• Duygusal bir ilişkinin bitmesi; bir kişi ile duygusal paylaşımın bitmesinin ötesinde, bir yaşam biçiminin kesintiye uğraması anlamına gelebilir: Birlikte yapılan sosyal faaliyetlerin, geleceğe yönelik hayallerin, ortak arkadaşlarla görüşmenin de kesilmesi gibi…

• Genç yetişkinlik ise; geleceği olan bir ilişki beklentisinin en fazla olduğu dönemdir. Duygusal bir etki yaratmış, ‘karşılıklı uygunluk’ olduğu gözlenmiş bir ilişkinin bitmesi, geleceğe yönelik yalnızlık endişesine ve duygusal ilişkilere dair ümitsizliğe yol açabilir. Diğer taraftan, bu dönemde duygular ve başa çıkma mekanizmaları gelişmiş olacağından, bitmiş ilişki daha sağlıklı değerlendirilebilir. Yetişkinlik ve olgunluk yıllarında bir ilişkinin bitmesinde; alışılmış bir düzenin bozulması, çocuklar ve maddi paylaşımlar gibi etkenler işin içine girer.

‘DAHA İYİSİNİ BULAMAM’ SENDROMU!

• Bir araştırmaya göre; ayrıldıkları partnerlerine duygusal olarak daha yakın hissedenler, ilişkisi uzun süre devam etmiş olanlar ve ayrıldıkları kişi kadar iyi bir partneri bir daha bulamayacaklarına inananlar daha fazla stres yaşıyorlar.

• Ayrılma-devam etme arasında kalan bir kişinin (veya çiftin), duygusal bir ilişkiye dair beklentileri, çocukluk dönemlerinde yaşanmış ciddi ayrılıklardan da etkilenir. Bağlanma kuramına göre; çocukluk döneminde yaşanan ayrılık-bağlanma sorunları olan kişilerde, ayrılmaya ve reddedilmeye hassasiyet daha fazla olabiliyor ve bu kişiler, bir ilişkinin bitmesine abartılı tepkiler verebiliyorlar. Dahası, ayrılacaklarına emin oldukları ilişkiler kurabiliyorlar veya sağlıklı bir ilişkiyi farkında olmadan sabote ederek ayrılık-mutsuzluk döngüsünü hazırlayabiliyorlar.

• ‘Benliği Sessizleştirme’ kuramına göre ise; kendilerini ancak duygusal bir ilişkide iken ‘var’ olarak hisseden ve sırf ilişkiyi sürdürebilmek için kendi düşünce-duygularını bastıran kişiler, bir ayrılık durumunda depresyona daha yatkın oluyorlar.

BİTİŞ ŞEKLİ TRAVMA YARATABİLİR

• İlişkinin bitmeden önce nasıl olduğu ve ne şekilde bittiği de, sonrasındaki ruhsal durumu etkileyebilir. Örneğin; duygusal ve/veya fiziksel tacizin yoğun yaşandığı bir ilişkinin bitişi sonrası, bir ‘rahatlama’ olması beklenir. Ancak böylesi bir ilişki sonrası, taciz travmasının etkileriyle başa çıkmak gerekir. ‘Toz pembe’ gibi görünen bir ilişkinin, aniden ve şok edici bir şekilde bitmesi ya da çok uzun yıllar ‘hangi yöne gideceği belli olamamış’ bir ilişkinin bitmesi gibi ayrılık biçimleri de; ayrılığın kabullenilmesini zorlaştırabilir.

AYRILIĞI ANLAMAK…

• Ayrılık sonrasında olumsuzu olumluya çevirmek için daha fazla beklentisi olanlar, depresyona daha az giriyorlar. Bu kişiler daha olumlu düşünceler geliştirmeye çalışıyorlar, fiziksel ve sosyal faaliyetlere ağırlık veriyorlar.

• Ancak bir ayrılık sonrasında hızlı bir şekilde olumsuz (üzüntü, öfke, yas gibi) duyguları bastırmak, uzun vadede sağlıklı bir durum değildir. Sağlıklı olan, ayrılık sonrasındaki bu olumsuz duyguları yaşamaya izin vermek ve biten ilişkiyi/ilişkideki rolümüzü yeniden değerlendirmektir. Bu noktada psikoterapi desteği alınabilir; çünkü ayrılığı anlamak, duygusal gelişim için bir fırsat olabilir. Sonrasında ise sadece yeni bir duygusal ilişki arayışı amacı içermeyen, ertelenmiş hobileri de kapsayabilecek yeni bir sosyalleşme ağı oluşturmaya başlanabilir.

• ‘Sevmek’, ‘hoşlanmak’ ve ‘aşık olmak’ gibi duygusal yüklemelerin nasıl yorumlandığı; bu duyguların yaşanmış ilişkiye ait duygular mı olduğu, yoksa o dönem yaşanan duygusal yoksunlukların etkisiyle mi karşıdaki kişinin yüceltildiği gibi konuların ele alınması; bitmiş ilişkiden yola çıkarak duyguların tanınması ve gelişmesi açısından önemlidir.

‘CUMARTESİ ETKİSİ’NDEN KORUNUN!

• Bitmesi gerektiğinden emin olunan ancak bitirilemeyen ilişkilerde, davranışları kontrol etmek için önlemler almak da gerekebilir. Özellikle ‘Ayrılıkta Cumartesi Etkisi’ olarak da adlandırılabilecek durumdan korunmakta fayda var. Çünkü sosyalleşmek için en cazip gün olan cumartesi, herkesin sokaklara döküldüğü, gözünüzün önünde sevgililerin dolaştığı bir gündür. Bu nedenle özel günlerde (cumartesi, hafta sonu, Sevgililer Günü vb.) kendinizi yalnız hissedebilir ve eski günleri hatırlayarak ani duygu patlamaları yaşayabilirsiniz. Bu tür günler, ‘heyecanınızı’ ve duygularınızı depreştirebilir, bitmesi istenen ilişkiyi ‘aslında bir şans daha tanınabilir’ gibi algılamanıza yol açabilir. Bunu önlemek için, o günden birkaç gün öncesinden başka planlar yapmalısınız; arkadaşlarınızla buluşmak, ertelenmiş hobilere başlamak veya kurslara yazılmak gibi…

TELEFON NUMARASINI SİLİN

• Kendinizi yalnız hissedebileceğiniz özel günlerde, verilmiş bir ayrılık kararını sabote edebilir ve sonradan pişman olacağınız ‘aramalar’ yapabilirsiniz. Bu nedenle; ayrılmak istenen kişinin telefonunu ve e-posta adresini silmek, aniden gelişen arama isteğini kontrol almada işe yarayabilir. Neden ayrıldığınızı ve yeniden arama isteğinin neden gelişmiş olabileceğini bir kağıda yazmak da, ani duygu patlamalarını sakinleştirebilir.

