Panik Atak ve Hamilelik


Kadınlar fiziksel özelliklerinden dolayı duygusal anlamda daha duyarlı, korkulara ve hastalıklara karşı daha dirençsizdirler. Bir de günümüz koşullarının eklenmesi, kadınlarda bazı psikolojik rahatsızlıklara neden olmaktadır.

 

Bu rahatsızlıklardan en çok karşılaşılanı panik ataktır. Özellikle genç kadınlarda daha sık görülen bu rahatsızlık, hormonların da değişimiyle hamilelik döneminde sorun yaratmaktadır.

 

Hamilelik dönemi kimi anne adayları için sorunsuz geçer, kimileri için bir takım rahatsızlıkları beraberinde getirir. Özellikle de fizyolojik ve psikolojik değişimlerin yaşandığı bu dönemde, daha karamsar ve sinirli olabilen kadınlar duygusallığı da en üst seviyede yaşamaktadırlar. Hamilelikte genetik yatkınlıkla ortaya çıkabilecek nadir hastalıklardan biri de panik ataktır.

 

Panik atak; ansızın ortaya çıkan yoğun kaygı, bunaltı, korku ve sıkıntı karışımı nöbetlerdir. Bu rahatsızlık, ruhsal kaynaklı olan ve kendini oldukça güçlü bedensel belirtilerle gösterebilen bir kaygı bozukluğudur. Dolayısıyla hamilelik döneminde, anne ve bebek için de tehlikleli zeminler oluşturabilir.

 

Hamilelik döneminde ve doğum sonrasında hem fiziksel hem de ruhsal hastalıklar mutlaka yaşanmaktadır. Genetik yatkınlık varsa ve çevredeki yaşananların yoğun etkisine de bağlı olarak anne adaylarında, depresyon, panik bozukluk, şizofrenik belirtiler gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Bu her iki dönemde yaşanan stres, ekonomik zorluklar, iş ve aile içi problemler anneyi ve bebeği olumsuz etkiler. Bebeğin verdiği sorumluluk ve bebeğine bakamama kaygısıyla anne biraz daha fazla duygusal rahatsızlık içine girer. Bunların yaşanmasıyla birlikte iş daha kötüye de giderek; insanlara anlaşamama, toplum içine çıkamama, boşanma durumları, aile içi tartışmalar, uyuyamama ve beslenme bozuklukları gündeme gelir. Bebeğin ve annenin gelişimi bunlardan son derece etkilenir. Hamileliğin düşük ya da erken doğum gibi durumlarla sonlanması söz konusu olabilir.

 

Panik atak yaşayanlar, evlerinden çıkamaya korkarlar ama yanlız da kalamazlar. Çarşıya pazara gidemez, köprüden ve tünelden geçemez, kapalı küçük yerlerde kalamazlar. Hastaneye yakın evlerde otururlar ve kalabalıktan kaçarlar. Sürekli ölüm, aklını ve kontrolünü kaybetme, kalp krizi geçirme, felç olma ve çıldırma korkusuyla yaşarlar. Akıllarında sürekli bu düşünceler olduğu için de işlerini güçlerini ve kendilerini ihmâl ederler. Panik atak yaşayan kişiler bu ataklar toplum içinde de ortaya çıkabileceğinden toplumdan kaçma eğilimi gösterirler.

 

Panik atak belirtileri:

 

-Kalp atımlarında artış, çarpıntı

-Terleme

-Bulantı ve kusma

-Nefes darlığı

-Boğulma hissi

-Vücutta titreme ve sarsılma

-Soluğun kesilmesi

-Baş dönmesi ve bayılma hissi

-Karında ağrı

-Üşüme ve ürperme

-Ateş basması

-Uyuşma ya da karıncalanma hissi

-Göğüs ağrısı

 

Bunlar hamileliğin ya da fiziksel hastalıkların da belirtileri olabileceğinden, hasta ilkönce genel bir sağlık kontrolünden geçmeli daha sonra panik atak tanısı konmalıdır. Eğer ortada yaşanan bir panik atak durumu varsa, anne adayına eleştrilerde bulunmak en kötü şeydir. Bu durumu daha da tetikleyebilir. Doktorun yaptığı muayene, tetkikler ve tecrübesi sonucunda, hasta için en uygun ilaçlar seçilir. Bir ilaç her hasta da aynı sonucu vermeyebilir. Tedavi sadece ilaçtan ibaret değildir. Hastalığın kökenini araştırmak da gerekir. Kişilik analizi yapılır, çocukluk dönemi, bilinçaltı ile ilgili bilgiler elde edilmeye çalışılır. Stres faktörü araştırılır. İnsanlarla iletişim, etkileşim sorunları incelenir. Bireysel psikoterapi ile hasta takibe alınır.

 

Hasta ve doktor arasında çok iyi bir iletişim olmalıdır. Hasta doktoruna rahatsızlık anında her an ulaşmalıdır. Tedavide kullanılan ana ilaçlar antidepresanlardır. Yardımcı olarak; sakinleştiriciler, yatıştırıcılar, bedensel belirtileri önleyen ilaçlar kullanılır. Bu tip ilaçlar mutlaka hamilelikte doktor kontrolünde kullanılmalıdır. Genellikle kadın doğum doktorları ile işbirliği içinde tedavi yöntemine gidilir. Annenin panik atak yaşamasındansa, daha hafif ilaçlar kullanılması ya da psikoterapi ile tedaviye gidilmesi uygulanan ilk seçeneklerdir.

 

İlaç ve terapi ile tedavi dışında, hasta gündelik hayatta daha rahat ve sakin günler geçirmelidir. Bunun için de; yürüyüş yapmak, sakin aile filmleri izlemek, hafif ve düzenli beslenmek, bebek ya da doğum ile ilgili kurslara gitmek, gevşeme egzersizleri yapmak, duş almak, yüzmek, arkadaş ziyaretlerinde bulunmak, problemleri kulak ardı etmek, bebek mağazalarını dolaşmak ve en önemlisi iyi bir anne olabileceğinizi sürekli kendinize hatırlatmak panik ataktan uzaklaşmak için önemli bir adımlardır.

 

Panik atak, her bireyin karşılaşacağı bir durum olduğundan, bu tip rahatsızlıklarda duyarlı olmak önemlidir. Ön yargıda bulunmadan, destek vermek, sakin olmak ve anlayışlı davranmak, hasta üzerinde daha fazla olumlu etki sağlar. Panik atak geçiren kişiye bunun 10 dakika ile 20 dakika arasında geçeceğini söylemek, bunun yüzünden herhangi bir şey olmayacağını, sakinleşmesi gerektiğini söylemek ve nefes egzersizi yapmasını sağlamak çok yerinde ve rahatlatıcı bir davranış olacaktır.

 

Doğum Sonrası Bilmeniz Gerekenler


1. Akıntım ne zaman bitecek?

Doğum sonrası akıntıya loşi adı verilir. Loşi, ilk 3-4 gün kırmızı renklidir. İçinde kan ve doku parçaları bulunur. Birkaç gün içinde rengi açılır ve miktarı azalır. Doğum sonrasındaki 2-3. haftada loşi kıvamı koyulaşır, rengi sarımsı-beyazdır. Doğum sonrası 4 veya 5. haftada bu akıntılar azalarak kesilir.

2. Eski kiloma ne zaman kavuşurum?

Doğumdan sonra ayda 2 kilodan fazla kilo kaybı doğru değildir. Bu yüzden hızlı kilo vermeyi sağlayan diyet uygulamalarından kaçınılmalıdır.

