Hamilelikten Önce Yapılması Gerekenler Nelerdir?


Gebeliklerin çok büyük bir kısmı kendiliğinden ve herhangi bir planlama yapmadan gerçekleşir. Genellikle de doktor takibi gebelik başladıktan sonra akla gelir. Gebelik planlı bir şekilde oluşturulmak isteniyorsa, ki ideal olanı budur, yapmamız gereken bazı şeyler vardır. Bunlar;

 

Öncelikle sağlık durumunuzun gebeliğe elverişli olup olmadığını tespit ettirmeniz gerekir. Kalp damar hastalıkları, solunum sistemi hastalıkları, metabolik hastalıklar, şeker hastalığı, hipertansiyon gibi gebeliği direkt olarak etkileyen unsurların var olup olmadığı belirlenmelidir.

 

Tam bir jinekolojik muayene yapılmalı ve ultrasonografi yapılarak rahim ve yumurtaların durumu hakkında bilgi alınmalıdır. Rahim ağzı smear testi mutlaka yapılmalıdır. Yine rutin kan testleri ihmal edilmemelidir.

 

Kadın ve erkeğin ailelerinde kalıtımsal geçtiği düşünülen bir hastalık varsa bununla ilgilenen genetik uzmanlarından yardım istenmeli ve planlanan gebelikte bu riskin ne olabileceği sorulmalıdır.

 

Kullanmakta olduğunuz ve gebelikte devam etmeniz zorunlu olan ilaçların gebeliğe etkisi hakkında mutlaka bilgi edinmelisiniz.

 

Gebelik planladığınızda gıdalarınıza daha fazla özen göstermelisiniz. Hormonlu ve bol karbonhidratlı yiyeceklerden kaçınmalısınız. Besinleri doğal hallerine en yakın şekliyle tüketmeli, yeşil yapraklı salata ve sebzelere ağırlık vermelisiniz.

 

Sigara ve alkol gebeliğe çok olumsuz etkiler yapar. Bunlar genel sağlığımıza ve gebelikte bebeğe çok zararlıdır. Bu nedenle bu toksik alışkanlıkları bırakmalı veya en aza indirmeliyiz

 

Panik Atak ve Hamilelik


Kadınlar fiziksel özelliklerinden dolayı duygusal anlamda daha duyarlı, korkulara ve hastalıklara karşı daha dirençsizdirler. Bir de günümüz koşullarının eklenmesi, kadınlarda bazı psikolojik rahatsızlıklara neden olmaktadır.

 

Bu rahatsızlıklardan en çok karşılaşılanı panik ataktır. Özellikle genç kadınlarda daha sık görülen bu rahatsızlık, hormonların da değişimiyle hamilelik döneminde sorun yaratmaktadır.

 

Hamilelik dönemi kimi anne adayları için sorunsuz geçer, kimileri için bir takım rahatsızlıkları beraberinde getirir. Özellikle de fizyolojik ve psikolojik değişimlerin yaşandığı bu dönemde, daha karamsar ve sinirli olabilen kadınlar duygusallığı da en üst seviyede yaşamaktadırlar. Hamilelikte genetik yatkınlıkla ortaya çıkabilecek nadir hastalıklardan biri de panik ataktır.

 

Panik atak; ansızın ortaya çıkan yoğun kaygı, bunaltı, korku ve sıkıntı karışımı nöbetlerdir. Bu rahatsızlık, ruhsal kaynaklı olan ve kendini oldukça güçlü bedensel belirtilerle gösterebilen bir kaygı bozukluğudur. Dolayısıyla hamilelik döneminde, anne ve bebek için de tehlikleli zeminler oluşturabilir.

 

Hamilelik döneminde ve doğum sonrasında hem fiziksel hem de ruhsal hastalıklar mutlaka yaşanmaktadır. Genetik yatkınlık varsa ve çevredeki yaşananların yoğun etkisine de bağlı olarak anne adaylarında, depresyon, panik bozukluk, şizofrenik belirtiler gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Bu her iki dönemde yaşanan stres, ekonomik zorluklar, iş ve aile içi problemler anneyi ve bebeği olumsuz etkiler. Bebeğin verdiği sorumluluk ve bebeğine bakamama kaygısıyla anne biraz daha fazla duygusal rahatsızlık içine girer. Bunların yaşanmasıyla birlikte iş daha kötüye de giderek; insanlara anlaşamama, toplum içine çıkamama, boşanma durumları, aile içi tartışmalar, uyuyamama ve beslenme bozuklukları gündeme gelir. Bebeğin ve annenin gelişimi bunlardan son derece etkilenir. Hamileliğin düşük ya da erken doğum gibi durumlarla sonlanması söz konusu olabilir.

 

Panik atak yaşayanlar, evlerinden çıkamaya korkarlar ama yanlız da kalamazlar. Çarşıya pazara gidemez, köprüden ve tünelden geçemez, kapalı küçük yerlerde kalamazlar. Hastaneye yakın evlerde otururlar ve kalabalıktan kaçarlar. Sürekli ölüm, aklını ve kontrolünü kaybetme, kalp krizi geçirme, felç olma ve çıldırma korkusuyla yaşarlar. Akıllarında sürekli bu düşünceler olduğu için de işlerini güçlerini ve kendilerini ihmâl ederler. Panik atak yaşayan kişiler bu ataklar toplum içinde de ortaya çıkabileceğinden toplumdan kaçma eğilimi gösterirler.

 

Panik atak belirtileri:

 

-Kalp atımlarında artış, çarpıntı

-Terleme

-Bulantı ve kusma

-Nefes darlığı

-Boğulma hissi

-Vücutta titreme ve sarsılma

-Soluğun kesilmesi

-Baş dönmesi ve bayılma hissi

-Karında ağrı

-Üşüme ve ürperme

-Ateş basması

-Uyuşma ya da karıncalanma hissi

-Göğüs ağrısı

 

Bunlar hamileliğin ya da fiziksel hastalıkların da belirtileri olabileceğinden, hasta ilkönce genel bir sağlık kontrolünden geçmeli daha sonra panik atak tanısı konmalıdır. Eğer ortada yaşanan bir panik atak durumu varsa, anne adayına eleştrilerde bulunmak en kötü şeydir. Bu durumu daha da tetikleyebilir. Doktorun yaptığı muayene, tetkikler ve tecrübesi sonucunda, hasta için en uygun ilaçlar seçilir. Bir ilaç her hasta da aynı sonucu vermeyebilir. Tedavi sadece ilaçtan ibaret değildir. Hastalığın kökenini araştırmak da gerekir. Kişilik analizi yapılır, çocukluk dönemi, bilinçaltı ile ilgili bilgiler elde edilmeye çalışılır. Stres faktörü araştırılır. İnsanlarla iletişim, etkileşim sorunları incelenir. Bireysel psikoterapi ile hasta takibe alınır.

 

Hasta ve doktor arasında çok iyi bir iletişim olmalıdır. Hasta doktoruna rahatsızlık anında her an ulaşmalıdır. Tedavide kullanılan ana ilaçlar antidepresanlardır. Yardımcı olarak; sakinleştiriciler, yatıştırıcılar, bedensel belirtileri önleyen ilaçlar kullanılır. Bu tip ilaçlar mutlaka hamilelikte doktor kontrolünde kullanılmalıdır. Genellikle kadın doğum doktorları ile işbirliği içinde tedavi yöntemine gidilir. Annenin panik atak yaşamasındansa, daha hafif ilaçlar kullanılması ya da psikoterapi ile tedaviye gidilmesi uygulanan ilk seçeneklerdir.