 

Takıntılı bir aşık mısınız?


Aşkı yüzünden acı yaşayan bir kişi, enerjisi ve motivasyonu azalıyorsa, ilişkilerinin, işinin, okulunun ve sağlığının etkilendiğini fark ediyorsa mutlaka profesyonel bir yardım almalıdır.

Psikolog Dr. Başak Demiriz, Milliyet Cadde’deki, psikolog ile danışan diyaloğu şeklinde kurguladığı yazılarından oluşan köşesini ilişkilerde ayrılığa neden olan takıntı konusunu ele almış. Takıntılı bir aşk neden ayrılığa mahkumdur? Takıntı bir hastalık mıdır? Sadece aşık olduğu kişiye yoğunlaşan biri ilişkide neler yaşar? Yanıtlarını Başak Demiriz veriyor:

‘Onsuz yaşayamam’ sözü aslında kişinin aşkının bir ifadesi olmaktan çok o kişi için yaşadığı takıntının ifadesidir. Aşkı takıntılı bir şekilde yaşayan kişiler dikkatlerini sadece karşısındakine yoğunlaştırır. Tek amaçları onu mutlu etmektir

Danışan: Sevgilimle ayrılalı dokuz gün oldu ama onu aklımdan çıkaramıyorum. Ne yemek yiyebiliyorum ne de uyuyabiliyorum. Gece gündüz onu düşünüyorum. Beni arar umuduyla her an telefonumu kontrol ediyorum. Telefonu bıraksam bu sefer bilgisayarımda mesajları kontrol ediyorum. Çok mutsuzum ve çok çaresizim. Ona çok aşık oldum ama onu kaybettim.

Dr. Başak: Neden ayrıldınız?

Danışan: Benim onu ‘çok sıktığımı’ ve ‘nefes alamadığını’ söyledi. Oysa tek suçum ona aşık olmaktı. Ondan başka bir şey düşünemiyorum. ‘Arasam’ diyorum ama cesaret edemiyorum. O arar umuduyla gözlerimi telefondan ayıramıyorum. Ben hiç böyle bir insan değildim, deli gibiyim, beş dakikada bir telefonumu kontrol ediyorum. Etrafımdakiler de sıkıldı artık. Dün gece iyice saçma bir şey yaptım.

Dr. Başak: Ne yaptınız?

Danışan: Anlatmaya bile utanıyorum. Evdeydim ve yine ondan haber bekliyordum, ama ne yapsam kendimi oyalayamadım. O kadar sıkıldım ki ondan bir haber gelmezse nefes alamayacağımı hissettim, dayanamadım ve kalkıp giyindim. Arabama atlayıp evinin önüne gittim, penceresine bakıp ışık olup olmadığını kontrol ettim. Saat gece yarısını geçmişti ve evinde ışık yoktu. Belki de eve gelmiş uyuyor diye düşündüm, ama bir yandan da öfkelenmeye başladım. Ayrılmadan önce birkaç gün birbirimize bir sürü mesaj yazmıştık, tekrar onları okudum, bilmem kaçıncı kez, sonra ağlamaya başladım. Arabanın içinde uyuya kalmışım. Uyandığımda iki saat orada kaldığımı fark ettim, telaşla eve döndüm. Bu sabah uyanınca dün gece yaptıklarımı düşündüm ve kendime inanamadım. Annem de olanları bildiği için “Artık bir psikologa gitmenin vakti geldi” dedi ve size geldim. Aşk acısı yüzünden psikoloğa gidilir mi bilmiyorum?

Dr. Başak: Aşkı yüzünden yoğun acı yaşayan bir kişi, enerjisini, motivasyonunu, kendisine bakış açısının her gün biraz daha olumsuz etkilediğini, takıntılarının arttığını, ilişkilerinin, işinin, okulunun ve sağlığının etkilendiğini fark ediyor ve bunun üstesinden kendi başına gelemeyeceğini hissediyorsa mutlaka profesyonel bir yardım almalıdır. Dolayısıyla siz kendiniz için doğru bir adım attınız, çünkü anladığım kadarıyla sizin aşkınız takıntılı bir hal almış.

Danışan: Takıntı bir hastalık mı?

Dr. Başak: Her insanın zaman zaman aklına takılan şeyler olur ama bunların şiddeti, sıklığı ve hayata etkisi arttığında psikolojik bir bozukluk olarak kabul edilir. Bu aşık olduğunuz bir kişi de olabilir, nefret ettiğiniz bir kişi de. Takıntı, bilimsel literatürde, kişi tarafından saçma ve mantık dışı olarak görüldüğü halde kontrol edilemeyen ve kişinin isteği dışında, ısrarlı, zorlayıcı ve yineleyici bir şekilde akla gelen, yoğun kaygı ortaya çıkarıcı düşünce, dürtü ya da imgeler olarak tanımlanmıştır. Takıntılı düşünceler büyük stres ve anksiyeteye sebep olsa da, bu düşüncelerden kurtulmak kolay değildir.

Danışan: Aşık olunca niye insan kafasına bu kadar takıyor?