3. Doğum sonrası diyet yapılabilinir mi?

Doğum sonrası doğru beslenmek, kilo kontrolünün sağlanmasını ve bebek için kaliteli süt üretimini sağlar. Emziren annelerin protein, meyve, sebze aüt ürünleri ve bol sıvı içeren dengeli bir beslenme programına ihtiyacı vardır. Günlük kalori miktarı süt veren annelerde 2600-2800 kcal civarındadır. Emzirme döneminde annelerin düşük kalorili bir zayıflama diyeti yapmaları önerilmemektedir.

4. Rahmin eski haline dönmesi ne kadar sürer?

Rahimin boyu ve ağırlığı gebelikte yaklaşık 10 kat artar. Doğumdan hemen sonra uterus 1 kg ağırlığındadır ve boyu göbek deliği hizasındadır. Doğumdan 1 hafta sonra boyu kalça kemiği ortasına kadar uzanır. Rahmin eski haline dönmesi yaklaşık 6 hafta sürer. 6. haftada rahim yaklaşık 100 gr. ağırlığındadır. Hamilelik öncesi ile karşılaştırıldığında rahim hafif büyük olarak kalır.

5. Egzersiz yapmaya ne zaman başlayabilirim?

Gebelikte genişleyen ve esneyen karın kasları 6 hafta sonra toplanmaya başlar. Doğum sonrası egzersizlere bu süreden sonra başlanabilir. Doğum sonrası kas güçlendirici egzersizler süt miktarını ve bebeğin kilo alınımı olumsuz etkilemez. Hareketler sırasında aşırı yorgunluk hissi oluşmamalıdır. Herhangi bir ağrı anında egzersiz bırakılmalıdır.

6. Ne zaman eskisi gibi banyo yapabilirim?

Normal doğum sonrasında hemen, sezaryen sonrası ise 2. günden itibaren ayakta duş şeklindebanyo yapılabilir. Küvet içinde banyo, temiz bir ortamda yapılacaksa genelde güvenlidir. Vajina içine zorlamadıkça su kaçmaz. Ancak vajina içini yıkamak önerilmemektedir.

7. Eşimle normak seks hayatımıza ne zaman dönebiliriz?

Doğum sonrası seks, genital bölgede ağrı olmadığında ve kanama azaldığında aslında güvenlidir. Cinsel ilişkiye eğer istenirse, genellikle doğumdan sonraki 3. haftada izin verilir. Ancak pek çok kadın doğum sonrası cinsel isteksizlik hissedebilir. Bu durum yorgunluk, halsizlik, ilişkide ağrı olacağı korkusu, akıntının devam etmesi nedeniyle olabilir. Kadınların çoğunda, cinsel istek doğum sonrası 6-8. haftalarda geri döner.

8. Hamilelikten korunmalı mıyız?

Doğum sonrtasında yumurtlamanın tekrar başlaması gecikir. Emzirmeyen annelerde bu süre 5 hafta kadarken emziren annelerde 8 hafta veya daha çok olabilir. Korunmaya normal adet görmeye başladıktan sonra başlanmalıdır. Bebeklerine sadece anne sütü veren ve adet görmeyen kadınlarda emzirmenin hamileliği ilk altı ay %98 oranında koruduğu belirtilse de kesin korunma sağlanmaz. Adet görülmeye başlandığında korunmaya da başlanmalıdır.

9. İçki içebilir miyim?

Emziren anneler alkol aldığında bir miktar alkol süte geçer. Bu nedenle emziren annelerin alkol alması önerilmez. Bebek emzirilmiyorsa doğum sonrası dönemde alkol almanın sakıncası yoktur.

10. Ağır kaldırabilir miyim?

Hafif ev işleri, hafif egzersiz doğum sonrasında sakıncalı değildir. Ancak ağır egzersizlerden kaçınılmalıdır. Ağır kaldırmak özellikle sezaryen ile doğum yapan kişilerde ilk 6 hafta uygun değildir.

11. Parfüm veya kokulu vücut losyonları kullanabilir miyim?

Bu tür ürünler kullanılabilir. Ancak emziren annelerin göğüs uçlarına uygulamaları için hazırlanmış ürünlerin bu bölgede tercih edilmesi gerekir.

12. İlaç kullanmamın emzirdiğim bebeğime zararı olur mu?

Kullandığınız ilaçların bazıları anne sütüne geçer. Emzirme ile bebek de bu ilaç kullanmadan önce mutlaka dktorunuza danışmalısınız.

13. Yorgunluk ve uykusuzlukla nasıl baş edebilirim?

Her ne kadar doğum sonrasında mutlak yatak istirahati önerilmese de dinlenmek çok önemlidir. Anneler geceleri düzenli uyku uyumadığından gün içinde en az 2 saat dinlenmelidir. Ev işlerini bir süre askıya almak tavsiye edilir.

14. İşime ne zaman dönmeliyim?

İşe ne zaman dönüleceği kişiye özel bir durumdur. Kanuni doğum sonrası izin bitiminde çoğu çalışan anne işe dönmek zorundadır. Önemli olan işe döndükten sonra da emzirmeye devam edilmesidir.

15. Doğum sonrası ne gibi formaliteler var?

Doğum sonrasında hastaneden çıkarken size doğum belgesi verilecek. Bu belge ile nüfus müdürlüğüne başvurarak bebeğinizie nüfus cüzdanı çıkartmanız gerekmektedir. Ayrıca çalışan annelerin de yine hastane tarafından düzenlenen kanuni doğum sonrası izin kullanımıyla ilgili belgeyi iş yerlerine ulaştırmalaraı gerekmektedir.

Doğum Sonrası Bilmeniz Gerekenler


                                                                             1. Akıntım ne zaman bitecek?

Doğum sonrası akıntıya loşi adı verilir. Loşi, ilk 3-4 gün kırmızı renklidir. İçinde kan ve doku parçaları bulunur. Birkaç gün içinde rengi açılır ve miktarı azalır. Doğum sonrasındaki 2-3. haftada loşi kıvamı koyulaşır, rengi sarımsı-beyazdır. Doğum sonrası 4 veya 5. haftada bu akıntılar azalarak kesilir.

2. Eski kiloma ne zaman kavuşurum?

Doğumdan sonra ayda 2 kilodan fazla kilo kaybı doğru değildir. Bu yüzden hızlı kilo vermeyi sağlayan diyet uygulamalarından kaçınılmalıdır.

3. Doğum sonrası diyet yapılabilinir mi?

Doğum sonrası doğru beslenmek, kilo kontrolünün sağlanmasını ve bebek için kaliteli süt üretimini sağlar. Emziren annelerin protein, meyve, sebze aüt ürünleri ve bol sıvı içeren dengeli bir beslenme programına ihtiyacı vardır. Günlük kalori miktarı süt veren annelerde 2600-2800 kcal civarındadır. Emzirme döneminde annelerin düşük kalorili bir zayıflama diyeti yapmaları önerilmemektedir.

4. Rahmin eski haline dönmesi ne kadar sürer?

Rahimin boyu ve ağırlığı gebelikte yaklaşık 10 kat artar. Doğumdan hemen sonra uterus 1 kg ağırlığındadır ve boyu göbek deliği hizasındadır. Doğumdan 1 hafta sonra boyu kalça kemiği ortasına kadar uzanır. Rahmin eski haline dönmesi yaklaşık 6 hafta sürer. 6. haftada rahim yaklaşık 100 gr. ağırlığındadır. Hamilelik öncesi ile karşılaştırıldığında rahim hafif büyük olarak kalır.