 

İlaç ve terapi ile tedavi dışında, hasta gündelik hayatta daha rahat ve sakin günler geçirmelidir. Bunun için de; yürüyüş yapmak, sakin aile filmleri izlemek, hafif ve düzenli beslenmek, bebek ya da doğum ile ilgili kurslara gitmek, gevşeme egzersizleri yapmak, duş almak, yüzmek, arkadaş ziyaretlerinde bulunmak, problemleri kulak ardı etmek, bebek mağazalarını dolaşmak ve en önemlisi iyi bir anne olabileceğinizi sürekli kendinize hatırlatmak panik ataktan uzaklaşmak için önemli bir adımlardır.

 

Panik atak, her bireyin karşılaşacağı bir durum olduğundan, bu tip rahatsızlıklarda duyarlı olmak önemlidir. Ön yargıda bulunmadan, destek vermek, sakin olmak ve anlayışlı davranmak, hasta üzerinde daha fazla olumlu etki sağlar. Panik atak geçiren kişiye bunun 10 dakika ile 20 dakika arasında geçeceğini söylemek, bunun yüzünden herhangi bir şey olmayacağını, sakinleşmesi gerektiğini söylemek ve nefes egzersizi yapmasını sağlamak çok yerinde ve rahatlatıcı bir davranış olacaktır.

 

Gebelik Krampları ve Tedavi Yolları


Bebek bekleyen birçok kadının yaşadığı hamilelik sorunlarından biri olan gebelik krampları, bazı durumlarda çekilmez bir hal alıyor. Uzmanlar, gebelik kramplarını önlemek için alınabilecek önlemleri açıkladı…

 

Kadın Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Ebru Öztürk, hamilelik döneminde görülen bacak krampları ile ilgili soruları yanıtladı.

 

Gebelikte yaşanan krampları ve diğer sorunlar

 

Hamilelik döneminde, özellikle ilk aylarda gebelik hormonlarının etkisi sebebiyle bulantı, yorgunluk ve aşırı uyku hali, baş ağrıları, özellikle son dönemlerinde artan kabızlık, hemoroid, mide yanması, bel ağrısı, sık idrara çıkma ve bacaklarda kramplar, varisler, karında ve göğüste çatlaklar, nefes almada zorluk gibi şikayetler görülebilir.

 

Gebelik kramplarının belirtileri

 

Bacak krampları ise, özellikle 24′üncü haftadan itibaren başlayan sık karşılaştığımız problemlerden biridir. Gebeleri daha çok geceleri rahatsız eder. Bacak krampları zaman zaman aniden uykudan uyanmalara neden olabilir.

 

Gebelik kramplarının nedeni magnezyum eksikliği

 

“Gebelikte kramp oluşumuna sebep olarak kalsiyum ve magnezyum eksikliği gösterilmektedir. Ayrıca gebelikte büyüyen uterusun toplar damar sisteminde yarattığı baskı ve buna bağlı oluşan dolaşım problemleri de kramp oluşumunda önemli bir etkendir. Ayrıca gün içi yorgunluk, fazla ayakta kalma, aşırı kilo alımı ve varisler bacak kramplarını artırmaktadır. Kalsiyum açısından zengin dengeli beslenme, çeşitli egzersizler, masaj, bölgesel sıcak uygulama gibi yöntemlerle krampların hafifletilmesi mümkündür. Çoğu zaman kalsiyum ve magnezyum içeren ilaç takviyesi de yapılabilmektedir. ”

 

Gebelik krampları nasıl önlenir?

 

Hamilelik döneminde görülen bacak kramplarının önlenmesi için alınabilecek önlemlerden bazıları şunlar:

 

– Uzun süre ayakta kalmamalı,

– Otururken ayağın altına yükseklik konulmalı,

– Yatmadan önce ılık duş almalı,

– Sol yana yatmalı,

– Varis var ise mutlaka varis çorabı kullanılmalı,

– Yüksek topuklu ayakkabı giymekten kaçınmalı,

– Aşırı kilo alınmamasına dikkat edilmeli.

 

Kramplar genelde lohusalık döneminde hafifler ve sonrasında da geçer. Kramp girdiği zaman ise baldır üzerine sıcak bir havlu koyup, bacağı yukarı kaldırmak ve ayak parmaklarını yukarı doğru germek rahatlatıcıdır.

 

Yenidoğan bebek ne zaman yıkanır


Yeni doğan bebeğin hemen yıkanması doğru değildir.

Yeni doğan bebek yetişkin gibi banyo yaptırılmaz. İç dünyadan dış dünyaya gelen bebeğin banyosu hassaslıklarla doludur. Uzmanlar, bebeğin doğumdan en az 12 saat sonra yıkanmasını tavsiye etmektedirler. Bu kadar beklenmeyecekse bebeğin ıslak ve yumuşak bir bezle silinmesi doğru olan bir davranıştır. Normal bir banyo ise ancak göbeği düştükten sonra yaptırılmalıdır. Yeni doğan bebeği banyo yaptırılmadan önce bir ön hazırlık yapılmalıdır. Bebeklerin yıkanması bebek için faydalıdır. Bebeğin yıkanması bebeği mikroplardan temizleyeceği için bebekte pişik ve benzeri hastalıklar oluşmaz. Bebeğin cildi nefes alacağından rahat bir uyku çeker. Tam bir banyo, doğumdan sonraki 2 veya 3’üncü güne bırakılabilir. Bunu izleyen günlerde bebek her gün ya da günaşırı yıkanabilir.

 

ADIM ADIM YENİ DOĞAN BEBEK NE ZAMAN YIKANIR?

 

Tam bir banyoda bebek için şu hususlara dikkat edilmelidir;

 

* Su yaklaşık olarak 37- 38 derecede olmalıdır. Bunu ölçmenin kolay yolu banyo suyunun dirseklerinizi yakmamasıdır. Bebeğin bulunduğu odanın da sıcak olması gerekmektedir.

* Bebek aç iken banyo yaptırılmamalıdır. Tok karına yaptırılan banyo kusmalara neden olabilir.

* Bebeği yıkarken diğer bir yardım almakta fayda vardır.

* Suyun kaynatılıp soğumuş olması enfeksiyon riskini azaltır.

* Göbek düşmemişse su değdirmemeye özen gösterilmelidir. Su, göbeğin iltihaplanmasına neden olabilir.

* Banyoda sabun kullanılacağı için ellerinizden bebeğin kaymamasına dikkat etmelisiniz. Sabun veya şampuan bebek için üretilen olanlar tercih edilmelidir. * * Bebek yağı bebek için rahatlatıcı olarak kullanılabilir.

* Bebek tercihe göre günaşırı veya her gün banyo yaptırılabilir.

* Banyoda bebeğin kulağına su kaçırılmamaya dikkat edilmelidir. Bebeğin başına su dökülürken yüz aşağıya doğru tutulmalıdır. Su dökülürken kulakların kapatılmasında fayda vardır. Kulağa su kaçması bebeği huzursuz edebilir.

* Bebeğin leğen ya da küvet içinde kaymasını engellemek için altına bir bez koymak akıllıca olacaktır. Küvetinde 10 cm.’ den fazla doldurmamak olası tehlikelerden uzak durmanıza yardımcı olacaktır.

* Bebeğin ilk banyo tecrübesi iyi izlenim bırakmalıdır. Bu, sonraki banyolar için bir yatırımdır. Bu nedenle bebeğin banyodan korkmaması gerekir. Şayet geç kalınmışsa, bebek banyodan korkuyorsa bir süreliğine anne ile beraber banyo yaptırılabilir. Bu davranış, annenin verdiği güvenle birlikte banyonun güvenli bir şeklide geçmesini sağlar.