Dr. Başak: Obsesif bozukluğa yol açan psikolojik veya biyolojik birçok etken vardır. Bu etkenlerden birinin de beyindeki serotonin maddesinin salınımının dengesizliği olduğu düşünülmektedir. İtalya’nın Pisa Üniversitesi’ndeki psikiyatri profesörlerinden Donatella Marazziti, çoğu aşık kişinin takıntılı davranışlar sergilediğinden yola çıkarak, obsesif kişilerle aşık kişilerin beyin fonksiyonlarında benzerikler olup olmadığını araştırdı. Marazziti, aşık kişilerin beyinlerini incelediğinde serotonin fonksiyonlarında bir azalma gözledi, özellikle aşkın ilk evrelerinde, beyin içinde önemli değişiklikler buldu. Amerika’da buna benzer yapılan araştırmalar da aynı sonucu verdi: Aşık olanların kanlarında daha düşük miktarda serotonin vardı, tıpkı obsesif kişilerde gözlendiği gibi.

Danışan: Yani aşıkların takıntılı olması biyolojik olabilir mi?

Dr. Başak: Yapılan araştırmalara göre, evet. Bu sonuçlar, takıntılı ilişkilere yeni bir ışık tutabilir.

Danışan: O yüzden aşık olunca bir yandan acı çekiyorsunuz, engellenemeyen bir hastalık gibi.

Dr. Başak: Romanlar, şiirler, şarkılar, filmler aşkın bazen bir hastalık gibi yaşandığını, aşkı uğruna insanların eriyip bittiğini, yataklara düştüğünü sık sık konu etmiştir. Her ne kadar bu tarz aşklardan şiirsel bir şekilde bahsedilse de aşkın dozu kaçtığında, yaşanan yoğun duygular kaygıya, obsesyona, özgüven eksikliğine, kendini değersiz hissetmeye, intiharlara ve cinayetlere kadar gidebilir.

Danışan: Ben kendimi bu kadar değersiz hissetmedim hayatımda.

Dr. Başak: Aşıkken, her şey ‘yolunda’ giderken, insan kendini göklerde uçar gibi hisseder, özgüven artar, kendini daha çok beğenir, sevgilisine pahalı hediyeler alır, normal zamanlarda yapmayacağı, ‘çılgınlıkları’ yapar. Sadece ve sadece onunla birlikte olmak ister, onsuz eğlenemez, onun istediği gibi giyinmeye, sevdiği filmleri seyretmeye, yemek yemeye başlar, onun başkalarıyla vakit geçirmesini içerler. En ufak bir ‘aksaklıkta’ysa ne olduğunu anlamadan depresif hissedip, kızgınlaşır, yemeden içmeden kesilir ve nefes alamaz hale gelir.

Danışan: Sanki beni tarif ettiniz. O kadar kötüyüm ki, onsuz yaşayamayacak gibi hissediyorum.

Dr. Başak: ‘Onsuz yaşayamam’ sözü aslında kişinin aşkının bir ifadesi olmaktan çok o kişi için yaşadığı obsesyonun (takıntının) bir ifadesidir. Aşkı takıntılı şekilde yaşayan kişiler dikkatlerini sadece karşısındakine yoğunlaştırır ve onu mutlu etmek tek amaçlarıdır. Bu arada kendi mutlulukları ve ihtiyaçlarının önemini unuturlar. Dolayısıyla başkalarının hayatlarını, hayallerini yaşamaya başlarlar. Bunun ne kadar sağlıksız olduğunun farkına varmadan daha fazla bağlanırlar. Böyle bir ilişkinin sonu problemlere ve mutsuzluğa gider.

Danışan: Peki, ne yapacağım, geçer mi bu takıntı?

Dr. Başak: Aşkın içinde, en azından fiziksel nedenlerden dolayı, biraz takıntı olmasının kaçınılmaz olduğunu bilim adamları sayesinde öğrenmiş bulunuyoruz. Bununla beraber, derin bir aşkın ürünü sandığınız bu duyguların, sağlıksız bir yöne doğru gittiğinin de sanırım farkına vardınız. Psikoterapide amacımız; takıntılı düşünce yapınız üzerine çalışarak kaygılarınızı azaltmak ve kendinizi onsuzken de sevmeyi öğrenmenizi sağlamak olacak. Diğer yandan size tavsiyem; hem arkadaşlarınız ve ailenizle daha fazla vakit geçirmeniz hem de daha önce yaptığınız ve zevk aldığınız aktiviteleri tek başınıza yapmaya başlamanız. Bu kendinize güveninizi artıracak ve onsuz da mutlu olabileceğinizi size hatırlatacaktır.

Efendi gibi ayrılmanın 12 kuralı


ABD’de yayınlanan Psychology Today dergisi Psikiyatr, nörolog ve ilişki uzmanlarıyla konuşup, efendi gibi ayrılmanın 12 kuralını belirlemiş.

İlişkinin en başında, tavlamak için bin bir latifeyle dil döken kişiyle, ayrılmaya çalışırken zücaciyeye girmiş file dönüşen ahmağın aynı kişi olduğuna inanmak ne kadar zor değil mi? Bu işi eline yüzüne bulaştırmadan becerenlerin sayısı, gümüş sırtlı gorillerden bile daha az ki, bu hayvanlardan tüm dünyada 600-700 kadar kaldı.

İlişkinin en başında, tavlamak için bin bir latifeyle dil döken kişiyle, ayrılmaya çalışırken zücaciyeye girmiş file dönüşen ahmağın aynı kişi olduğuna inanmak ne kadar zor değil mi? Bu işi eline yüzüne bulaştırmadan becerenlerin sayısı, gümüş sırtlı gorillerden bile daha az ki, bu hayvanlardan tüm dünyada 600-700 kadar kaldı.

Tüm sorumluluğu üzerinize alın

Hisleriniz, ihtiyaçlarınız, hayalleriniz değiştiyse, hayatlarınızın farklı yönlerde ilerlediğine inanıyorsanız ya da sadece ayrılmayı kafanıza koyduysanız, lütfen bu işi karşınızdakine bırakıp da sizi terk etmesi için kışkırtıp durmayın. Bir zahmet inisiyatifi ele alın. Bir defa mesajı alacağını nereden biliyorsunuz? Sürekli çıkan kavgalar yüzünden kendini sorgulamaya, ilişkiyi kurtarmaya da kalkabilir. Kendiyle ilgili algısı bozulabilir.