5. Egzersiz yapmaya ne zaman başlayabilirim?

Gebelikte genişleyen ve esneyen karın kasları 6 hafta sonra toplanmaya başlar. Doğum sonrası egzersizlere bu süreden sonra başlanabilir. Doğum sonrası kas güçlendirici egzersizler süt miktarını ve bebeğin kilo alınımı olumsuz etkilemez. Hareketler sırasında aşırı yorgunluk hissi oluşmamalıdır. Herhangi bir ağrı anında egzersiz bırakılmalıdır.

6. Ne zaman eskisi gibi banyo yapabilirim?

Normal doğum sonrasında hemen, sezaryen sonrası ise 2. günden itibaren ayakta duş şeklindebanyo yapılabilir. Küvet içinde banyo, temiz bir ortamda yapılacaksa genelde güvenlidir. Vajina içine zorlamadıkça su kaçmaz. Ancak vajina içini yıkamak önerilmemektedir.

7. Eşimle normak seks hayatımıza ne zaman dönebiliriz?

Doğum sonrası seks, genital bölgede ağrı olmadığında ve kanama azaldığında aslında güvenlidir. Cinsel ilişkiye eğer istenirse, genellikle doğumdan sonraki 3. haftada izin verilir. Ancak pek çok kadın doğum sonrası cinsel isteksizlik hissedebilir. Bu durum yorgunluk, halsizlik, ilişkide ağrı olacağı korkusu, akıntının devam etmesi nedeniyle olabilir. Kadınların çoğunda, cinsel istek doğum sonrası 6-8. haftalarda geri döner.

8. Hamilelikten korunmalı mıyız?

Doğum sonrtasında yumurtlamanın tekrar başlaması gecikir. Emzirmeyen annelerde bu süre 5 hafta kadarken emziren annelerde 8 hafta veya daha çok olabilir. Korunmaya normal adet görmeye başladıktan sonra başlanmalıdır. Bebeklerine sadece anne sütü veren ve adet görmeyen kadınlarda emzirmenin hamileliği ilk altı ay %98 oranında koruduğu belirtilse de kesin korunma sağlanmaz. Adet görülmeye başlandığında korunmaya da başlanmalıdır.

9. İçki içebilir miyim?

Emziren anneler alkol aldığında bir miktar alkol süte geçer. Bu nedenle emziren annelerin alkol alması önerilmez. Bebek emzirilmiyorsa doğum sonrası dönemde alkol almanın sakıncası yoktur.

10. Ağır kaldırabilir miyim?

Hafif ev işleri, hafif egzersiz doğum sonrasında sakıncalı değildir. Ancak ağır egzersizlerden kaçınılmalıdır. Ağır kaldırmak özellikle sezaryen ile doğum yapan kişilerde ilk 6 hafta uygun değildir.

11. Parfüm veya kokulu vücut losyonları kullanabilir miyim?

Bu tür ürünler kullanılabilir. Ancak emziren annelerin göğüs uçlarına uygulamaları için hazırlanmış ürünlerin bu bölgede tercih edilmesi gerekir.

12. İlaç kullanmamın emzirdiğim bebğime zararı olur mu?

Kullandığınız ilaçların bazıları anne sütüne geçer. Emzirme ile bebek de bu ilaç kullanmadan önce mutlaka dktorunuza danışmalısınız.

13. Yorgunluk ve uykusuzlukla nasıl baş edebilirim?

Her ne kadar doğum sonrasında mutlak yatak istirahati önerilmese de dinlenmek çok önemlidir. Anneler geceleri düzenli uyku uyumadığından gün içinde en az 2 saat dinlenmelidir. Ev işlerini bir süre askıya almak tavsiye edilir.

14. İşime ne zaman dönmeliyim?

İşe ne zaman dönüleceği kişiye özel bir durumdur. Kanuni doğum sonrası izin bitiminde çoğu çalışan anne işe dönmek zorundadır. Önemli olan işe döndükten sonra da emzirmeye devam edilmesidir.

15. Doğum sonrası ne gibi formaliteler var?

Doğum sonrasında hastaneden çıkarken size doğum belgesi verilecek. Bu belge ile nüfus müdürlüğüne başvurarak bebeğinizie nüfus cüzdanı çıkartmanız gerekmektedir. Ayrıca çalışan annelerin de yine hastane tarafından düzenlenen kanuni doğum sonrası izin kullanımıyla ilgili belgeyi iş yerlerine ulaştırmalaraı gerekmektedir.

Kadın sağlığında doğru bilinen yanlışlar


Kadın sağlığı konusunda, halk arasında yaygın, ama yanlış olan bazı inanışlar vardır. İşte bunlardan birkaçı ve doğrular…

“Komşum havaalanında X- ray’dan geçti, düşük yaptı”, “Hamileyken canı erik çekmiş; yiyememiş, bebeği sakat doğdu”, “Yıllarca doğum kontrol hapı kullandığım için erken menopoza girdim”, “Her 2 dakikada bir kadın, rahim ağzı kanserinden hayatını kaybediyor”… Bunlar kadın hastalıkları ve doğum konusunda, halk arasında doğru bilinen yanlışlardan sadece bir kaçı, liste böylece uzayıp gidiyor. Yanlış uygulamalar ile bilinçli yapılan veri çarpıtmaları gebelikten menopoza kadın sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sedat Kadanalı, kadın hastalıkları ve doğum konusunda doğru bilinen yanlışları sıralıyor.

Hayatımızın her alanında olduğu gibi kadın hastalıkları ve doğum konusunda da halkımızın inandığı bazı mitler vardır. Kimse bu kabulleri sorgulamaz ancak inanır. Bu kabullerin oluşmasında kültürel baskılar, bilinmeyene karşı uzak kalarak korunma güdüsü vardır. Son yıllarda ilaç ve medikal endüstri, aşı ve ilaç benzeri ürünleri pazarlamak için verileri çarpıtarak veya farklı göstererek sunabilmekte ve bunu tanıtım kampanyaları ile “sağlıklı olmak” adına yapabilmektedir. Bu sağlık haberlerinin doğruluğuna inanan halkımız çoğunlukla bunların farkına varamamakta ve inanmaktadır.

Halk arasında doğru bilinen yanlışlardan bazıları şöyle sıralanabilir:

“Gebelikte jinekolojik (vajinal) muayene yapılması düşüğe yol açar.”

Hamilelik döneminde vajinal muayane ve ultrason yapılmasının böyle bir etkisi yoktur. Gebelikte de rahim ağzına bakılmalı, smear kontrolu yapılmalı, vajinal enfeksiyon yönünden kontrol gerçekleştirilmeldir. Çok erken gebelikler ancak vajinal ultrasonografi ile görülebilir, dış gebelik ekarte edilebilir. Düşük sebeplerinin en büyük sebebi bebeğe ait sakatlıklardır, vajinal muayane bunu etkilemez.

“Perde asmak, uzanmak, ağır bir şey kaldırmak düşüğe yol açar.”

Gebelikte düşük sebepleri arasında bu durumlar söz konusu değildir, düşük daha çok bebeğe ait anormalliklere bağlıdır.

“Gebelikte diş tedavisi yapılmaz.”

Gebelikte her türlü diş tedavisi yapılabilir, gerekirse uyuşturucu ile diş tedavisi, dolgu yapılabilir; hatta istenirse uygun şartlarda diş röntgeninin çekilmesine izin verilebilir.