* Bebeğinizi küvetin başında yalnız başına bırakmayın. Bu riski kesinlikle almayın. Yoksa ömür boyu vicdanınızın rahatsız olacağı geri dönüşümü mümkün olmayan olaylarla karşılaşabilirsiniz.

* Bebek kıyafetlerini banyodan önce hazırlayın. Sonradan hazırlanması bebeğinizin üşütmesine neden olabilir.

* Bebek eğer altını kirletmişse altını temizledikten sonra küvete sokulmalıdır.

Ulaşılması zor olan ve kir tutan yerleri özenle temizleyin. Örneğin kulak arkaları, boyun altı, parmak araları ve bacak araları gibi.

* Erkek bebeklerde sünnet derisini biraz geri çekerek yıkayın. Deri altında kalan krem veya idrar kalıntıları bebeğinizin enfeksiyon kapmasına neden olabilir.

* Banyo bitiminde yumuşak bir bez ya da havlu ile kurulayın. Kulaklarının suyunu almak için kulak pamuğu kullanabilirsiniz. Ama çok dikkatli olmalısınız, çok derine kaçırmamalısınız.

 

Kişiliğin en büyük mimarları anne ve baba


Anne babanın çocuğa karşı tutumu, çocuğun ileride nasıl bir kişi olacağını belirler ve onun kişilik, zihinsel ve sosyal gelişimi üzerinde oldukça etkili olur.

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’nde Uzman Psikolog Zeynep Göktuna, eğer çocuğa aşırı disiplin ve aşırı sevgi aynı anda verilirse çocuğun kaygılı ve güvensiz, aşırı disiplin ve yetersiz sevgi aynı anda verilirse çocuğun saldırgan ve antisosyal, aşırı sevgi ve disiplinsiz bir eğitim verilirse çocuğun sorumsuz, disiplinsiz bir eğitim ve yetersiz sevgi verilirse çocuğun içe dönük olacağının yapılan araştırmalarda ortaya koyulduğunu hatırlatıyor ve ‘aşırı baskıcı ve otoriter’, ‘dengesiz ve kararsız’, ‘izin verici’ (aşırı hoşgörülü), ‘ilgisiz ve kayıtsız’, ‘aşırı koruyucu ve müdahele edici’, ‘mükemmelliyetçi’ ve ‘demoktratik’ olmak üzere yedi tip anne baba tutumundan bahsediyor.

Otoriter Ve Baskıcı

Geleneksel aile yapılarında görülen bu tutumda, denetim yüksek, duyarlılıksa düşüktür. Çocuğun kişilik özellikleri, ilgi ve gereksinimleri dikkate alınmaz. Kuralları anne ve babanın koyduğu ve iletişimin tek yönlü olduğu tek disiplin anlayışı vardır. Çocuğa hiç bir açıklama yapılmadan konulan kurallara itaat etmesi beklenir. Eğitimde kullanılan yöntem cezadır. Ceza ya sevgiden mahrum bırakarak ya da fiziksel ceza (şiddet) olarak uygulanır. Burada cezanın amacı, yeni bir davranış kazandırmak değil, istenmeyen davranışı ortadan kaldırmaktır. Çocuğun yaptığı her şey göze batar ve çocuk sürekli cezalandırılır. Çocuk yaptığı şeyler olumlu bile olsa, ceza almak korkusuyla bunları söyleyemez. Çünkü sergilediği olumlu davranışlar görmezlikten gelinip eleştirilirken, yaptığı hatalar ortaya çıkarılır. Şımaracak korkusuyla sevgi, şevkat ve sıcaklık gösterilmez.

OVB anne baba tutumunda, anne babalar çocukları kendi kalıplarına göre yetiştirirlerken, çocuğun isteklerini bastırırlar. Anne baba ve çocuk arasındaki sözel iletişim yok denecek kadar azdır. Çocuk anneyle babanın konuşmalarına katılamaz. Babayla çocuk arasındaki iletişime çoğu kez anne tampon olur. Çocuk arkadaşlarının evine gidemez, hiçbir sırrı olamaz ve bireyselleşme hakkı yoktur. Bu tutuma maruz kalan çocuklarda sık sık ağlama nöbetleri görülür. OVB kısaca, çocuğa olur olmaz kurallar koymak ve onu yaşanmaz kurallarla yetiştirmektir.

OVB anne baba tutumuyla büyütülen çocuklar, kötü muameleye maruz kalmaktan korktukları için anne babaya karşı edilgendir fakat içten içe onlara karşı düşmanlık duyguları geliştirirler. Bu çocuklar bir nevi ‘duygusal istismar’ yaşadıkları için, acılarını kendilerine zarar vererek (örneğin kolunu bacağını keserek) gösterebilirler. Sürekli kusurları arandığı için her zaman streslidirler ve stresliyken daha çok hata yaparlar. Anne babalarının kötü davranışlarına maruz kaldıkları için kendilerine iyi davranan kişilere bile şüphe ile bakarlar. Onay görmedikleri için kendilerini değersiz hissederler. Anneye ve babaya karşı geliştirdikleri bastırılmış duygu ve düşüncelerini, kendinden güçsüzlere saldırgan davranışlar sergileyerek dışa vururlar. Kendine güven duymayan, çekingen kişiler olarak hayatlarını sürdürürler. Her hata yaptıklarında cezalandırıldıkları için, ‘hata yapanlar mutlaka cezalandırılmalıdır’ görüşünü benimser ve en küçük hatada bile hoşgörüsüz davranırlar. Bu tutumla yetişen çocuklar, kendi ailelerinde söz hakkı alamadıkları için, sosyal yaşamlarında da duygu ve düşüncelerini ifade etmekte zorlanır ve başkaları tarafından denetlenebildikleri işlerde çalışmayı seçerler. OVB anne baba tutumu ile yetişen çocuklar kısaca, hayatlarında kendi istedikleri gibi değil, olması gerektiği gibi davranır ve başkalarının kendileriyle ilgili duygu ve düşüncelerine olması gerekenden çok daha fazla önem veren bireyler olarak yetişirler.

Dengesiz Ve Kararsız

Bu tutum, anne baba arasındaki görüş ayrılığı, anne babanın ruhsal durumlarının değişkenlik göstermesi, doğuş sırası ve cinsiyet gibi etkenlerin sonucunda çocuklara eşit davranılmamasıyla oluşur. DVK anne baba tutumunda anne babadan biri merhametli ve aşırı hoşgörülü, diğeri ise sert ve otoriterdir. Örneğin çocuğun bir davranışını anne onaylarken baba onaylamaz ve bu durum sık sık yaşanır. Bu tutumda, anne baba aynı davranışlara farklı zamanlarda farklı tepkiler verebilir. Anne kızgın olduğunda herhangi bir şeye izin vermezken, anne sakin oldugunda o şeye izin vermesi bu tutuma örnektir. Bu ailelerde ebeveynlerin tutumu aşırı hoşgörü ve sert cezalandırma arasında gidip gelir. Disiplinin ne zaman uygulanacağı belirsizdir. Çocuk hangi davranışın nerede ve nezaman istenmediğini kestiremez. DVK anne baba tutumuyla büyütülen çocuklar, kendilerini hiçbir ortamda rahat savunamazlar, görüşlerini açıkça söyleyemezler, iç çatışmalar yaşarlar ve önce anne babaya sonra da diğer insanlara güvenmemeyi öğrenirler. Her şeyden ve herkesten şüphelenen, dengesiz ve kararsız yetişkinler olarak yaşamlarını sürdürürler.