Ayrılma konuşmasını yüz yüze yapın

Bu hem tek medeni ve nazik yol, hem de karşınızdakine sözlere dökülmeyen şeyleri hissetme imkanı verir. Sesinizin tonu, bakışınız, yüzünüzün ifadesi, mimikleriniz gibi… Koluna kısa bir an dokunmanız, ayrılsanız bile ona hâlâ değer verdiğinizi anlatır. Yüz yüze dışındaki tüm yöntemler, “çok da umurumda değilsin” mesajı gönderir ki, bir zamanlar sevdiğiniz birinin gurur ve özgüvenini yerle bir etmeye ne gerek var.

Ayrılma konuşmasını yüz yüze yapın

Bu hem tek medeni ve nazik yol, hem de karşınızdakine sözlere dökülmeyen şeyleri hissetme imkanı verir. Sesinizin tonu, bakışınız, yüzünüzün ifadesi, mimikleriniz gibi… Koluna kısa bir an dokunmanız, ayrılsanız bile ona hâlâ değer verdiğinizi anlatır. Yüz yüze dışındaki tüm yöntemler, “çok da umurumda değilsin” mesajı gönderir ki, bir zamanlar sevdiğiniz birinin gurur ve özgüvenini yerle bir etmeye ne gerek var.

Dürüst olun

“Artık sana aşık değilim” demekte bir sorun yok. Ama dengeyi de iyi kurmak lazım. “Zaten son zamanlarda kilo da almıştın” demeye kalkmayın.

“Sorun sende değil, bende” gibi dünya çapında klişelere başvurmayın

Bu kendini sıradan, değersiz hissetmesine yol açar. Ayrıca herkes “hakiki” bir açıklamayı hak eder.

Ayrılma konuşması yaparken ilişkinizi otopsi masasına yatırmayın

Tek tek her sorunun üstünden geçmek zorunda değilsiniz. Detayları tartışırken geneli kaçırırsınız. Üstelik karşınızdaki her konuda aynı fikirde olmayabilir. Sonunda kavga çıkması ihtimali çok yüksek. Daha da kötüsü; karşınızdaki iyi bir tartışma ustasıysa, çıkmak istediğiniz bir ilişkiye yeniden girmeye ikna edebilir. Saygı ve özene evet ama lafı fazla uzatmayın.

Temiz iş çıkartın

Ortamı yumuşatmak, onu ya da kendinizi avutmak için geçiş dönemi yaratmayın, arkadaşça buluşmalara kalkmayın. “Arkadaş kalalım” demek suçluluk hissini hafifletebilir ama karşınızdaki hâlâ bir umut olduğunu sanabilir.

Eski günler, iyi şeyler

Ayrılma nedeninizi açıkladıktan sonra geçirdiğiniz mutlu günlere ve onun iyi yanlarına da değinirseniz iyi olur.

Kararı protesto etmeyin

Ayrılmak isteyen karşı tarafsa, kararını gözden geçirmesi için yalvarmayın. Terk edilenin hızlıca iyileşmesi için ilk yapması gereken, bittiğini bir an evvel kabullenmektir. Yazışmayın, telefonlaşmayın, mektupları atın, arkadaş kalmaya çalışmayın.

Kararı protesto etmeyin

Ayrılmak isteyen karşı tarafsa, kararını gözden geçirmesi için yalvarmayın. Terk edilenin hızlıca iyileşmesi için ilk yapması gereken, bittiğini bir an evvel kabullenmektir. Yazışmayın, telefonlaşmayın, mektupları atın, arkadaş kalmaya çalışmayın.

Acınızı saklamaya, görmezden gelmeye çalışmayın

Hissettiğiniz acıyla intikam yemini etmek ne kadar işe yaramazsa, canınız yanmıyormuş gibi yapmak da işe yaramaz. Uzun bir ilişkinin bitmesi, yaşanılan en sarsıcı duygusal deneyimlerden. Yas tutmak son derece normal ve hatta gerekli.

Hayatınızın aşkını, ruh eşinizi kaçırdığınız fikrinden kurtulun

Sonsuza dek birlikte yaşayacağınız tek kişiyi kaybettiğinizi düşünmeyin. Bu, aşkın neden olduğu bir yanılsama. Aslına bakarsanız etrafta ondan daha iyi, size daha uygun dünya kadar insan var. Sıcağı sıcağına bunu göremeyebilirsiniz. Kendinize zaman tanıyın.

Ayrılıktan sonra neler yaşıyoruz?


Ayrılık kararının ardından karışık ruh halleriyle yüzleşiyoruz. Ayrılıktan sonra yaşadığımız duygularla nasıl baş edebilir, kendimizi nasıl toparlayabiliriz?

Ayrılık zor! Kırık bir kalbin yapamayacağı şey yok gibi… Kırık bir kalp; ayrılık kararına karşı şoke olur, kızar, kendi içine kapanır, depresyona girer, kabullenmekten başka çaresi olmadığını anlar… Ayrılık gelip kapıya dayanmışsa bu hislere karşı durmak imkansız gibidir. Ama en az yarayla kurtulmak da elimizdedir.

İşte bu ayrılık sonrası hallerimizi inceliyor: Bu hallerin üstesinden gelmek için yapmamız ve yapmamamız gerekenler… Hangi ruh halinde nasıl hareket etmemiz gerekir, birlikte irdeleyelim!

Şoka girme

Şok, vücudun acıya karşı verdiği doğal bir koruma tepkisidir. İlişkinizin bittiğini anladığınız o ilk anda sadece korku, yalnızlık, kafa karışıklığı hissedersiniz fazlasıyla. Ayrılık isteği karşı taraftan gelmişse, o ilk dakikalarda, hatta ilk haftalarda, belki aylarca süren bir inanamama sürecine girersiniz. Hislerinizde bir bulanıklık söz konusudur. Tam olarak ne hissettiğinizi, ne düşünmeniz gerektiğini bilemezsiniz. Nefesiniz azalmış gibidir. Uyumak ve uyandığınızda her şeyin eskisi gibi olduğunu görmek istersiniz.

Modern Kadın önerisi:

•Yapmanız gereken, uzuuun bir yürüyüşle ya da meditasyonla kendinizi sakinleştirmek olmalı.

•Yapmamanız gereken ise uçuk hayallere kapılmak, sürekli geriye dönüp “neden” diye sormak.