“Gebeler havaalanlarındaki dedektörlerden geçemezler”

Havaalanında içinde geçtiğimiz dedektörlerden radyasyon yoktur, bunlar metal dedektörlerdir. Gebeler bu metal dedektörlerden geçebilirler.

“Gebelikte cinsel ilişki zararlıdır”

Normal bir gebelikte son gebelik haftasına kadar normal cinsel ilişki devam edebilir.

“Gebeler bol yemelidir, istediği bir şeyi yemez ise bebeğin bir tarafı eksik olur.”

Bu düşünce Türk kadınının neden çoğunlukla balıketli olduğunu anlamak için güzel bir örnektir. Bizim kültürümüzde gebeler cam bir fanusa alınarak “gezme, dolaşma, kalkma düşük yaparsın diyerek bir yandan hareketliliği kısıtlanırken; öte yandan “sen hamilesin, aşırı yemelisin” denilmekte, gebelikte aşırı kilo alınmakta bebek 3- 4 kilo doğmakta geriye kalanlar kadına kalmaktadır. Gebelikte normal hayat tarzına devam edilmelidir, aşırı kilo almak doğru değildir. Anne adayı istediği şeyi yiyemeyince bir uzvu eksik olmaz ya da bebeğin sağlığı tehlikeye girmez.

“Doğum kontrol hapları kadını adetten keserek menopoza sokar.”

Doğum kontrol ilaçları her kullanan kadında adet miktarı ve süresini azaltırlar, bu beklenen ve istenen bir etkidir. Hap bırakıldığında tekrar normale dönülür, adet miktarı ve süresi ile menopoz arasında bir ilişki yoktur, doğum kontrol hapları menopoz yaşını etkilemezler.

“Doğum kontrol haplarının genç kızlarda kullanılması ileride kısırlığa yol açar.”

Doğum kontrol hapları kısırlık yapmaz, genç kızlarda tedavi amaçlı kısa ve uzun süre kullanılabilirler.

“Doğum kontrol haplarının gebelikten koruyuculuğu hemen başlamaz, bırakıldığında hemen hamile kalınmaz.”

Doğum kontrol ilaçları adetin ilk günlerinde başlandığında hemen koruyuculuğu başlar ve bırakıldığı ay hemen hamile kalınabilir.

“Doğum kontrol hapları 35 yaş üzeri kadınlarda kullanılmaz.”

Doğum kontrol hapları sağlık problemi olmayan kadınlarda menopoza kadar kullanılabilirler; ancak 35 yaş üzeri sigara içen kadınlarda kullanılmamalıdır.

“Spiral dış gebeliğe yol açar.”

Spiral yani rahim içi araçların böyle bir etkisi yoktur. Dış gebelik oranı spiral kullanmayan kadınla aslında aynıdır; ancak rahim içi gebelikler spiralden dolayı çok azaldığı için göreceli olarak dış gebelik oranı artmış gibi görülür. Spiral kullanan kadında rahim içi gebelik oranı çok nadir olduğundan bir gebelik durumunda öncelikle dış gebelik akla gelir, sanıldığı gibi spiral dış gebeliği artırmaz.

“Rahim ağzı kanseri kadınlarda görülen en sık 2. kanserdir, her 2 dakikada bir kadın bu yüzden ölmektedir.”

Bu örneği ilaç endüstrisinin bir veri çarpıtması olarak değerlendirmek uygundur. Kanser araştırmalarının yoğun olduğu Amerika ve İngiltere’de rahim ağzı kanseri ne sık olarak ne de öldürücü özelliği ile en sık görülen ilk 10 kanser arasında yoktur. Kanserler arasında görülme sıklığı tüm kanserlerin % 1’ inden azdır, rahim ağzı kanserine bağlı ölüm 100 bin’de 4’dür. Avrupa ülkelerini içeren kanser sıklığı istatistik çalışmasında rahim ağzı kanseri bütün kanserler arasında görülme sıklığı olarak 17. sırada yer almaktadır. Ülkemiz gibi tek eşliğin ve sünnetin olduğu ülkelerde görülme sıklığı daha düşük oranda beklenmektedir.

“Vajinanın iç kısmının da su veya sabunla temizlenmesi(vajinal lavaj) hijyen için gereklidir.”

Vajinada bulunan doğal floraya ait faydalı mikroorganizmalar asit üreterek vajinal enfeksiyonlara karşı korunma sağlar. Temizlik amaçlı yapılan lavaj ile bu bakterilerin uzaklaştırılması tam tersine florayı bozarak, vajinal enfeksiyonlara yol açar.

“Ameliyatla rahimin alınması erken menopoz neden olur ve kadının cinsel hayatı biter.”

Rahimin alınması yalnızca adet görmeyi ve çocuk doğurmayı engeller, yumurtalıklar alınmadığı sürece kadının menopoz yaşı etkilenmez. Rahim ile vajina çoğunlukla karıştırılarak aynı organ olduğu sanılmakta ve alındığında artık cinsel ilişki olamayacağına yanlış olarak inanılmaktadır. Rahmi alınan kadının cinsel fonksiyonları ve cinsel ilişkisi etkilenmez.

“Menopozda hormon tedavisi kansere neden olur.”

Menopozda ki hormon ilaçları 5 yıl sürekli alınır ise meme kanserinde 10 bin’de 8’lik bir artış yapabilir, kabaca bu risk binde bir denebilir. Bu çok düşük risk göz önüne alındığında menopoza girme aşamasında, ateş basması, terleme, uykusuzluk, sinirlilik gibi şikayetleri yüzünden yaşam standartları düşen kadınlar hormon tedavisi görebilirler. Zira bu şikayetler dışında kemik erimesi ve yaşam kalitesine de östrojen hormonunun faydası vardır, kalın barsak kanserini de azaltmaktadır.

“Rahmimde ur var!”

Aslında yabancı kökenli olan “tümör” kelimesinin Türkçe’ ye çevrilmesi, masum bir tercüme gibi görünüyor ancak anlamı bizim dilimizde farklı algılanıyor; bizler “ur” denince kanseri akla getiriyoruz. Kadınlarda çok sık görülen miyomlar, ur diye adlandırılmakta; “rahminizde ur var” denmektedir. Bunu duyan her kadın kendi dil kültürüne göre kanser olduğunu sanmakta ve paniklemektedir. Halbuki; “rahim uru” denen miyomlar, son derece masum, kadınların %20- 25’ inde görülebilen ve bir şikayet yapmadığı sürece tedavisi gerekmeyen oluşumlardır ve rahim duvarındaki kas dokularının büyümesi, yumru oluşturmasıdır. Bir kadın miyomla hamile kalabilir, doğurabilir, tekrar hamile kalabilir. Teorik olarak bir miyomun kanserleşme ihtimali bin’de 1 gibidir.

Adet düzensizliği hastalık habercisi olabilir!


Adet düzensizliklerini ihmal etmeyin, ciddi hastalıkların habercisi olabilir.

Adet düzensizliği sık görülen kadın sorunlarından biri. Geçici adet düzensizlikleri normal kabul edilse de uzun sürmesi durumunda başka hastalıkların belirtisi olacağı için ihmal edilmemeli. Adet düzensizliğinin nedenlerini ve ne zaman doktora başvurulması gerektiğini araştırdık.

21 günden kısa veya 35 günden uzun süren adet döngüsüne düzensiz adet kanaması deniliyor.

Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Op. Dr. Jale Dal, düzensiz adet kanaması oluşma nedenlerini, “hormonal düzensizlikler, yumurtalık kistleri, rahim içi yer kaplayıcı bazı tömürler, aşırı kilo alımı ya da aşırı kilo kaybı, çok ağır egzersizler, kötü beslenme, stres, depresyon, kadın döl yatağını ilgilendiren herhangi bir olay veya bu hormonları etkileyebilecek tümörler” olarak sıralıyor.

Dr. Jale Dal’a göre “Tekrarlayıcı nitelik taşıyan adet düzensizliklerinin yanı sıra başka bulgular da varsa, vücudunuzda değişiklikler hissediyorsanız ve bu düzensizlikler günlük hayatınızı etkiliyorsa bu bir patoloji göstergesi olabilir”.

Sık adet görme

Op. Dr. Nevra Topalismailoğlu, adet kanamalarının sürekli olarak erken görülmesinin nedeninin hormon dengesizliği olduğunu söylüyor. “Stres, egzersiz, gündelik hayattaki ani değişiklikler, fazla sigara ve kahve tüketimi de sık adet kanamasına neden olur” diyor.

Düzenli adet kanaması gören bir kadında kanamaların birden bire sıklaşması durumunda, bu kanama aslında bir ara kanama olabiliyor. Bu durumda ara kanamamı, adet düzensizliği mi olduğunu anlamak için mutlaka bir uzman doktora başvurmak gerekiyor.

Adet gecikmeleri

Cinsel hayatı aktif ve doğum kontrol hapı gibi etkin bir doğum kontrol yöntemi kullanmayan kadınlarda görülen adet kanaması gecikmesinin en olası sebebinin gebelik olduğunu vurgulayan Dr. Topalismailoğlu, diğer nedenleri de şöyle sıralıyor:

“Stres, mevsim değişiklikleri, ani kilo kaybı, seyahat gibi nedenler aniden ortaya çıkan adet gecikmelerine neden olabilir. Çoğu kez de ultrasonografide basit yumurta kistleri saptanıp tedavi edilebilir. Ayrıca adet gecikmesi, aylık korunma iğneleri, implanon ve diğer doğum kontrol haplarının içinde bulunan hormonların yan etkilerindendir. Kürtaj veya diğer cerrahi girişimler sonrasında rahim içinde oluşan yapışıklıklara bağlı olarak da gecikmeler görülebilir. 45 yaş üzeri kadınlarda ise menopoz öncesi dönemde adet kanamaları çok uzun aralıklarla gerçekleşebilir.”

Polikistik over sendromu

Dr. Burak Hacıhanefioğlu, adet düzensizliğinin bir başka nedeni olarak, polikistik over sendromu (çok sayıda kist içeren yumurtalık) rahatsızlığına dikkat çekiyor. Zira bu hastalığın en sık görülen belirtisi, adetlerde gecikme veya adet olamamak.

“Uzun süre adet olamama, rahim iç zarında kalınlaşmaya neden olur ve rahim iç zarı kanseri riskini artırır” diyen Dr. Hacıhanefioğlu, bu kadınların bir yıl içinde sekiz veya daha az adet olduklarını belirtiyor.

“Adet kanamasının olması yumurtlamanın olduğunu gösterir. Genel olarak bir yıl içinde görülen adet kanaması sayısı kadar yumurtlama olur. Buna karşılık polikistik over sendromu olan kadınlar, her ay düzenli adet olmalarına rağmen yumurtlama gerçekleşmez. Eğer her ay düzenli adet kanamasının olmasına rağmen, polikistik over sendromunun diğer tüm belirtileri varsa, yumurtlamanın olup olmadığının belirlenmesi gerekir” diyor.

Ara kanamalar

Ortalama 28 günde bir olan adet kanama düzeninin dışında oluşan kanamalara “ara kanama” deniliyor. Bu kanamaların miktarı damla şeklinde bir lekelenme olabileceği gibi adet kanamasındaki kadar belirgin de olabiliyor. Bu durum, bazı jinekolojik problemlerin habercisi olabileceğinden, ara kanamayla karşılaştığınızda mutlaka doktora başvurmanız gerekiyor.

Dr. Alper Mumcu, ara kanamaya neden olabilen durumları şöyle sıralıyor:

. Farkında olunmayan gebelikte oluşan erken düşükler

. Hormonal dalgalanma ve dengesizlikler

. Doğum kontrol hapı ya da benzeri kombine hormonal doğum kontrol yöntemlerinin kullanılması

. Tiroid hormon hastalıkları

. Stres ve sıkıntı

. Yumurtama dönemi

. Bazı ilaçların kullanımı

. Rahim içi araç (spiral) kullanımı

. Vajinanın travmaya maruz kalması

. Cinsel ilişki

. Vajinada kuruluk olması

. Rahim ağzı ya da rahim kanseri

. Konizasyon ya da LEEP gibi rahim ağzına uygulanan cerrahi girişimler

Dr. Mumcu, eğer kanamanın şiddeti çok fazla ise zaman kaybetmeden doktora başvurmanız ve bu süre içinde kanın pıhtılaşmasını güçleştiren aspirin türü ilaçları almamaya özen göstermeniz konusunda uyarıyor.

 

Neden bazı bebekler erken doğar?


Bebeğiniz hayata erken “merhaba” diyebilir. Ama teknoloji artık 23 haftalık prematüre bebeklerin bile hayatta kalmasına olanak veriyor.

Tıp, prematüre bebeği, “anne karnında geçmesi beklenen 37-41 haftalık süreyi tamamlayamadan ve yeterli olgunlaşmaya ulaşamadan doğan bebek” olarak kabul ediyor.

Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı Dr. Ayşe Sokullu, 37 haftadan erken doğan bebeklerin prematüre kabul edildiğini, ancak günümüzde prematüre doğumun yaşamla bağdaşma sınırının en gelişmiş merkezlerde 23-24 haftalara kadar indiğini belirtiyor.

Neden bazı bebekler erken doğar?

Dr. Sokullu’ya göre prematüre doğumun nedenleri şöyle:

Çoğul gebelik

Bebeğin eşinin (plesanta) erken ayrılması

Bebeğin içinde bulunduğu suyun fazlalığı ve azlığı

Annenin 18 yaş altında ya da 40 yaş üzerinde hamile kalması

Hamilelikte tansiyon yükselmesi

Boya göre aşırı kilolu ya da aşırı zayıf olma

Alt genital sistemdeki enfeksiyonlar

Hamilelikte değişik sebeplere bağlı kanamalar

Rahimde yapısal bozukluklar

Rahim ağzındaki hastalıklar ya da cerrahi girişimler

Sık aralıklı gebelikler

Annenin akciğer, kalp, böbrek, karaciğer gibi değişik sistemik hastalıkları olması

Kansızlık

Ağır beslenme yetersizliği

Sigara ve alkol alışkanlığı

Ruhsal bunalımlar

Yaşanan yoğun stres ve üzüntüler

Ağır çalışma koşulları

Ancak şunu unutmamalısınız ki, bu sebeplerden hiçbiri yokken de erken doğum gerçekleşebilir. Dr Sokullu, daha önceki hamileliğinde ya da hamileliklerinde erken doğum riski yaşamış olan hamilelerin sonraki hamileliklerinde de risk altında olduklarını vurguluyor.