İzin Verici (Aşırı Hoşgörülü)

Bu tutum, tek çocuklu ve orta yaşın üzerinde çocuk sahibi olan ailelerde sıklıkla görülür. İzin verici anne baba tutumu, çocuğa aşırı sevgi verildiği, yaptırımın olmadığı, kuralların sınırlarla belirlenmediği, çocuğun her istediğinin anında yerine getirildiği, çocuk merkezli anne baba tutumudur. Evin reisi çocuktur ve kuralları çocuk belirler. Çocuk yanlış bir davranış yaptığında “bir daha yaparsan karışmam” diye cezaların ertelendiğini yaşayarak öğrenmiştir. Çocuğa tanınan haklar sınırsız, görev ve beklentiler en az düzeydedir. Bu aşırı hoşgörü çocuğun aileye hükmetmesine ve çok az saygı göstermesine neden olur.

İzin verici anne baba tutumuyla yetişen çocuklar, kuralsızlığa alıştıkları için sınırlarını bilemez, isteklerini erteleyemez, istekleri ertelendiğinde hırçınlaşır ve anne babayı tehdit ederler. Her istediğini ailesine yaptırmayı alışkanlık haline getiren çocuk, bu tavrı arkadaşlarından da bekler, okul çevresinde ve arkadaş ortamında uyum problemi yaşar. İzin verici anne baba tutumuyla yetiştirilen çocuklar; her istediklerini elde ettikleri için doyumsuz olur, eleştiri kabul etmez, gururlu, kibirli, sabırsız bireyler olarak yaşamlarını sürdürürler.

İlgisiz Ve Kayıtsız

Bu tutum, istenmeyen bir çocuk dünyaya geldiğinde, anne baba olmayı tam olarak benimseyememiş ebeveynlerde, çok çocuklu, kalabalık yaşayan, eğitim seviyesi düşük ailelerde görülür. İVK tutumunu benimsemiş babaların çocuğuna ve ev yaşamına ilgi duymayan, annelerin ise evle ilgilenmekten hoşlanmayan, eğitime önem vermeyen, çocuklarına karşı mesafeli ve uzak duran ve annelik görevlerini benimseyen kişiler olduğu görülür. İVK anne baba tutumunda ‘saldım çayıra mevlam kayıra’ anlayışı hakimken, hoşgörü ve boşvermek birbirine karıştırılır. Bu ailelerde ya sadece anne ya sadece baba ya da her ikisi de çocuklarının ilgi ve gereksinimlerine tepkisizdir. Ebeveynler çocuklarının ruhsal durumları ve okul başarısıyla ilgilenmez, çocuklarına yeteri kadar zaman ayırmaz ve çocukları için hiçbir konuda gerekli çaba harcamazlar.

Bu tutumla yetişen çocuklarda dikkat çekmek amacıyla huysuzluk nöbetleri, kaba ve müstehcen dil kullanma, gösteriş ve ilgi merakı, okuldan kaçma, sınıfta gürültü yapma, söz almadan konuşma gibi davranış bozuklukları görülebilir. Bu tutumu benimsemiş ailelerde yetiştirilen çocuklar, bir gruba ait olma duygusuyla yanlış arkadaşlıklar kurabilir ve zararlı alışkanlıklar edinebilir. Okula karşı ilgisizlik, kural tanımama, zamanı iyi değerlendirememe, suça eğilimli olma, başına buyruk yaşamayı isteme, hatta okulu bırakıp erken yaşta çalışmaya başlama gibi hayatlarını olumsuz yönde etkileyecek tutum ve davranışlar oldukça sık görülür.

Aşırı Koruyucu Ve Müdahele Edici

Ailelerinde kayıp yaşamış, geç çocuk sahibi olmuş, çocuklarından bir ya da birkaçı hasta olan, kendi ailelerinden ilgi görmemiş, evlilik hayatlarında problemler yaşayan, ya kendisinde ya eşinde ya da her ikisinde birden ruhsal problemler görülen ailelerde bu tutum sıklıkla karşımıza çıkar. Anne babaların çocukları için geliştirdikleri aşırı kaygı, çocuklarını aşırı korumaya yönlendirir. Bu koruyuculuk daha çok anne ve çocuk arasındaki ilişkide yaşanır. Bu tutumda, çocuk ihtiyaçlarını karşılayabilecek yaşa gelmiş olsa bile, anne baba çocuğun tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam eder, çocuğun başına kötü bir şey gelecek kaygısı ile kendi başına bir şey yapmasına izin vermez.

Kişisel bakımdan tutun da sosyal becerilerine kadar çocuğun tüm ihtiyaçları karşılanır. Bu tutumda, anne baba hayatlarını çocuk üzerinden yaşar, çocuğa bağımlılık geliştir. Çocuğa aşırı sevgi verilir fakat sorumluluk verilmez. Anne baba çocuğun sorumluluklarını kendileri yerine getirir. Çocuğa kazandırılmak istenen davranışlar, duygu sömürüsü veya aşırı şevkat yöntemiyle kazandırılmaya çalışılır, çocuk şımardıkça şımarır. Okul çantasını hazırlamak, giysilerini seçmek ve giydirmek, ödevlerini yapmak aşırı koruma davranışına örnek olarak sunulabilir. Bu tutumla yetiştirilmiş çocuklar, zorluklar karşısında ne yapacağını bilemeyen, her olayda annesine ve babasına dayanan, aileye bağımlı, kendisini himayesi altına alabilecek herkese karşı bağımlılık geliştiren ve bu himayeyi ileride de eşinden bekleyen, çevresindeki kişilerin ona hizmet etmesini isteyen, sorumluluk duygusuz gelişmemiş, ürkek, çekingen ‘hiç büyümeyen yetişkin çocuk’ olarak kalırlar.

Mükemmelliyetçi

Bu tutumda, ebeveynler kendi gerçekleştiremedikleri yaşantıları, çocuklarının gerçekleştirmesini ister ve her şeyin en iyisini çocuğundan bekler. Çocuk, kapasitesinin çok üzerinde eğitimlere tabii tutulur, çocukça davranışların hepsi yasaklanır, arkadaş seçimlerini ebeveynler yapar. Mükemmelliyetçi anne baba tutumuyla yetişen çocukların fikirleri genellikle çok katı olur, onlar için ya bir şey çok olumlu ya da çok olumsuzdur. Bu tutumda, çocuk kendi içgüdüleri ile ailenin beklentileri arasında sıkışıp kalır, bu iç çatışma çocuğun ailesine karşı sevgi ve nefret arası duygular beslemesine neden olur. Bu tutumla yetiştirilen çocuklar, her şeyin en iyisini yapmak ve en üstün olmak isterler. Eğer istedikleri seviyeyi yakalayamazlarsa hayal kırıklığına uğrarlar ve çalışmayı tamamiyle bırakabilirler.

Demokratik

Bu tutumda anne babaların çocuklarını koşulsuz bir sevgiyle kabul ettikleri ve çocuğun ilgilerini göz önünde bulundurarak, yeteneklerini geliştirecek ortam hazırladıkları görülür. Demokratik anne baba tutumunu benimsemiş olan ailelerde, aile huzurludur. Aile bireyleri birbirlerine duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebilir, birbirlerine karşı hisleri konusunda net ve açık olur, bir problemle karşı karşıya kaldıklarında o problemi hep birlikte çözmeye çalışır, evle ilgili alınması gereken bir kararda çocukların da söz hakkı olduğunu savunur. Herkesin eşit söz hakkı vardır. Çocuğun bağımsız bir birey olduğu kabul edilir ve çocuk konuşmaya teşvik edilir. Çocuk alacağı kararlarda serbest bırakılır, aile içerisinde kabul gören ve görmeyen davranışlar ve sınırların bellidir. Çocuk bu sınırlar dahilinde özgürdür. Anne ve baba çocuklarına iyi model olur ve çocuklarında görmek istemedikleri davranışları kendileri de yapmaz. Demokratik anne baba tutumuyla yetişen çocuklar, sınırlarını bilen, kendi inandıklarını sonuna kadar savunabilen, otoriteye körü körüne bağlı olmayan, ilişki kurabilen, fikirlere saygı duyan ve hoşgörülü bireyler olarak hayata atılır ve kendileriyle barışık bireyler olarak yetişirler.