 

İnkar etme

İnkar etme, gerçekliği reddetme anlamına gelir. Hem bu ayrılığı hem de kalbinizin kırıldığını kabul etmek istemezsiniz; çünkü kabul etme, kavuşma umudundan da uzaklaşma anlamına gelir. Her şey normalmiş gibi davranmaya devam edersiniz. Her zamanki gibi telefon açmak, e-mail göndermek gibi ilişkinizin “normal” gidişatını sürdürmek istersiniz. Kalp kırıklığını beklemede tutmak için elinizden gelen çabayı gösterir, bu gerçekle yüzleşmek istemezsiniz.

Modern Kadın önerisi:

•Yapmanız gereken, güvendiğiniz arkadaşlarınıza ya da günlüğünüze hislerinizi açmak, korkularınızı serbest bırakıp, onlarla yüzleşmek.

•Yapmamanız gereken, durumunuzu önemsizmiş gibi düşünmek, kalbiniz kırılmamış gibi davranmak. Acıyı, onun üstüne gitmek, dibine kadar yaşamak ancak hafifletir.

 

Kendini izole etme

Ya da bir başka deyişle, “Sadece kendimle baş başa kalmak istiyorum” süreci. Bir defa tam da o anda ayrılıkla yeni tanışma, beraberinde ilişkinin dağılması, “nerede hata yaptık” sorgulaması, ilişkiyi zihinde defalarca baştan yaşama senaryoları başlar. Düşünceleriniz dağınık bir halde beyninizde uçuşur. Bu acı çekme aşamasında eski fotoğraflara bakar, sesli mesajları defalarca dinlersiniz. Perdeleri açıp ışığı içeri almak, evden dışarı adım atmak istemezsiniz. Sessizce karanlıkta oturup, belki de kendinize uzun zaman önce yasakladığınız şeyi yapıp, bir koca kase dondurmayı kaşıklar, kendinize ve bütün dünyaya ilan edersiniz: “Evet, her şey bitti!”

Modern Kadın önerisi:

•Yapmanız gereken, iş ya da sosyal aktivite gibi o güne ait yapılması gerekenleri ertelemeden hayata karışmak.

•Yapmamanız gereken, aklınızdan geçen, “Kimse beni bir daha asla sevmeyecek” gibi mantık dışı fikirlere müsamaha göstermek.

 

Kızgınlık

Hem de kısa süre öncesine kadar sevgi sözcükleri fısıldadığınız adama, “Kalbimi kırdığın için senden nefret ediyorum” diyebilecek kadar büyük bir kızgınlık. Bu, hislerinizin, hüzünden çılgınca bir öfkeye dönüşmesi için bir geçiş aşamasıdır. Artık “eski” haline gelen sevgilinize yönelttiğiniz öfke, kendinizi fotoğrafları yakarken, daha da kötüsü onu arkadaşlarına kötülerken bulmanıza yol açabilir. Eğer kızgınsanız, kendinizi, kendinizle konuşurken de yakalayabilirsiniz. Pişmanlık dolu düşüncelerden ve sinirli sözlerden oluşan diyaloglar… Tüm bunlar yerini suçlamalara bırakır zamanla.

Modern Kadın önerisi:

•Yapmanız gereken, sizi öfkelendiren şey hakkında yazmak ya da konuşmak.

•Yapmamanız gereken, öfkenizi eyleme dönüştürmek.

 

Pazarlık

“Onu ne geri getirebilir?” düşüncesinin, insanın beynini kemirdiği bir ruh halidir. Tekrar geri gelmesi için dua etmekten tutun da, eğer siz bu ayrılığa neden olan bir şey yaptıysanız, kendinizi affettirmek için çabalama anlarınıza kadar her şeyi kapsar. Kendinizle ya da sevgilinizle pazarlık yapmak, başka biri haline gelmek için ekstra bir uğraş içine girmenize de neden olur. Daha az kıskanç, daha zayıf, daha kontrollü, daha az öfkeli… gibi. Bu, mevcut acınızı sizden uzaklaştırmak için başvurduğunuz bir yöntemdir.

Modern Kadın önerisi:

•Yapmanız gereken, sevdiğiniz, sizi mutlu eden, gelecekte yapmak istediklerinizi içeren bir liste hazırlamak kendinize.

•Yapmamanız gereken, bu istekler listesine eski sevgilinizin adını koymak.

 

Depresyon

“Hiçbir zaman bu durumu atlatamayacağım” hissinin getirdiği bir sonuç depresyon. Derin bir üzüntü hali, yataktan bir türlü çıkamama, fiziksel acılar hissetme, sürekli ağrılar, umutsuzluk, çaresizlik ve hüzündür depresyonu var eden.

Modern Kadın önerisi:

•Yapmanız gereken, çevrenizde pozitif insanların olmasına izin vermek ve güneş ışığından yararlanmak.

•Yapmamanız gereken, kendinizi aşırı yemek ya da içmek gibi sağlıksız davranışlara kurban etmek.

 

Erkeği geri kazanma yolları!


Ayrılık hiç kolay değil, özellikle de kadın için…

O, bir zamanlar hayatının aşkıydı ve hep öyle kalacaktı, ama artık değil ne yazık ki… Kaybetmiş olma duygusu, çoğunlukla, kadının ayrılıktan acı çekmesine neden olan. Belki de hala seviyor kadın, erkeğini. Ve geri dönmesini istiyor. Ayrılığın sudan bir sebebi de olabilir, çok ciddi nedenleri de. Ama sevgisizlik değilse ayrılığı getiren, “yeniden barışalım” şarkısıdır kadının dilinden düşmeyen.

Siz de o kadınlardan biriyseniz, erkeğinizi geri kazanma yollarını bilmelisiniz. Modern kadın olarak düşündük, taşındık; deneyimlerimizi değerlendirdik ve sizin için, “erkeği geri kazanma tüyoları” hazırladık. İşte o, basit ama uygulamada sonuç veren yollar…

Geride kalanları unutun

Erkeğinizi geri kazanma sürecinde artık suçlu arama ve hatalar üzerinde durma safhasını geride bırakmalısınız. Geçmişi sorgulamak, sizi ancak geçmişte bırakır. Yarına dair bir şey kazandırmaz hayatınıza. Dolayısıyla ilişkinizin geçmişini sorgulamanın gelecek in planlarınıza zarar vermesine izin vermeyin.