Prematürenin riskleri

D. Sokullu, solunum yetersizlikleri ve beyin kanamalarının prematüre bebeklerde genel olarak ilk günlerde yaşamı en çok tehdit eden sorunlar olduğuna dikkat çekiyor. Diğer yaşanabilecek sorunları da şöyle sıralıyor:

Sindirim sistemi problemleri

Enfeksiyon

Uzun vadede prematüre anemisi (kansızlık)

Nörolojik aksaklıklar

Görme ve işitme duyularında kayıp

İlerleyen tıp çok erken gözlerini açan prematürelere de yaşama şansı tanıyor. Ancak uzmanlar, bebeğin doğum haftası ne kadar erkense kalıcı özür riskinin o derece yüksek olacağını belirtiyor. Özellikle beyin kanamasının varlığı durumunda bu olasılık artıyor.

Kuvöz bakımı

Prematüre bebekler, kuvöz denilen ısıtıcılı küçük odacıklarda ya da üstten ısıtıcılı açık yataklarda bakılıyor. 1000 gram ve 30 hafta altında doğan bebekler, genelde ilk günlerini solunum cihazına bağlı olarak geçiriyorlar. Bebek 1500 grama ulaştığında ve 34’üncü haftadan itibaren, solunum sıkıntısı olasılığı azalıyor. Beslenme, başlangıçta damar yoluyla yapılıyor, zamanla mideye tüple beslenmeye ve yutma refleksi geliştiğinde ağızdan beslenmeye geçiliyor.

Evde prematüre bakımı nasıl yapılır?

Dr. Sokullu, prematüre bir bebeğin evde bakılması için damar yolundan beslenme ihtiyacının sona ermiş olması, solunum sorununun olmaması, normal oda ısısında vücut ısısını koruyabilmesi, hastanedeki en az son üç gün içinde doktor girişimi gerektiren bir sorunu olmamış olması gerektiğini belirtiyor. Dr. Sokullu’ya göre evde bakımda dikkat edilmesi gerekenler şöyle:

Bebeğin enfeksiyondan korunması gerekli, bu nedenle el ve ortam temizliği önemli.

Prematüre bebeklerin hızlı büyüme ihtiyaçları nedeniyle çoğunlukla anne sütünün kalori ve protein içeriğini artıran zenginleştirici mamalar veya prematüre mamaları beslenmeye eklenir. Beslenme şekli bebeğin durumuna göre memeden emerek, biberonla ya da tüple yapılabilir.

Sık aralıklı doktor kontrolleri aksatılmamalı. Düzenli tartı artışının sağlanması, prematüreliğe bağlı devam eden sorunların çözümünde en önemli yardımcıdır.

Düşük hakkında bilmeniz gereken her şey


Düşük kimlerde görülür, kürtaj düşüğü tetikler mi, tekrarlayan düşüklere nasıl tedaviler uygulanır?

hamile

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Kağan Kocatepe, düşüğü, “20’nci hafta, yani gebeliğin ilk yarısı tamamlanmadan bebeğin dışarı atılması, gebeliğin sağlıksız bir şekilde sonlanması” olarak tanımlıyor. Gebeliklerin yaklaşık yüzde 15’i düşükle sonlanıyor. Bu da her 20 gebelikten 3’ü anlamına geliyor. Peki bu kadar sık görülen düşüğün belirtileri nedir, kimlerde görülür, riskleri nelerdir? Bu soruların cevaplarını Dr. Kağan Kocatepe veriyor:

Düşük belirtileri

En sık görülen düşük belirtisi, kanamadır. Kanama ile birlikte ağrı da görülebilir. Düşük belirtisi olmamakla beraber, düşüğe işaret edebilecek ultrason bulgularından bazıları, bebeğin kalp atışlarının belli bir süre sonra görülmemesi, gebelik kesesinin düzensiz olması, gebelik kesesinin hiç oluşmaması olarak sıralanabilir.

Kimlerde daha çok görülür?

Düşük riski en yüksek olanlar, 35 yaş üstü kadınlardır. Yumurta hücreleri 14 yaşında olgunlaşarak kadını üreme çağına hazır hale getirir ve her seferinde en kaliteli yumurtalar ilk başta harcanır. Kadın 30 yaşına geldiğinde en kaliteli yumurtalar, yani en iyi döllenebilenler geride kalmış olur. Verimli yumurta hücreleri 35 yaşından sonra giderek azalır ve kalitesi de düşer.

Erkekler üreme çağını daha uzun süre yaşarlar. Özellikle 50 yaşından büyük erkeklerin eşleri için düşük riski daha fazladır. Nedeni de sperm hücrelerinin yaşlanmaya başlamasıdır. Ayrıca, spermlerin kromozom yapısı da bozuk olabileceği için, kromozom yapısı bozuk bir gebelikte düşük riski fazladır.

Kürtaj olmak düşük riskini artırır mı?

Dr. Kağan Kocatepe, kürtaj esnasında, özellikle ileri haftalarda yapılan kürtajlarda rahim ağzının genişletilmesi gerektiğini belirtiyor. Bu genişletmenin de rahmin kapalı kalma mekanizmasını bozabileceğine işaret ediyor. Ayrıca ileri dönemde yapılmış kürtajın, gelecekte rahim ağzı yetmezliğine de neden olabileceğini söylüyor. Zira rahim ağzı yetmezliği de düşük nedenlerinden biri.

“Gebelik rahim içinde en uygun alanı bularak yerleşir” diyen Dr. Kocatepe, en uygun alanın rahmin tepesinde ve özellikle rahmin arka duvarındaki alan olduğunu söyleyerek, kürtaj ile o bölgenin kullanılamaz hale geldiğini anlatıyor. “Kürtaj sayısı artarsa, her seferinde o arkadaki verimli alandan bir yer harcanacağı için, sonraki gebelikte düşük olasılığı artacaktır” diyor.

Hareket etmekle düşük olur mu?

Cinsel ilişki, yüksek bir yere uzanmak, birkaç saat ayakta kalmak düşük nedeni değildir. Şunu iyi bilmek gerekir ki tutunmuş bir bebek varsa, kromozom açısından sorun yoksa ve gebelik rahim içine yerleşmişse, bu tarz fiziksel aktivitelerle kolay kolay düşük oluşmaz. Ufak tefek hareketlerden sonra düşük oluyorsa, bu, bebeğin zaten içeride tutunamamış olduğunu gösterir. Dr Kocatepe, istisnai bir durumu şöyle anlatıyor:

“Tüp bebeğe bağlı çoğul gebeliklerde rahim içine tutunma suni olduğundan, rahim içine tutunmayı destekleyici tedavi verilerek ve fiziksel aktivite kısıtlanarak düşük riski önleniyor. Onun dışında cinsel ilişki veya diğer fiziksel aktivitelerle düşük arasında bağlantı olmadığı kesin.”

Tekrarlayan düşükler

İki veya daha fazla düşük yaşanmasına, tekrarlayan düşükler denir. Tekrarlayan düşüklerin nedeninin bilinmediğini söyleyen Dr. Kocatepe, diğer düşük nedenlerini ve önlenme şekillerini şöyle anlatıyor:

“Kanın pıhtılaşma mekanizmasının aşırı çalışması, bebeğin rahim içinde kendine kan damarlarından beslenecek verimli ortamı bulmasına el vermeyebilir. Bu tür durumlarda bebeği besleyecek olan plesenta oluşamadığı için hamilelik düşükle sonuçlanabilir. Düşükte en belirgin örneklerden biri budur ve tedavisi vardır. Pıhtılaşmayı önleyen günlük iğnelerle düşük engellenebilir. Onun dışında tiroit sorunu olabilir. Tiroit sorununu gidererek başarılı hamilelik sağlanabilir. Rahim şekil bozukluğu olanlarda da düşük görülebilir. Ameliyatla bozukluk giderilebilir. Rahim ağzı yetmezliğinde de rahme atılan dikişlerle düşük sorunu engellenebilir.