Çocuğa Nasıl Davranmamalı?

Eğer çocuğa “şöyle yapma böyle yap” gibi sözlerle öğütler verirsek, “üzüleceğine otur da dersini çalış” gibi ifadeler kullanarak yönlendirirsek, “zaten sen hep kolaya kaçarsın” gibi sözlerle yargılarsak, “çocuk gibi davranıyorsun” diyerek eleştirirsek, “gerizekalı” “aptal” dersek, sorgular ve suçlar gibi sorular sorarsak, “aslında ben senin neden böyle yaptığını biliyorum” şeklinde tanı koyarsak, “aslında senin derdin başka” gibi sözlerle tahlil edersek, “aman boşver, düzelir, canını sıkma” gibi sözlerle teselli edersek, çocuk bizlerle konuşmak istediğinde, onu dinlemeyip başka bir konudan laf açarsak; çocuk anlaşılmadığını ve sevilmediğini düşünebilir, gücenip içine kapanabilir, benlik saygısı zedelenebilir, hayata karşı olumsuz bakış açısı geliştirip kendine ve çevresine saygı duymayaya başlayabilir, inadına hareket edebilir, karşılık verebilir, kızgınlık, öfke, güvensizlik duyguları geliştirebilir, yalan söyleyebilir, kendini ifade etmemeye başlayabilir ve kendini başarısız hissedebilir.

Doğru Davranış Şekli

Demokratik tutumun en ideal anne baba tutumu olduğunun altını çizen Uzman Psikolog Zeynep Göktuna, çocuğa olumsuz duygular yaşatmamak için, çocuğa anlaşıldığını, kabul edildiğini, koşulsuzca sevildiğini göstermenin gerekli olduğunu söylüyor. “Çocuğa zaman ayırmalı, çocukla konuşmak için farklı sohbet konuları yaratmalı, sık sık söz hakkı vermeli, çocukla konuşurken çocuğun gözlerinin içine bakmalı, onu can kulağı ile dinlemeli, fikirlerine değer verdiğimizi hissettirmeliyiz” diyen Göktuna, çocuğun kabiliyetlerini fark etmenin de önemli olduğunu ifade ediyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Çocuğa yaşına uygun sorumluluklar vermeli, onu takdir etmeli, başkalarının yanında küçük düşürmemeli, başka çocuklarla kıyaslamamalı, eleştirmemeli ve yargılayıcı olmaktan çekinmeliyiz. Onu çocuğa topluluk içerisinde söz alması için cesaretlendirmeliyiz. Çocuğun istek ve ihtiyaçlarına duyarlı olmalı, başarması için fırsat vermeli, inançlarına ve fikirlerine saygı göstermeli, doğru yaptığı şeyler için övmeli, daha iyiyi hedeflemesi için cesaretlendirmeliyiz.”

“Sadece çocuğa birşeyler söyleyerek, nasihatlar vererek, söz dinleterek kurulan tek yönlü bir iletişim, iletişim değildir” diyen Göktuna, sözlerini Mevlana’dan bir alıntıyla bitiriyor: “İletişim aynı dili konuşmak değil, aynı duyguları paylaşmaktır.”

Doğum Sonrası Bilmeniz Gerekenler


1. Akıntım ne zaman bitecek?

Doğum sonrası akıntıya loşi adı verilir. Loşi, ilk 3-4 gün kırmızı renklidir. İçinde kan ve doku parçaları bulunur. Birkaç gün içinde rengi açılır ve miktarı azalır. Doğum sonrasındaki 2-3. haftada loşi kıvamı koyulaşır, rengi sarımsı-beyazdır. Doğum sonrası 4 veya 5. haftada bu akıntılar azalarak kesilir.

2. Eski kiloma ne zaman kavuşurum?

Doğumdan sonra ayda 2 kilodan fazla kilo kaybı doğru değildir. Bu yüzden hızlı kilo vermeyi sağlayan diyet uygulamalarından kaçınılmalıdır.

3. Doğum sonrası diyet yapılabilinir mi?

Doğum sonrası doğru beslenmek, kilo kontrolünün sağlanmasını ve bebek için kaliteli süt üretimini sağlar. Emziren annelerin protein, meyve, sebze aüt ürünleri ve bol sıvı içeren dengeli bir beslenme programına ihtiyacı vardır. Günlük kalori miktarı süt veren annelerde 2600-2800 kcal civarındadır. Emzirme döneminde annelerin düşük kalorili bir zayıflama diyeti yapmaları önerilmemektedir.

4. Rahmin eski haline dönmesi ne kadar sürer?

Rahimin boyu ve ağırlığı gebelikte yaklaşık 10 kat artar. Doğumdan hemen sonra uterus 1 kg ağırlığındadır ve boyu göbek deliği hizasındadır. Doğumdan 1 hafta sonra boyu kalça kemiği ortasına kadar uzanır. Rahmin eski haline dönmesi yaklaşık 6 hafta sürer. 6. haftada rahim yaklaşık 100 gr. ağırlığındadır. Hamilelik öncesi ile karşılaştırıldığında rahim hafif büyük olarak kalır.

5. Egzersiz yapmaya ne zaman başlayabilirim?

Gebelikte genişleyen ve esneyen karın kasları 6 hafta sonra toplanmaya başlar. Doğum sonrası egzersizlere bu süreden sonra başlanabilir. Doğum sonrası kas güçlendirici egzersizler süt miktarını ve bebeğin kilo alınımı olumsuz etkilemez. Hareketler sırasında aşırı yorgunluk hissi oluşmamalıdır. Herhangi bir ağrı anında egzersiz bırakılmalıdır.

6. Ne zaman eskisi gibi banyo yapabilirim?

Normal doğum sonrasında hemen, sezaryen sonrası ise 2. günden itibaren ayakta duş şeklindebanyo yapılabilir. Küvet içinde banyo, temiz bir ortamda yapılacaksa genelde güvenlidir. Vajina içine zorlamadıkça su kaçmaz. Ancak vajina içini yıkamak önerilmemektedir.

7. Eşimle normak seks hayatımıza ne zaman dönebiliriz?

Doğum sonrası seks, genital bölgede ağrı olmadığında ve kanama azaldığında aslında güvenlidir. Cinsel ilişkiye eğer istenirse, genellikle doğumdan sonraki 3. haftada izin verilir. Ancak pek çok kadın doğum sonrası cinsel isteksizlik hissedebilir. Bu durum yorgunluk, halsizlik, ilişkide ağrı olacağı korkusu, akıntının devam etmesi nedeniyle olabilir. Kadınların çoğunda, cinsel istek doğum sonrası 6-8. haftalarda geri döner.

8. Hamilelikten korunmalı mıyız?

Doğum sonrtasında yumurtlamanın tekrar başlaması gecikir. Emzirmeyen annelerde bu süre 5 hafta kadarken emziren annelerde 8 hafta veya daha çok olabilir. Korunmaya normal adet görmeye başladıktan sonra başlanmalıdır. Bebeklerine sadece anne sütü veren ve adet görmeyen kadınlarda emzirmenin hamileliği ilk altı ay %98 oranında koruduğu belirtilse de kesin korunma sağlanmaz. Adet görülmeye başlandığında korunmaya da başlanmalıdır.

9. İçki içebilir miyim?