Gerçekten çok kötü şeyler yaşadıysanız geçmişte, mesela sizi aldattıysa, affedebilmeyi göze almalısınız. Tabii hala seviyor ve ona bir şans daha vermek istiyorsanız…

Eğer ayrılığa neden olan şeyi siz yaptıysanız, erkeğinizi, ikinci bir şansı hak ettiğinize dair ikna etmeye çalışmalısınız.

Göz yaşı dökmeyi bırakın

Hanımlar, artık mızmızlanmayı ve ağlamayı kesin! Sevdiğiniz adamı geri istiyorsanız, ona telefonda durmaksızın ağlayan sesinizi dinleterek, onu mesajlarla taciz ederek bu işi başaramazsınız. Bu durumdan kazançlı çıkmak için enerjinizi kullanmanız daha iyi olacaktır. Nasıl mı?

Onu günde bir defadan fazla aramayın. Ve ona, yalvaran bir sesle değil sakince bir barışma buluşması teklif edin. İstekli ama yalvarmayan kadın, her zaman erkeğin gözünde ulaşılmak istenen kadındır.

Önce intikam, sonra kavuşma mümkün değildir

Bir erkeğin nasıl geri kazanılacağına dair ince ayrıntılı planları anlatan filmlerde izlediklerinizi unutun! Gerçek hayat filmlerdeki gibi değil. Kararsız ve değişken davranışlar, düşünebileceğinizden daha fazla zarar görmenize ve dağılmanıza yol açabilir. Her ne sebeple olursa olsun, ondan intikam almayı, bu geri kazanma sürecini bir rövanş maçı haline getirmeyi düşünmeyin.

Filmlerde anlatılan, hem intikam alma, hem size tattırdığı acıyı ona da yaşatma, hem de sonrasında mutlu beraberliğe yeniden kavuşma senaryosunun ters tepebileceğini aklınızdan çıkarmayın ve karmaşık oyunlar içine girmeyin.

Ajanlık yapmayın

Bir James Bond filmindeymiş gibi oyun oynamayı bırakın. Onu takip etmek, bir ajan gibi oynamak, pek işlemiyor, bizden söylemesi!

Arkadaşlarına ve ailesine onu sormayı bırakın. Kendinizi görünmez sanıp gölgenizi her an onun etrafında hissettirmeyin. Bu tarz garip davranışlar, hem arkadaşlarını hem de ailesini sizden tamamen soğutmaktan başka bir işe yaramaz. Ona bir ajan gibi yaklaşarak komik duruma düşmektense, kendinize güveninizi koruyun ve bunu açıkça gösterin.

Ayrılık sonrasında da kendine güveni olan kadını gören bir erkek, bu durumdan etkilenecek ve eğer aradaki sevgi gerçek bir sevgiyse, zaten geri dönmek isteyecektir.

Kabullenin

Uçup gitmesine izin vermek zorunda kaldığınız bazı mutlu anlar vardır hayatta. Kulağınıza çok sert geliyor olabilir ama bu gerçekliği kabul etmek çok önemli. Tabii eğer normal bir hayata kavuşmak istiyorsanız…

Ayrılık zor, gerçekten çok zor, ama geçmişe yapışıp kalmak sizi daha iyi, daha sağlıklı yapmayacaktır, unutmayın. Geçmişten kopmayı başarmak size çok zor geliyorsa, sizinle aynı deneyimi yaşamış kadınlarla bir araya gelip onlardan destek almaya devam edin.

Sevdiğiniz erkeği geri kazanmak için denediğiniz bütün yollar kapandıysa, kendinizle baş başa kalıp düşünün. Evet, size geri gelseydi her şey güzel olacaktı; ama gelmediyse, şundan emin olun ki, bir başkasıyla tanışmak için önünüzde her zaman fırsat var. Siz de yenilen futbolcular gibi, “Önümüzdeki maçlara bakacağız” diyebilmeyi öğrenin!

Sevgilinizi Kendinize Bağlayın!


Size önerilen bu tavsiyeleri uygulayarak sevgilinizle aranızdaki bağı güçlendirebilirsiniz.

1- Onunla Sohbet Edin

Birbirinize karşı açık olmanızın sonuçlarını almak için öncelikle zamanlamayı doğru ayarlamanız gerekiyor. Sevgilinizle güzel bir gün geçirdikten sonra onunla konuşun. Çünkü ilişkiniz çok güzel giderken, doğal olarak birbirinize karşı daha açık olursunuz. Konuyu şöyle açabilirisniz. “Birlikte hep çok güzel zaman geçiriyoruz ve seninle olduğum için gerçekten çok mutluyum. İlişkimizin bu şekilde devam etmesini istediğim için, ilişkimizin güzel yanları ve varsa düzeltmenizi istediğin konular hakkında konuşmak istiyorum.” Sonra ona aşağıdaki sorulardan birkaçını sorun:

1. İkimiz hakkında en çok neyi hissediyorsun?
2. Benimle yapmak istediğin daha farklı birşey var mı? Eğer size cevap vermezse şöyle devam edin: Belki çok önemli birşey değildir ama seni azcık da olsa rahatsız eden birşey varsa konuşmalıyız. Sadece bir konuya odaklanacaksak, sence o ne olmalı?
3. Tartışma şeklimiz konusunda değiştirmek istediğin birşey var mı?
4. Seks hayatımız seni tatmin ediyor mu? Denemek istediğin daha farklı bir şey varsa benimle paylaşabilirsin.

Bu sayede aranızdaki bağ ve ilişkiden ne istediğiniz konusunda dürüst bir konuşma yapabilirsiniz.

2- Gerçekten Yaratıcı Olun
Ekonomik krizin etkilerinin sürdüğü bir dönemden geçiyor olsak da, ilişkiler söz konusu olduğunda akan sular durabiliyor. Çiftler bu gibi durumlarda romantizm kalıplarına sıkışıp kalmaktansa, birbirlerini sevdiklerini göstermenin daha ucuz yolu ve anlamlı yollarını keşfediyor. Örneğin maç izlerken bira içmekten hoşlanan sevgilinizi şık bir restorana sürüklemek istemeniz sıkıntı yaratabilir. Bunu yerine, kendi stilinize daha çok uyan bir alışkanlık edinin. Eğer sizde spordan hoşlanıyorsanız, kahvelerinizi alarak televizyonun karşısına kurulun.