En büyük düşük risk grubu, baba veya annede ya da her ikisinde kromozom bozukluğu olan grup. Tüp bebek tedavisiyle birkaç tane embriyo oluşturulup biyopsi sonucu sağlam çıkanlar rahim içine yerleştirilerek tedavisi yapılabilir.”

Düşüğün kadına sağlığına etkisi

Kendi kendine düşük yapan ve ilk gebelik haftalarında olan bir kadında düşük sonucunda hemen hemen hiç büyük bir sorun görülmez. Bir miktar kanama, belki biraz ağrı oluşur. Gebelik haftası büyükse, içeride parça kalabileceğinden enfeksiyon oluşabilir. Herhangi bir şekilde sorunlu bir düşükse, çok fazla kanama olacağı için kadında kansızlık yaratabilir. Uzman olmayan kişi tarafından yapılan kürtajlarda da rahim delinmesi görülebilir. Ancak düşüğe bağlı ölüm tehlikesi milyonda bir kadar küçük bir risktir.

Düşük ve diğer sağlık sorunlarıyla ilgili size özel durumlar olabileceğini göz önünde bulundurarak, hamileliğiniz başlar başlamaz bir uzman doktora başvurmakta yarar vardır. Her türlü test ve incelemeleri yaptırarak hamilelik sürecini doktor kontrolünde, güvenle geçirmek en doğrusu olacaktır.

Gebelik ne zaman risklidir?


Kimler yüksek riskli gebeliğe dikkat etmeli? Yüksek riskli gebelik takibi nasıl yapılıyor? Hepsi burada…

hamile

Günümüzde tıp bilimindeki gelişmeler ve yeni bilgiler, 18 yaşından küçük ve 35 yaşından büyük anne adaylarının özel olarak izlenmesini, sıkı takibini gerekli kılıyor.

Acıbadem Bakırköy Hastanesi’nden Yüksek Riskli Gebelikler-Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Özlem Pata, tüm gebelerin dikkatle izlenmesinin önemli olduğunu ancak bazı gebelerin çeşitli riskler taşıdıklarını, bu risklerin de anne ve bebek sağlığını riske atabildiğini, bu nedenle ayrıntılı incelemelerin çok önemli olduğunu söylüyor.

“Yüksek riskli gebelik takibi” sırasında hastayı tek bir hekimin izlemesi mümkün değil. Bu, farklı branşlardan hekimlerin ortak bilgi ve deneyimleriyle yürütülebilen bir izleme şekli. Ekipte kadın doğum uzmanının dışında, dahiliye uzmanı, endokrinoloji uzmanı, diyetisyen, fizik tedavi ve göz doktoru da bulunuyor.

Yüksek riskli gebelik ne zaman söz konusu?

Eğer anne 18 yaşın altındaysa, 35 yaş üstündeyse,

Annenin sistemik hastalıkları varsa

Annede tansiyon, guatr, şeker, kalp, kolajen doku hastalıkları, damar ve diğer yapıları tutan hastalıkları varsa,

Anne çok zayıfsa ya da çok şişmansa:

Bunu değerlendirirken “Vücut Kitle İndeksi (VKİ) ”nden faydalanıyor. Eğer anne çok zayıfsa ya da obez ise, gebelik riskli olabilir. Zayıf anne karşımıza gelince gıda alım yetersizliği oluyor; bu gebeyi de etkiliyor, ayrıca çok zayıf kişilerde erken doğum riski daha fazla görülebiliyor.

Şişmanlık ise en büyük sorunlardan biri. Şişman bir anne adayı, gebelikte de kilo alıyor ve tansiyon, kalp, şeker hastalıklarıyla karşılaşılabiliyor. Ayrıca şişman kişilerde “derin ven trombozu” denilen pıhtılaşma eğilimi fazla olduğu için, doğum güçleşiyor, normal doğum azalıyor, sezaryen olasılığı artıyor. Bebekte de kilo sorun oluyor; 4 kilonun üzerinde bebekler doğabiliyor. Damarsal yapıları tutan bir hastalık da eşlik ederse gelişme kısıtlaması görülüyor.

Ailede akrabalık ilişkisi varsa:

Aile fertlerinde kalıtsal anomaliler varsa taşıyıcılık riski artıyor. Bunun dışında akrabalık evliliği varsa nadir görülen kan hastalıkları, doğumsal anomaliler olabiliyor. Bu durumda, genetik hastalık olup olmadığını sorgulanıyor; tansiyonu dahil tüm sistemik muayenesi yapılıyor.Daha önceki gebeliklerde riskli durumlar yaşanmışsa: Annenin daha önceki gebeliğindeki durumlar da belirleyici olabiliyor. Gebeliğe bağlı tansiyon, şeker hastalığı olduysa tekrarlama ihtimali de artıyor.

Preeklempsi (hamileliğin anormal seyrettiği bir durum) varsa kişinin sonraki gebeliklerinde bu durumun görülme riski 7-8 kat artıyor. Tekrarlayan düşük, tansiyon, erken doğum riski olan kişilerde kazanılmış kalıtsal hastalıklardan biri olan trombofiliye bakmak gerekiyor. Bu noktada gebelik boyunca kanı sulandırıcı ilaçlara başlanması gerekiyor.

Anne ilaç kullanıyorsa:

Kullanılan ilaçlar da riski gebelik yapıyor. Gebeliğin bir döneminde antibiyotik kullandıysa, psikiyatrik hastalığı nedeniyle zorunlu olarak kullandığı ilaçlar varsa bebeğe zarar vermeyecek olan ilaçlarla tedavinin sürdürülmesi önem taşıyor.

Yüksek Riskler Bebek Sağlığını Etkiliyor

Yüksek riskli gebelik olsun ya da olmasın tüm gebeliklerin izlenmesinin önemli olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Özlem Pata, “Riskli değil diye düşünürsünüz ama karşınıza ani problemler çıkar. Biz bu nedenle anne adaylarını 28. haftaya kadar izlemek isteriz. Daha sonra da takiplerimize devam ederiz. Eğer tansiyon sorununu kontrol altına alamadıysak hastanede izleriz” diyor.

Yüksek riskli gebeliklerin sonunda prematüre bebek doğacağına ilişkin görüşün her zaman doğru olmadığını belirten Dr. Pata, ayrıntılı takipler sayesinde hem doğumsal anomalileri hem de erken doğumları azaltmayı amaçladıklarını söylüyor.

Gebeliğinizi Mutlaka Planlayın

Kadınlara gebeliklerini planlı bir şekilde gerçekleştirmelerini, bu nedenle önce bir hekime danışarak var olan risklerini öğrenmelerini tavsiye eden Doç. Dr. Özlem Pata, “Kadınlara gebelik istiyorlarsa gebe kalmadan 3-4 ay öncesinden kadın doğum hekimlerine danışmalarını öneriyoruz. Alınacak ilaçların takibi, risklerin incelenmesi, ailedeki hastalıklar, süregelen hastalıkların bilinmesi çok önemli. Bazı kadınlar çok bilinçli bu konuda. Ancak hepsi için aynı şeyi söyleyemeyiz. Örneğin şeker hastalığı olanların açlık kan şekerinin en iyi olduğu dönemde gebe kalmasını istiyoruz. Aksi takdirde, bebekteki anomali riski artıyor” diyor.