Emziren anneler alkol aldığında bir miktar alkol süte geçer. Bu nedenle emziren annelerin alkol alması önerilmez. Bebek emzirilmiyorsa doğum sonrası dönemde alkol almanın sakıncası yoktur.

10. Ağır kaldırabilir miyim?

Hafif ev işleri, hafif egzersiz doğum sonrasında sakıncalı değildir. Ancak ağır egzersizlerden kaçınılmalıdır. Ağır kaldırmak özellikle sezaryen ile doğum yapan kişilerde ilk 6 hafta uygun değildir.

11. Parfüm veya kokulu vücut losyonları kullanabilir miyim?

Bu tür ürünler kullanılabilir. Ancak emziren annelerin göğüs uçlarına uygulamaları için hazırlanmış ürünlerin bu bölgede tercih edilmesi gerekir.

12. İlaç kullanmamın emzirdiğim bebeğime zararı olur mu?

Kullandığınız ilaçların bazıları anne sütüne geçer. Emzirme ile bebek de bu ilaç kullanmadan önce mutlaka dktorunuza danışmalısınız.

13. Yorgunluk ve uykusuzlukla nasıl baş edebilirim?

Her ne kadar doğum sonrasında mutlak yatak istirahati önerilmese de dinlenmek çok önemlidir. Anneler geceleri düzenli uyku uyumadığından gün içinde en az 2 saat dinlenmelidir. Ev işlerini bir süre askıya almak tavsiye edilir.

14. İşime ne zaman dönmeliyim?

İşe ne zaman dönüleceği kişiye özel bir durumdur. Kanuni doğum sonrası izin bitiminde çoğu çalışan anne işe dönmek zorundadır. Önemli olan işe döndükten sonra da emzirmeye devam edilmesidir.

15. Doğum sonrası ne gibi formaliteler var?

Doğum sonrasında hastaneden çıkarken size doğum belgesi verilecek. Bu belge ile nüfus müdürlüğüne başvurarak bebeğinizie nüfus cüzdanı çıkartmanız gerekmektedir. Ayrıca çalışan annelerin de yine hastane tarafından düzenlenen kanuni doğum sonrası izin kullanımıyla ilgili belgeyi iş yerlerine ulaştırmalaraı gerekmektedir.

Boş gebelik ve dış gebelik


Halk arasında boş gebelik ve dış gebelik olarak bilinen durumların aynı rahatsızlık olduğu düşünülüyor. Oysa boş gebelik ve dış gebelik farklı rahatsızlıklardır

 

Kadıköy Şifa Ataşehir Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Yasemin Yakut boş gebelik ve dış gebelik hakkında bilgi veriyor…

Boş gebelik nedir?

Boş gebelik, gebelik kesesi içinde embriyonun (yani bebeğin) olması gereken haftada görülmemesi demektir. Halk arasında su gebeliği, tıp dilinde de anembriyonik gebelik denmektedir. Son adet tarihine göre gelişimi ve gidişatı iyi olacak bir gebelik ise 5. ve 6. haftalara da görülen gebelik kesesinin içinde 7. haftada artık embriyo ve kalp atışının görülmesi gerekir. Hastada ilk muayenede rahim içinde olması gereken yerde olması gerektiği gibi gebelik kesesi görülmesi gerekir. Ancak kese içinde embriyoyu da görebilmek için hasta 7. haftada yeniden muayene edilir. Sağlıklı bir gebelikte bu haftada kese içinde embriyoyu ve kalp atışını görmek gerekir. Şayet gebelik kesesi var ama içinde embriyo görülmüyorsa boş gebelik tanısı alır. Boş gebelik belirtileri ile normal gebelik belirtileri aynıdır.

Ancak boş gebelikte bazı vakalarda kahverengi lekelenme tarzında kanamalar ortaya çıkar. Boş gebeliğin tekrarlama eğilimi yoktur. Boş gebelik mevcut gebeliğe özgü bir durumdur. Sadece bu gebelikte yumurta ya da sperm hücresinin kalite bozukluğundan kaynaklanır. Anne ve babada kalıcı bir genetik problem yok ise tekrarlamaz. Bazı durumlarda kromozal bir bozukluktan ileri gelebilir. Boş gebeliğin tedavisi kürtaj yapılması yani bu boş gebeliğin tıbbi olarak tahliye edilmesi ile gerçekleştirilir. Müdahale sonrası bir adet kanamasından sonra hemen hamile kalınabilir.

Dış gebelik nedir?

Kadın döllenme hücresi yumurta ile erkek dölleme hücresi sperm yumurtalık kanalı dediğimiz tubaların 1/3 uterusa yakın kısmında bir araya gelir ve bölünerek çoğalır. Bu çoğalma esnasında aynı zamanda kendi etrafında rotasyon yaparak, yuvarlanarak rahim içine ulaşır ve orada büyümeye başlar. Sağlıklı bir gebelikte böyledir. Ancak tubalarda herhangi bir sorun var ise bu gebelik materyali yuvarlanarak yoluna devam edemez ve tubada kalıp büyümeye devam eder. Ancak tubanı yapısı rahim içindeki kavite dediğimiz özel boşluk gibi gebeliğin büyümesine uygun bir ortam değildir. Gebelik materyali bir süre sonra burada tubanın yapısını bozar, kanamaya neden olur. İşte bu duruma dış gebelik (= ektopik gebelik) denir.

Dış gebeliğin yaklaşık %80’ni tubalardadır. Daha az olasılıkla karın içinde, yumurtanın üzerinde ve servikal kanalda da olabilir. Dış gebeliğin erken döneminde elbette gebeliğin ilk belirtileri vardır. Takip eden günlerde gebe vajinal kanma ve kasık ağrısı şikayetleri ile bir uzmana baş vurabilir. Ancak bu ağrı şiddetli bıçak saplanır gibi değişik yoğunlukta hissedilen bir ağrıdır. Adet rötarı, vajinal kanama, şiddetli kasık ve karın ağrısı şikayeti olan gebede muayenede ele gelen kitle (tubal gebeliğin olduğu tarafta kitle) saptanırsa hekim mutlaka dış gebelikten şüphelenir. Esas tanı ultrasonografi ile teyit edilir. Beta HCG denilen kanda gebelik testinin değerleri istenilen düzeyde yükselmemektedir. Gidişatı iyi olacak rahim içi gelişecek bir gebelikte Beta HCG dediğimiz gebeliğe özel hormonun kan değerleri iki günde bir iki katına çıkar. Oysa dış gebelikte bu değer beklenen şekilde yükselme göstermez.

Boş gebelikte tedavi şekli rahmin içindeki embriyo içermeyen gebelik kesesi materyallerinin kürtaj ile sonlandırılması iken dış gebelikte tedavi metodu çoğunlukla cerrahi olup karın içi açılarak ya da laparoskopi dediğimiz ameliyatlarla olur.

Doğum Sonrası Bilmeniz Gerekenler


                                                                             1. Akıntım ne zaman bitecek?

Doğum sonrası akıntıya loşi adı verilir. Loşi, ilk 3-4 gün kırmızı renklidir. İçinde kan ve doku parçaları bulunur. Birkaç gün içinde rengi açılır ve miktarı azalır. Doğum sonrasındaki 2-3. haftada loşi kıvamı koyulaşır, rengi sarımsı-beyazdır. Doğum sonrası 4 veya 5. haftada bu akıntılar azalarak kesilir.

2. Eski kiloma ne zaman kavuşurum?

Doğumdan sonra ayda 2 kilodan fazla kilo kaybı doğru değildir. Bu yüzden hızlı kilo vermeyi sağlayan diyet uygulamalarından kaçınılmalıdır.