3 Birbirinize Güvenin

Sevgilinizle aranızdaki bağı güçlendirmek için, herkesten çok ona açılmanız gerekiyor. Tabii ki bu durumun tersi de geçerli. İnsanlar yola genellikle sevgililerini aldatma kararı alarak çıkmıyorlar. Taraflardan biri bir iş arkadaşıyla biraz fazla sıkı fıkı oluyor ve giderek onunla bazı kişisel detayları paylaşmaya başlıyor. Bunun sonucunda ise işler kızışıyor. Sizin erkeke arkadaşladınız olduğu gibi, sevgilinizn de kız arkadaşları olabilir ama sevgiliniz karşı cinsten o kişiyle sizinle paylaştığından daha çok şey paylaştığında geçilmiş oluyor.

4 Yaramazlık Yapın

Tutkunuzu kapalı kapılar ardında göstermekle çevrenize anons etmek arasında büyük bir fark var. Kendi özel alanınızda yaşadıklarınızın keyfini çıkarmak birlikteliğiniz için büyük önem taşıdığı gibi, aşkınızı toplum içinde paylaşmak da önemlidir.

5 Hayallerinizi Destekleyin

Bir çiftin 5 ila 10 yıllık planlarını konuşmasının ilişkilerinin sağlam olduğunu gösterdiğini ortaya çıkarmış. Konuşmayı alışkanlık haline getiren kişiler sevgililerine daha yakın oldukları gibi ilişkilerinde de çok daha fazla mutlu oluyorlar.

Yeni ilişkide eski sevgiliye yer var mı?


Yeni bir sevgiliniz var ama eski sevgilinizi unutamıyorsunuz! Peki eski sevgiliyle arkadaş olarak kalmak mümkün mü?

Eski sevgili gerçekten ‘bitti mi?’

Bir kere, yeni bir ilişkiye başlarken, eski ilişkinizi gerçekten bitirmiş olmanız, eski sevgilinizle ya da eski eşinizle aranızda hiçbir şekilde duygusal bağ hissine sahip olmadığınızdan emin olmanız gerekir. Aklınızda bir eski sevgili varken, yeni sevgiliye “sevgili” demek de zaten doğru olmaz. Kafanızda bir şeylerin bitmediği fikri varsa, çivi çiviyi söker mantığıyla hareket ederek kendinizi h de hazır olmadığınız bir anda yeni bir ilişkide bulmak, zaten baştan yapacağınız bir yanlış olur. Hem hayatına yeni girdiğiniz bu kişiye de haksızlık etmiş olmaz mısınız? Aklınızda hep eski sevgilinizin ya da eşinizin olduğu bir yeni ilişkide, eskisi, nereye giderseniz sizinle gelecektir.

Tabii eski sevgiliyi unutmak, belki çoğu insan için onu tamamen hayatından çıkarmak anlamına gelmiyordur. “Arkadaş kalmak” diye bir şey de var hayatta, değil mi? Bunun bir ilişkiyi bitirme kararı alır almaz hayata geçmesi pek gerçekçi görünmese de biraz zamana bırakarak durumu değerlendirebilir ve kendinizi buna hazır hissettiğinizde eski sevgilinizle ya da eski eşinizle hayatınıza arkadaş olarak devam edebilirsiniz.

Nasıl arkadaş kalınır?

Gönül yaranızı sarmak için kendinize biraz zaman tanıyın. Bu süre, elbette kişiden kişiye, ilişkiden ilişkiye değişir. Kendinizi hala yaralı hissediyorsanız, beklemeye devam etmelisiniz.

Elbette sevgili ya da eş, insanın hayatındaki en önemli sırdaştır. Onu kaybetmek, bu sırdaştan da olmak anlamına gelir. Ancak ayrılık sonrası kendinize yeni bir sırdaş bulmanız hayatınızı kolaylaştıracaktır. En azından olur olmadık zamanda, ayrıldığınız kişiye telefon etme dürtünüze engel olacaktır.

Arkadaş olmaya çalışmak gerçekten istediğiniz bir şey mi ya da hem siz hem de eski sevgiliniz için iyi bir şey mi, buna karar verin. Siz ya da eski sevgiliniz bir arkadaşlığa hazır değilseniz, zorlamamalısınız. Şimdi arkadaş olamayacak olmanız, ileride de arkadaş olamayacağınız anlamına gelmez.

Yeni bir ilişkiye başlamışsanız, eski sevgiliyle görüşmek yeni sıkıntılara davetiye anlamına gelir. Büyük kıskançlık kavgalarının başlangıcı da olabilir. Eski sevgilinizle duygusal bağını atabilmeyi başarmış şanslı azınlıktansanız ve gerçekten arkadaş olduğunuza inanıyorsanız, onu yeni sevgilinize arkadaşınız olarak tanıtabilirsiniz. Belki geçmişten bahsetmemek, arkadaşlığınızın kökenini sohbet konusu haline getirmemek en iyisi. Tabii şundan da emin olmalısınız ki, eski sevgiliniz-yeni arkadaşınız da sizinle sadece arkadaş kalma konusunda kararlı gözüküyor olmalı. Sizi, yeni ilişkinizden caydırmaya, yeni sevgilinizle aranızı bozmaya çalışması ve kıskanç tavırlar takınması, arkadaşlığının inandırıcılığı konusunda size ipucu verecektir.

Söz konusu olan kişi, eski koca ise ve arada da bir çocuk varsa, arkadaş olmak ya da en azından arkadaş gibi bir araya gelmeye çalışmak bir zorunluluktur. Ne de olsa eşler birbirlerinden ayrılsa da anne babalıktan istifa edemezler. Bir çocuk için de anne ve babasını bir arada görmek mutluluk vericidir. Bu nedenle eski eşinizle, geçmişte her ne yaşamışsanız hatırınızdan çıkarmaya, kin gütmemeye, en azından birlikte zaman geçireceğinizde iyi geçinmeye gayret etmelisiniz. Yeni sevgiliniz ya da yeni eşinize de daha ilişkinin başından bu durumu kabullenmesi konusunda açık olmalısınız. Bu görüşmelerin zorunlu olduğunu, ama aranızdaki bağın duygusal olmadığını anlatabilmelisiniz.