Doğum Sonrası Anne Takibi

Annelerin izlenmesi doğum sonrası süreçte de devam ediyor. Doğum sonrası 5-7’inci günde, bebek normal doğum yöntemi ve sezaryenle doğmuş olsa da izleniyor. Enfeksiyon, kanama yönünden inceleniyor, annelere meme bakımı gibi konularda bilgiler veriliyor.

40 gün ya da iki ay sonra tekrar anneler görüşmeye çağırılıyor. Smear testi yapılıyor, şeker hastalığı varsa şeker yüklemesi yapılıyor, korunma yöntemleri konusunda bilgi veriliyor. Söz konusu olan obez bir anne adayıysa şeker yüklemesi erken isteniyor. Haftada 3 gün spor yapması öneriliyor.

Normal kilolu annelerden gebeliği 9-10 kilo alarak bitirmeleri isterken, obez anneler sadece 4 kiloyla bitirmeleri gerektiği söyleniyor. Obez annelerin şişman bebek dünyaya getirecekleri düşüncesi vardır; ancak bu her zaman doğru değildir. Çok küçük bebek de dünyaya getirebilirler. Bebek iri olduğunda, bebeğin başının kanala girmesi zor olabiliyor, normal doğum güçleşiyor. Bu nedenle sezaryen yöntemiyle doğum tercih ediliyor.

DOĞUM İZNİ


4857 sayılı İş Kanunumuzda kadın işçiler için belirli çalışma kuralları konulmuş ve bazı avantajlar da sağlanmıştır. Çalışma süreleri, doğum ve doğum sonrası izin, süt emzirme izni, kreş ve yuva sağlanması ile sınırlı olduğunu söyleyebiliriz.

Ayrıca, kadın çalışanların doğumdan önce ve sonra çalışmadıkları günler yıllık izin süreleri hesaplanırken çalışılmış gibi sayılmakta, yine çalışma saatleri içinde çocuk emziren kadınların çocuklarına süt vermeleri için belirlenen sürelerde çalışılmış gibi sayılarak kadın çalışanlara avantaj sağlanmış bulunmaktadır.

hamile-bayanKadın çalışanın evlenmesi halinde, evlilik tarihinden itibaren bir yıl içinde istifa etmiş olmak koşuluyla istifaya rağmen kıdem tazminatı talep etme hakkı vardır.

Doğum izni

Kadın çalışanlar, doğumdan önceki sekiz ve doğumdan sonraki sekiz hafta olmak üzere toplamda on altı hafta çalıştırılmazlar. Çoğul gebelik var ise doğumdan önceki sekiz haftaya iki hafta daha eklenir.

Kadının sağlık durumu elveriyorsa ve doktorun onayı ile kadın çalışan eğer isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar iş yerinde çalışabilir. Tüm bu süreler çalışanın sağlık durumu, işin özelliği ve doktor raporu ile gerekirse arttırılabilir.

Hamilelik süresince kadın çalışana periyodik kontroller için ücretli izin verilir. Yine işi ağır ise ve doktor raporu ile daha hafif bir işte maaşından indirim yapılmadan çalıştırılabilir.

İsteği halinde kadın işçiye, on altı haftalık sürenin tamamlanmasından veya çoğul gebelik halinde on sekiz haftalık süreden sonra altı aya kadar ücretsiz izin verilir. Bu süre, yıllık ücretli izin hakkının hesabında dikkate alınmaz.

Süt izni

Kadın çalışanlara bir yaşından küçük çocuklarını emzirmeleri için günde toplam bir buçuk saat süt izni verilir. Bu sürenin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağını çalışan kendisi belirler. Daha önce belirttiğim gibi bu süre günlük çalışma süresinden sayılır.

Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelikte bu hususlar ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Örneğin; gebe, yeni doğum yapmış ve emziren çalışan günde yedi buçuk saatten fazla çalıştırılamaz. Gebe çalışanlara gebelikleri süresince, periyodik kontrolleri için ücretli izin verilir.

Yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 100-150 kadın işçi çalıştırılan işyerlerinde, bir yaşından küçük çocukların bırakılması ve bakılması ve emziren çalışanların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine en çok 250 metre uzaklıkta bir emzirme odasının kurulması zorunludur.

Yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 150 den çok kadın işçi çalıştırılan işyerlerinde, 0-6 yaşındaki çocukların bırakılması ve bakılması, emziren işçilerin çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine yakın bir yurdun kurulması zorunludur. Yurt açma yükümlülüğünde olan işverenler yurt içinde anaokulu da açmak zorundadırlar. Yurt, işyerine 250 metreden daha uzaksa işveren taşıt sağlamakla yükümlüdür.

Oda ve yurt açma yükümlülüğünün belirlenmesinde, işverenin belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan tüm işyerlerindeki kadın işçilerin toplam sayısı dikkate alınır.

Kadın işçilerin çocukları ile erkek işçilerin annesi ölmüş veya velayeti babaya verilmiş çocukları faydalanırlar.

Sistit Hamilelikte Daha Sık Görülüyor


hamileSistit,çeşitli mikrobik organlar tarafından oluşturulan mesane enfeksiyonudur.Cinsel ilişki,idrar yolundan yapılan müdahaleler,doğum,nörolojik problemler,mesanede taş veya herhangi bir yabancı cisim varlığı, su tüketiminin az olması, mesanenin enfeksiyon ajanlarına karşı biyolojik savunma bariyerlerinin yetersiz olduğu durumlar sistit gelişimine sebep oluyorlar. Alman Hastanesi Üroloji Uzmanı Dr. Uğur Özalp “Hamilelik sırasında ,özellikle erken dönemde idrarda önemli derecede bakteri çıkışı (bakteriüri)saptanır. Kadınlar hamilelik sırasında ve hemen ertesinde idrar yolları enfeksiyonu açısından risk altındadırlar ve saptanan herhangi bir enfeksiyon hemen tedavi edilmelidir.” diyerek anne adaylarını uyarıyor.

Belirtileri:

Sık işeme,acil işeme hissi,idrar yaparken yanma,geceleri idrara çıkma, karnın alt kısmında ağrı ve rahatsızlık hissi sık görülen yakınmalar arasında yer alıyor. Sıkışma şeklinde idrar kaçırma ve kanlı idrar yapma görülebilir,yüksek ateş ise nadir görülüyor.

Tanı ve Tedavi:

Basit idrar tahlili ile enfeksiyon varlığı ve idrar kültürü ile de enfeksiyona sebep olan mikrobun cinsi saptanarak tanı konuluyor. Dr. Özalp tedavi konusunda ise şunları söylüyor: “Sorumlu olarak saptanan mikrobik ajana yönelik antibiotik tedavileri uygulanır. Ancak hamile hastalarda gebelik göz önüne alınarak uygun ve fetusa zarar vermeyecek ilaçlar seçilmelidir.”

Önlemler:

Dr. Özalp önlemleri şöyle sıralıyor:

• Sıvı tüketiminin arttırılması

• Kişisel hijyene özellikle genital bölgenin temizliğine dikkat edilmesi

• Taş ve benzeri idrar yolları problemlerinin çözümlenmesi

• Vaginal akıntı –enfeksiyon gibi durumlarda tedavi uygulanması

• Genel önlemlere ek olarak hamilelik döneminde takipler sırasında idrar analizlerinin yapılması