3. Doğum sonrası diyet yapılabilinir mi?

Doğum sonrası doğru beslenmek, kilo kontrolünün sağlanmasını ve bebek için kaliteli süt üretimini sağlar. Emziren annelerin protein, meyve, sebze aüt ürünleri ve bol sıvı içeren dengeli bir beslenme programına ihtiyacı vardır. Günlük kalori miktarı süt veren annelerde 2600-2800 kcal civarındadır. Emzirme döneminde annelerin düşük kalorili bir zayıflama diyeti yapmaları önerilmemektedir.

4. Rahmin eski haline dönmesi ne kadar sürer?

Rahimin boyu ve ağırlığı gebelikte yaklaşık 10 kat artar. Doğumdan hemen sonra uterus 1 kg ağırlığındadır ve boyu göbek deliği hizasındadır. Doğumdan 1 hafta sonra boyu kalça kemiği ortasına kadar uzanır. Rahmin eski haline dönmesi yaklaşık 6 hafta sürer. 6. haftada rahim yaklaşık 100 gr. ağırlığındadır. Hamilelik öncesi ile karşılaştırıldığında rahim hafif büyük olarak kalır.

5. Egzersiz yapmaya ne zaman başlayabilirim?

Gebelikte genişleyen ve esneyen karın kasları 6 hafta sonra toplanmaya başlar. Doğum sonrası egzersizlere bu süreden sonra başlanabilir. Doğum sonrası kas güçlendirici egzersizler süt miktarını ve bebeğin kilo alınımı olumsuz etkilemez. Hareketler sırasında aşırı yorgunluk hissi oluşmamalıdır. Herhangi bir ağrı anında egzersiz bırakılmalıdır.

6. Ne zaman eskisi gibi banyo yapabilirim?

Normal doğum sonrasında hemen, sezaryen sonrası ise 2. günden itibaren ayakta duş şeklindebanyo yapılabilir. Küvet içinde banyo, temiz bir ortamda yapılacaksa genelde güvenlidir. Vajina içine zorlamadıkça su kaçmaz. Ancak vajina içini yıkamak önerilmemektedir.

7. Eşimle normak seks hayatımıza ne zaman dönebiliriz?

Doğum sonrası seks, genital bölgede ağrı olmadığında ve kanama azaldığında aslında güvenlidir. Cinsel ilişkiye eğer istenirse, genellikle doğumdan sonraki 3. haftada izin verilir. Ancak pek çok kadın doğum sonrası cinsel isteksizlik hissedebilir. Bu durum yorgunluk, halsizlik, ilişkide ağrı olacağı korkusu, akıntının devam etmesi nedeniyle olabilir. Kadınların çoğunda, cinsel istek doğum sonrası 6-8. haftalarda geri döner.

8. Hamilelikten korunmalı mıyız?

Doğum sonrtasında yumurtlamanın tekrar başlaması gecikir. Emzirmeyen annelerde bu süre 5 hafta kadarken emziren annelerde 8 hafta veya daha çok olabilir. Korunmaya normal adet görmeye başladıktan sonra başlanmalıdır. Bebeklerine sadece anne sütü veren ve adet görmeyen kadınlarda emzirmenin hamileliği ilk altı ay %98 oranında koruduğu belirtilse de kesin korunma sağlanmaz. Adet görülmeye başlandığında korunmaya da başlanmalıdır.

9. İçki içebilir miyim?

Emziren anneler alkol aldığında bir miktar alkol süte geçer. Bu nedenle emziren annelerin alkol alması önerilmez. Bebek emzirilmiyorsa doğum sonrası dönemde alkol almanın sakıncası yoktur.

10. Ağır kaldırabilir miyim?

Hafif ev işleri, hafif egzersiz doğum sonrasında sakıncalı değildir. Ancak ağır egzersizlerden kaçınılmalıdır. Ağır kaldırmak özellikle sezaryen ile doğum yapan kişilerde ilk 6 hafta uygun değildir.

11. Parfüm veya kokulu vücut losyonları kullanabilir miyim?

Bu tür ürünler kullanılabilir. Ancak emziren annelerin göğüs uçlarına uygulamaları için hazırlanmış ürünlerin bu bölgede tercih edilmesi gerekir.

12. İlaç kullanmamın emzirdiğim bebğime zararı olur mu?

Kullandığınız ilaçların bazıları anne sütüne geçer. Emzirme ile bebek de bu ilaç kullanmadan önce mutlaka dktorunuza danışmalısınız.

13. Yorgunluk ve uykusuzlukla nasıl baş edebilirim?

Her ne kadar doğum sonrasında mutlak yatak istirahati önerilmese de dinlenmek çok önemlidir. Anneler geceleri düzenli uyku uyumadığından gün içinde en az 2 saat dinlenmelidir. Ev işlerini bir süre askıya almak tavsiye edilir.

14. İşime ne zaman dönmeliyim?

İşe ne zaman dönüleceği kişiye özel bir durumdur. Kanuni doğum sonrası izin bitiminde çoğu çalışan anne işe dönmek zorundadır. Önemli olan işe döndükten sonra da emzirmeye devam edilmesidir.

15. Doğum sonrası ne gibi formaliteler var?

Doğum sonrasında hastaneden çıkarken size doğum belgesi verilecek. Bu belge ile nüfus müdürlüğüne başvurarak bebeğinizie nüfus cüzdanı çıkartmanız gerekmektedir. Ayrıca çalışan annelerin de yine hastane tarafından düzenlenen kanuni doğum sonrası izin kullanımıyla ilgili belgeyi iş yerlerine ulaştırmalaraı gerekmektedir.

Hamilelikte cinselliğe bakış değişiyor


Araştırmalara göre hamileliğin ilk 12 haftasında kadınların cinsel isteklerinde azalma oluyor. Bu durumla beraber hamilelik ve sonrasındaki süreç eşlerin hayatlarını her yönden olduğu gibi cinsel yönden de etkiliyor.

VKV Amerikan Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Psikolog Aslı Akkan, hamilelik boyunca yaşanan cinsel sorunların kolayca aşılabilmesi için çiftlerin birbilerine anlayış, şefkat, ilgi ve sevgiyle yaklaşması gerektiğini söylüyor.

Evlilik kurumunun ve çiftler arasındaki ilişkinin sağlığının test edildiği önemli noktalardan biri de çocuk sahibi olunmaya karar verilmesi, hamilelik ve hamilelik sonrası sürecin eşler üstündeki etkisidir. Hamilelik ve hamilelik sonrası süreç eşlerin duygusal süreçlerini etkilediği kadar, cinsel hayatlarını da etkilemektedir. Her ne kadar bu süreç cinsel hayatı eskisinden farklı kılacaksa da bu farklılığın bireylerin ilişkilerini etkilemesine ve zorlamasına en az düzeyde izin verilmesini sağlaması önemlidir.

Hamilelik süresince jinekoloğu tarafından medikal, fizyolojik herhangi bir sorun görülmeyen ve cinsel hayatı yaşamasına izin verilen kadının, yaşadığı hormonal ve fiziksel değişiklikler cinsel isteksizliğine sebep olduğu kadar kadının kendi inanç sistemi de bu durumu tetikler. Araştırmalara bakıldığında sağlıklı bir hamilelik yaşamakta olan kadınların ilk 12 haftada cinsel isteklerinde azalma olduğu görülmekteidir. Yaşadığı fiziksel yorgunluk, bulantı, kilo alımı, rahat bir pozisyon bulamama gibi sebepler bu durumu açıklayabilmekle beraber, kadının kendindeki değişime adapte olma sürecinde yaşadığı kaygılar, bebeğime zarar verir miyim endişesi, ve fiziğindeki değişime bağlı olarak eşinin onu eskisi gibi istemeyeceği inancı da çok büyük rol oynamaktadır. Benzer düşünceler erkeği de etkilemektedir ve onu da cinsellikten soğutmaktadır. Hamilelik boyunca cinsellikle ilgili yaşanılabilecek bu çeşit sorunları engellemenin en önemli yolu ise çiftlerin bir birleriyle mümkün olan en açık şekilde konuşmalarıdır. Kaygılarını ve isteklerini dile getirdikleri zaman sağlıklı cinselliklerini neyin etkilediğini bulacaklar ve sorun odaklı çözüme ulaşacaklardır.