İlişki nasıl bitirilir?


Ne zaman, nerede ve nasıl yapacağınızı önceden planlayarak ayrılma sürecini daha az acılı atlatabilirsiniz.

Bazen bir evliliği veya ilişkiyi bitirmek istesek de bunu gerçekleştirmek kolay olmaz. Belki duygularımızdan emin olamıyoruz, belki nihai kararı vermekte güçlük çekiyoruz ve genellikle de nasıl söyleyeceğimizi bilemiyoruz.

Oysa bu işi ne zaman, nerede ve nasıl yapacağımızı önceden planlayarak ayrılma sürecini daha az acılı atlatabiliriz. İlişkiyi bitirmek için adım adım takip edilecek yollar…

Karar verin

İlişinizi bitirmeden önce bunu gerçekten isteyip istemediğinizden emin olun. Neden bitirmek istiyorsunuz? İlişkinizin sizin için artı’larını ve eksi’lerini tartın. Ona karşı olan duygularınız değişmiş olabilir, bunu netleştirin. Kendinize şu soruyu sorun: Onu gerçekten artık sevmiyor muyum? Bu sorunun cevabına göre bazı insanlar ilişkilerine sadece ara verme kararı alırken bazıları da sevgililerine ya da eşlerine geri dönmek isteyebiliyorlar. Ama unutmayın ilişkide bir şeyler o zamana dek kırılmışsa, eskiye dönmek öyle sandığımız kadar kolay olmuyor.

Yeri ve zamanı seçin

Ayrılık kararınızı açıklamak için seçeceğiniz yer çok önemli. Kalabalık bir alışveriş merkezi ya da bir kafede olmak belki sizin için sorun olmaz, ama bir de karşınızdaki açısından düşünün. Onun da kendini rahat hissedeceği bir yer seçmelisiniz.

Zamanlamayı da iyi yapmalısınız. Dar zamanlara sığdırılacak bir mesele değil bu. Bir öğle arası tatili ya da hemen aceleyle bir yere yetişmeniz gereken bir günde değil, hem sizin hem de sevgilinizin bu konuşmaya yeterli zaman ayıracağı bir günü seçmelisiniz.

Konuşun

Her şeyi kafanızda yaşıyor, diyalogları kendi içinizden tekrarlıyorsanız sizin için hayat çok zor demektir. Uzun sessizlikler yaşamak, asla işinizi kolaylaştırmaz. Aklınızdakileri söyleyin, karşınızdaki kişi de bulmacayı çözmek zorunda kalmasın.

Aklınızdan geçenleri, ona karşı olan hislerinizi, ilişkinizdeki terslikleri onu kırmadan ifade edin. Elbette onun konuşmasına da fırsat verin. Diyaloğun kavgaya dönüşmesine izin vermeyin.

Net olun

Lafı dolandırmak, emin değilmişsiniz gibi konuşmak, geri dönme ihtimaliniz olacağı izlenimi yaratacağından net olmak önemlidir. Ne de olsa bir şeye karar verdiniz ve artık uygulama aşamasındasınız. Sizin için bu ilişkinin bundan böyle süremeyeceğine ikna olduğunuza göre karşınızdakini de buna ikna etmelisiniz. “Sanırım”la başlayan cümleler kurmaktan kaçının.

Dürüst olun

Dürüstlük her zaman en iyi politikadır. İlişkinizi sonlandırma nedenlerinizi açıkça ifade edin. Hiçbir şeyi saklamayın. Ancak, dürüst olacağım derken kinci bir ifadeye de bürünmeyin.

Partnerinizin elbette pek çok sorusu olacaktır. Onları yanıtlarken kızgın bir tavır takınmayın. Onu suçlayıp kendinizi temize çıkarmak yerine, dürüstçe ayrılığın sebebinin kendiniz olduğunu söyleyebilirsiniz. Bu sizi vicdan azabından da kurtaracaktır.

Ayrılığın nedenini açıklayın

Hiçbir ayrılık nedensiz olmaz. “Ayrılıyoruz, çünkü ben öyle istiyorum” mantıklı bir neden değildir. Böyle bir açıklamaya siz nasıl ikna olmazsanız karşınızdakinin de sadece bu açıklamayla yetinemeyeceğini anlamalısınız. Siz hiçbir neden açıklamadan, sürekli geçiştirirseniz, o da sorgulamaya ve bu süreci daha sancılı hale getirmeye devam edecektir.

“İlişkiyi bitirmek istiyorum, çünkü…” cümlesini sizden ya da karşınızdaki kişiden kaynaklanan sorunları gerekçe göstererek sürdürürseniz, her şey netleşecek ve size karşı ısrarcı olmayacaktır.

Ayrılık sonrasına hazırlıklı olun

İlişkiyi bitirip bağlarınızı tamamen kopardığınızda aslında tam olarak her şey bitmiş sayılmıyor. Erkekler ikinci şans aramaktan kendilerini alıkoyamayabilirler. Yeniden görüşme isteğine kapalı olduğunuzu kesin bir ifadeyle belirtin.

Elbette yeni hayatınız sizin için de çok kolay olmayacak. Ne de olsa ağlamadan ayrılık olmaz! Üzüleceğiniz, belki eski alışkanlıklarınızı arayacağınız, onu özleyeceğiniz zamanlar olacak. Ama güçlü olun ve bunların geçici olduğunu aklınızda çıkarmayın.

Belki eski sevgiliniz onu bıraktığınız için size misilleme yapmak isteyecektir, ama siz bunları görmezden gelin. Arkadaşlarınızla daha çok zaman geçirip yeni hayatınıza adapte olmaya çalışın.

Bir ilişkiyi bitirirken dikkat edilmesi gerekenler biz göre bunlar. Siz de ayrılırken ne yaptığınızı, neler yaşadığınızı bu yazıya yorum yazarak pudra.com okuyucularıyla paylaşabilirsiniz.