Hamilelik süresince çiftlerin cinsel hayatlarında yaşayabilecekleri sorunlar doğum sonrası da devam edebilir ve bu konunun önemi unutulmamalıdır. Doktorunun izin verdiği zaman itibariyle kadının cinsel ilişkiye girmesinin herhangi bir sakıncası yoktur ancak cinsel ilişkiyi etkileyebilecek psikolojik faktörler yine ortaya çıkabilir. Doğum ve bebek bakımının kadın için son derece yorucu olması nedeniyle doğum sonrası ilişki sıklığında azalma beklenen bir durumdur. Ancak doğum sonrası depresyon veya başka sağlık problemi olmadığı taktirde genellikle doğumdan 3 ay sonra hamilelik öncesi cinsel ilişki sıklığına dönülmesi beklendiktir. Bebeğin bakım ihtiyaçları azaldıkça, uykusu düzene girdikçe cinsel aktivite de normale dönmeye başlar.

Doğum sonrası fiziksel yorgunluk dışında cinselliği etkileyebilecek durumlar :

Ağrı Korkusu : Bir çok kadının doğum sonrası ilişkiye girmekten çekinme nedenin ağrılı ilişkiden korkmaları ve kaygıları arttıkça da girdikleri ilişki sırasında disparoni (ağrılı cinsel beraberlik) ve vajinismus (vajinal kasların kasılması sonucu cinsel beraberliğin olamaması) gibi sorunlar yaşayabildikleri araştırmalarda gözlemlenmiştir.

Estetik Kaygılar : Vücudundaki değişim ve/veya aldığı kilolar yüzünden kendini beğenmeyen kadının cinsellik sırasında zihnini sürekli bedeniyle meşgul etmesi cinsel ilişkiden zevk almasını önleyebilir. Bununla bağlantılı olarak, eşini eskisi kadar bakımlı bulmayan erkek de cinsel yaşamdan uzaklaşabilir.

Rol Değişimi : Çocukları olan kadar sadece birbirine odaklanan çiftler, doğumun ardından neredeyse tüm ilgiyi çocuğa yöneltmeye başlayabilir. Bir yandan yeni bir yaşama uyum sağlamaya çalışmanın gerginliği, bir yandan da birbirlerinden eskisi kadar ilgi görememenin yarattığı sıkıntı cinsel isteksizliğin oluşmasına yol açabilir.

Bu sorunların en az seviyede yaşanması ve ilişkiyi en az ölçüde etklilemesini sağlamak için çiftlerin, özellikle erkeğin eşine şefkat, ilgi, sevgi ve anlayış ile yaklaşması, beğenisinin devam ettiğini belli etmesi, kadının ise bu geçiş döneminin özelliklerini bilerek eski haline döneceğini sorun olmadığını bilmesi gereklidir. Ayrıca çiftlerin haftada l yada 2 kez bebek yanlarında olmadığı zamanlarda bir arada olmaya özen göstermeleri gereklidir. Bu birbirleri için ayrılmış özel zamanlarda ev ya da bebek hakkında konuşmayıp, kendileri ve bir birleri hakkında konuşmaları, eskisi gibi ortak paylaşımlar yaşamaları tavsiye edilebilir. Bunların yanı sıra okşamak, dokunmak veya kucaklaşmak gibi cinsel duyguları tetikleyebilecek davranışlarda bulunmak cinsel hayatlarının canlanmasına yardımcı olacaktır. Tüm bunlara rağmen sıkıntılar yaşanıyorsa bir uzmandan yardım almak da faydalı sağlayacaktır.

 

Hamilelikte sigara içmenin en önemli 10 zararı!


Küresel bir sorun olan sigara tüketimi ve buna bağlı hastalıklar dünyada önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Sigara bağımlılığı olan kadınların %50 -70’i, hamilelikleri esnasında sigara kullanımını sürdürüyorlar.

Kadıköy Şifa Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Yasemin Yakut hamilelikte sigara içmenin bebeğe en önemli 10 zararını derledi.

Hamilelikte sigara tüketimi bebek ve hamilelik üzerine son derece olumsuz etkilere sebep olur. Sigaranın içerdiği zift, nikotin, karbon monoksit ve diğer zehirli birçok madde üst solunum yollarına, buradan bronşlara ve kana geçer, böylece de solunum sistemi, kalp ve damarlar olmak üzere vücudun tüm organ sistemlerine zarar verir.

Hamilelik esnasında göbek kordonu yoluyla anne-bebek kanı alışveriş halindedir. Annenin sigara ile aldığı tüm zehirli maddeler bu alışverişte bebeğe direkt geçer.

Nikotin kuvvetli bir damar büzücü ajandır. Rahme giden kan akımını azaltır. Karbon monoksit hücrelere zarar vererek gelişme geriliğine neden olabilir, ayrıca kanın oksijen taşıma yeteneğini azaltır. Anne kanında oksijen azalınca bebeğe giden oksijen miktarı ve diğer besin maddeleri de azalır.

Sigaranın bebek üzerindeki bu olumsuz etkilerini 10 başlıkta toplarsak:

1. Erken doğum eylemine neden olur. Zamanında gebelik haftası 38 – 40 hafta olarak kabul edilir. 38 haftadan çok daha önce doğumun gerçekleşmesine neden olur.

2. Erken membran rüptürü: Doğum eylemi esnasında açılması gereken su kesesinin olması gereken zamandan çok önce açılması, bebeğin gelişimini tamamlamadan doğum yoluna girmesine neden olur.

3. İntrauterin gelişme geriliği: Sigara bebeğe giden kandaki oksijen ve besin maddelerinde azalmaya neden olur ve anne karnında bebeğin gelişiminin geri kalmasına seebep olur.

4. İntrauerin exitus: Bebeğin anne rahminde ani ölmesidir.

5. Preaklampsi: Tansiyon yükselmesi, idrarda protein çıkması, vücutta aşırı ödem, görme bulanıklığı ile giden gebelik zehirlenmesi tablosudur. Anne ve bebek hayatı için risk söz konusudur.

6. Hipertansiyon: Nikotinin damar büzücü, daraltıcı etkisi ile gebedeki tansiyon yükselmesidir. Bu durumda bebeğin beslenmesi üzerine olumsuz etki yapacaktır.

7. Dekolman plasenta: Plasentanın erken ayrılmasıdır. Normal şartlarda doğum eylemi esnasında bebeğin doğumunu takiben plasenta ayrılır. Dekolman plasentada ise bebek anne rahminde iken plasentanın zamansız ayrılması ve tehlikeli boyutlarda kanamanın olmasıdır.

8. Respiratuar distres sendromu: Doğum sonrası bebeğin solunum sıkıntısı olmasıdır. Prematüre dediğimiz erken doğan bebeklerde akciğerlerin gelişmemesi sonucu ölümcül olabilen solunum sıkıntısı sigara içilen gebeliklerde daha sık gözlenmektedir.

9. Süt miktarının azalması: Lohusalık döneminde süt miktarının azalmasına neden olmaktadır.

10. Yine lohusalık döneminde sütün C vitamini seviyesinde ve besleyici etkisinin azalmasında rol oynamaktadır.